" Hayır, çok dik tutma. Yuvarlak hareketlerle. Tam öyle. Dik tutma, dedim. Deseni mahvedersin. "
Bu çok zor bir iş değil. Daha önce yapmayanlar için bu çok zormuş gibi gelebilir, ama gerçekten, bir lattenin üzerine süt kremasıyla desen çizmek hiç de zor değil. Özellikle kalp ya da kuğu gibi basit bir desen yapıyorsan. Ama anlatması elbette zor, yoksa Jungkook şimdiye kadar çoktan öğrenmiş olacak kadar zeki bir çocuk.
" Böyle mi, hyung? "
Kahvenin üzerinde eski basma bir şalvarın desenleri gibi karmaşık duran süt köpüğüne bakıyorum, ve iç çekmeden edemiyorum. Sorun değil. Nasıl olsa bu kahveleri sevgilisi Jimin seve seve içer.
" Öğreneceksin. "
Öğrenmek zorunda.
Kafeyi bir kitap kafeye çevirme fikrini kabul ettiğimi çocuklara çok erken söyledim, aslında körkütük sarhoş olduğum gecenin sabahında, bu yüzden hala sarhoş olduğumu düşündüler ama değildim. Kitap kafe işletmek tabii ki maharetli bir iş, çok fazla insan lazım, mobilya, kahve ve tabii ki kitaplar. Bu yüzden garsonlarıma da kahve yapmayı öğretmek zorundayım. Çünkü kafamdaki plana göre çok fazla müşteri olacak, çok fazla sipariş, çok fazla para...
Eğer birkaç ay önce olsaydı bu işe girişmem belki de imkansız olurdu, çünkü tembel birisiyim. İş bilmem, güç bilmem, elimdekiyle yetinirim. Ama şimdi, her şey için gücüm ve umudum var sanki.
Benim tek gücüm ve tek umudum var, ikisi de sensin.
Benim için bir not defterisin artık. Yaptığım her şeyi sana yazıyorum, her anımı, bazen seninle paylaşmak için, bazen unutmamak için, ama en büyük sebebi ise, seni her zaman yanımda hissetmek istediğim için. Ki, sen de rolünü çok iyi oynuyorsun. Yazdığım her şeye cevap veriyorsun, benimle ilgileniyorsun, arıyorsun, sanki hiç işin gücün yokmuş gibi... Ama benim çok işim gücüm var, Hoseok. Hiç olmadığı kadar çok işim gücüm var, ama hepsinden de önemli olan tek işim, seni sevmek, ki beni en uğraştırmayan da bu.
" Üniversite kütüphanesiyle konuştum. " diyor, Namjoon. Onu epeydir görmemiştim. Saçlarını kısa kestirmiş, epey de kas çalışmış, omuzları tişörtünün altından nasıl da kabarıyor. Jungkook'un yaptığı latteyi içiyor. Belki bedava olduğu için, belki de çocuk üzülmesin diye, çünkü belli etmemeye çalışsa da gözleri far görmüş tavşan gibi parlıyor. " Ellerindeki bazı kitapları bağışlamaya ikna ettim. "
Gülümsüyorum.
Açıkçası, evet, binayı almam ve tazminat parası beni finansal olarak epey rahatlatacak, ancak hem üst katın tadilatı, hem yeni mobilyalar, yeni boya, daha çok malzeme derken bu işin ana kahramanı, kitaplara para yetirmek beni biraz zorlayabilir. Bu yüzden Namjoon'un söylediği şey beni çok sevindiriyor. Biraz kütüphaneden alabiliriz, biraz kendi cebimden, ardından ver elini kocaman bir kütüphane.
Mutluluk sarhoşuyum.
Böyle bir şeyin salaklık olduğunu düşünürdüm, senden önce. İnsanlar nasıl bu kadar mutlu olabilir ki? Bu mümkün mü? İnsanlar nasıl öyle gülümseyebilir, anahtarlarını evde unutabilir, elleri ayakları dolaşabilir, sadece mutlular diye? Aptallık. Rol.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
barista || yoonseok, sope
Contojung hoseok, her gün saat 12:03'te min yoongi'nin kahve dükkanına gelirdi.