Ben seni çok özledim Hoseok.
Yarın geleceksin. Bana öyle söyledin, tam bir hafta önce. O bir hafta bile öyle acı verici geçiyor ki, özlemimden ölecek gibiyim. Ama sen yarın geleceksin. Elim ayağıma dolaşmış, kafenin anahtarını sabahtan beridir üç kere kaybediyorum.
Kafeye gittiğimde yaptığım ilk şey yeterli vanilyam olup olmadığını kontrol etmek için tezgaha bakmak oluyor.
Yarın Pazar. Kafeyi erken kapatacağım. Birçok şey planladım kafamda, aşırı değil ama hepsinde sen varsın. Belki yemek yeriz diye düşünmüştüm. Burada birkaç tane yaz karnavalı açıldı, belki bir uğrarız. Eğer çok yorgun olursan direkt eve gidersin, ben de öyle. Ziyanı yok. Senin burada olduğunu bildikten sonra hiçbir şeyin ziyanı yok artık.
" Çok mutlusun. " diyor Kihyun, tezgahta oturuyor. Kihyun genelde buzlu frappe içer, yaz aylarında herkesin tercihi böyle soğuk şeyler oluyor. Arkadaki buz kıracağımın takır takır sesleri gelirken hafifçe gülümsüyorum ve diğer müşterilerin kahvelerini hazırlamaya devam ediyorum.
" Hoseok geliyor. "
" Biliyorum. Sürekli ondan bahsediyorsun, sürekli. Her zaman. "
Kıkırdıyorum ve siparişlerim bitince ona bakıp iç çekiyorum. Çok özlemişim onun yerinde senin oturmanı, sana bakmayı. Ama Kihyun'a söyleme, darılır. Seni biraz kıskanıyor.
" Bugün bir şeyler yapalım. " diyor, kısa bir iç çekişten sonra. " Yarın Hoseok gelince tüm vaktini onunla harcarsın, daha da bir şey yapamayız. "
" Öyle deme. "
" Öyle ama. "
Öyle.
Yaz mevsiminde kafe hep geç saatlere kadar açık oluyor ama şanslıyım ki garsonlarım artık çok güzel buzlu kahveler yapmayı biliyorlar, bu yüzden gözüm arkada kalmadan kafeyi onlara emanet edebiliyorum. Öyle de oluyor. Bensiz biraz olsun idare edebilirler.
Kihyun ile dışarı çıktığımızda güneş yeni batıyor daha. Bir şeyler yemeliyiz, çok açım. Bir pizzacıya gidiyoruz. Her ne kadar o geleli bir haftadan fazla olsa da konuşacak çok şeyimiz var hala. Genelde eski anılarımızdan bahsediyor ve gülüyoruz, her şey nostaljik. O an oturduğumuz pizzacıda yıllar önce de yediğimiz zamanları konuşuyoruz, o zaman arkadaş çevremiz daha fazlaydı tabii. İkimizden başka kimse kalmadı.
Kihyun sürekli ona bedava kahve verdiğim için pizzayı ısmarlamayı öneriyor ve itiraz etmiyorum, ne yalan söyleyeyim. Dışarı çıktığımızda hava çoktan kararmış. Yıldızlar tek tük beliriyor. Kihyun eve kadar beraber yürümeyi teklif ediyor ve ben tam kabul edecekken, o ana kadar bakmayı unuttuğum telefonumu çıkarıyorum. Bir saat önce Jimin mesaj atmış.
" Hyung çabuk kafeye gel. "
Kaşlarımı çatıyorum, sebebini anlayamıyorum. Eğer kafeyi ateşe verselerdi mutlaka arardı, Taehyung buz kıracağıyla kafasını kırmış olsaydı da benden önce ambulansa haber vermiş olurdu. Elimden bir çare gelmiyor, kafe daha kapanma saatine gelmemiş.
" Sen git, Kihyun. Sonra görüşürüz. " diyorum ve ayrılıyorum. Jimin'i arıyorum, arar aramaz telefonu meşgule atıyor. Kafeye kadar olan yirmi dakikalık yolu beş dakikada nasıl teptiğimi anlayamıyorum. Ama inan, eğer yolun ucunda ne olduğunu bilsem çok daha hızlı olurdum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
barista || yoonseok, sope
Cerita Pendekjung hoseok, her gün saat 12:03'te min yoongi'nin kahve dükkanına gelirdi.