☀️38

396 74 36
                                    

Yiyeceğim.

Yiyeceğim, yiyeceğim ve yiyeceğim.

Etler yiyeceğim. Börekler, patatesler, çorbalar, balıklar, mantılar yiyeceğim, salatalar, tatlılar, şerbetli ve sütlü olanlar, kremalı olanlar...

O kadar çok yiyeceğim ki otuz kilo birden alacağım, kocaman bir göbeğim olacak, yanaklarım o kadar ağır olacak ki gülerken acı çekeceğim. Kocaman bir takım elbise giyeceğim, kemeri karnımın altında kalacak. Sonra daha da çok yiyeceğim, çünkü çok param olacak.

Para.

Param bana çok şey alacak. Evler, arabalar, mücevherler, ve yemek. Para bana mutluluk alacak, yolculuk alacak, maceralar, yeni sayfalar, sonra bir daha, sonra bir daha... Çünkü yeterince paran olursa en kötü bir hata bile birden kapanıverir, yok olur.

Çok param olacak. Bir marketteki her şeyi alabileceğim. Bütün abur cuburlar, çocukken canımın çok çektiği, büyüyünce almak istediğim, büyüyünce ise doğalgaz ve elektrik yüzünden alamadığım atıştırmalıklar. Televizyonda gördüğüm, zenginlerin aldığı her şey. Kurutma makinesi. Çorap katlayıcı. Amerikan mutfak. Robot süpürge. Son model bir telefon.

" Sarhoşsun, hyung. Kimse bir kerede otuz kilo birden alamaz. "

Gözümü kırpmamla masaya geri dönüyorum.

Aslına bakılırsa, sarhoş değilim. Yani, bence değilim. İki şişe sojuyu ben adamdan bile saymam. İki buçuk, belki. Üç? Hayır. Hayır, hayır, hayır.

Üç değil. Sana söz verdim.

Sana bir şişe demiştim gerçi, ama sorun değil.

Restoranın gürültüsü birden beynimi buluyor. Şimdi, işte şimdi. Her şey berraklaşıyor. Birkaç saat öncesine geri dönüyorum.

Seokjin çok tuhaf huylu bir adam. Otuz yaşında bile değil belki, ama çoktan yaşlanmış. İçi kurumuş. Ya mesleğinden, ya da o takım elbiseden. Telefonları sevmiyor, buruşuk gömlekler sevmiyor, kahvesinde süt sevmiyor. Hayatımda gördüğüm en klas adam.

Ardından, bir sabah beni görüntülü arıyor çünkü "çok meşgulmüş".

Meşguliyeti ise beni alışveriş arabasına oturtmuş bir şekilde alışveriş yapmak. Şaka yapmıyorum, telefon bütün konuşma boyunca alışveriş arabasında duruyor, bu yüzden sadece kaliteli kazağını ve dağınık saçlarını görebiliyorum. Bazen beni unutuyor, önüme bir paket bisküvi ya da turşu koyuyor, ben de utanç verici bir şekilde bağırmak zorunda kalıyorum.

" Daha ne istiyorsun, Yoongicchi? " Bir de bana Yoongicchi diyor. " Bırak kafeyi, koca binayı almışsın. "

" İyi de hyung, bu işte bir bit yeniği olamaz mı? Her şey fazla mükemmel değil mi? "

" Bu yeni çıkmış, denedin mi? " Gözümün önüne yeni aromalı bir soju gösteriyor. Orman meyveliymiş. Telefonun yanına koyuyor. " Denenir. "

barista || yoonseok, sopeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin