" Bana bak bakayım. " diyorsun, tezgahın üzerinden uzanarak, uzunca parmakların yanağımı kavrıyor. Bakmak istemiyorum, ama ister istemez çoktan kafamı çevirmişim, sana hayır demek lügatımda yok. İç çekiyorsun. " Yoongi... Gözlerin kıpkırmızı hala. "
Omuz silkiyorum. " Ne olmuş, kıpkırmızıysa? "
" Yine mi ağladın? "
" Ağlamadım. "
" Biz seninle ne zamandır tanışıyoruz, Yoongi? "
" Çok zamandır. "
" O zaman, sence ben yalan söylediğin zaman anlıyor muyumdur, anlamıyor muyumdur? "
Sana bakarken oflamak istiyorum. Yani gerçekten, Hoseok, bu kadar işim başımdan aşkınken, ettiğin de laf mı, demek istiyorum. Elimde şu aptal topçuklar, boba mıdır nedir, küreğinden kayıp elime değecek diye ödüm kopuyor, zaten morallerim de çok bozuk, bir de seninle mi uğraşacağım demek istiyorum. Ama sen de işte, zibidinin tekisin, giymişsin yine kolsuz tişörtünü, saçlarının rengi açılmış, dalgalanmış, dudakların pespembe, ah diyorum, kalbim tekliyor, bir anda bütün hayat davamı unutuveriyorum.
İç çekerek kafamı çeviriyorum.
" Yoongi. " diyorsun yeniden, sıcacık bir sesle, tezgaha yaslanarak. " Chaerin yine gelecek, biliyorsun, öyle değil mi? "
Çocuk gibi omuz silkiyorum, dudaklarım büzülmüş.
Chaerin'in annesi ve Jiwoo noona bugün sabah, kahvaltıdan hemen sonra, kucaklarında el kadar bir erkek bebekle, Chaerin'i almaya gelmişlerdi, ben de aslına bakılırsa Chaerin'i annesinin kucağına teslim edene kadar gayet iyi olduğumu düşünüyordum. Öyleydim, de. Chaerin biraz çığırmıştı, Yuni, Hoba, falan demişti, biz de gülmüştük halbuki. Kuzenin bize bir sürü teşekkürler etti, biz de bir sürü ricalar ettik, kapıyı kapattık, sonra ev çok sessiz kaldı, biz çok sessiz kaldık, uykulu yüzünle bana baktın, sonra ben de televizyon sehpasının altındaki kopan püsküle baktım, sonra öyle hızlı bir şekilde hıçkırıklara boğuldum ki, ben de ne olduğunu anlayamadım.
Henüz iki gün geçmiş de, yıllar bile geçse, nohut kafalı, poposu bezli bir bebeğe bu kadar bağlanacağımı düşünmezdim.
" Çok istiyorsanız, yapın bir tane. " diyor Jungkook, zevzek zevzek. Burnumu çekiyorum. Sabahtan beridir ağlamadım, ama çok ağlayacak gibi oldum.
" Jungkook. " diyorum, huysuz bir sesle.
" Efendim, hyung? "
" Git tuvaleti temizle. "
" Ama ya~ " diyor, omzu düşüyor. Az bile. Sabahtan beridir çok uğraştı benimle. Çok didişmiyor, neyse ki, arkasını dönüp kayboluyor. Sen de bana bakıyorsun, ardından ayaklanıp tezgahın üstünden yanağımı kavrayarak başıma bir öpücük konduruyorsun. Kalbim pır pır ediyor, ama moralimi düzeltmeye yetmiyor bu, ki çok nadirdir.
" Yukarı çıkacağım, tamam mı? Sakın bir daha ağlama. "
" Hoseok, ağlamadım zaten! "
ŞİMDİ OKUDUĞUN
barista || yoonseok, sope
Cerita Pendekjung hoseok, her gün saat 12:03'te min yoongi'nin kahve dükkanına gelirdi.