☀️15

1K 171 29
                                    

Ben artık dayağı hak ettim galiba.

Bir Mayıs sabahı daha fazla kendimi tutamayıp ilk kez garsonlarıma hislerimi söylüyorum, bu tanışma tarihimiz boyunca onlarla yaptığım en uzun konuşma oluyor ve Jimin bana aynen böyle söylüyor. Hyung, sen artık dayağı hak ettin.

Sen şu cüceye bak hele.

Henüz sana açılamadığım için bana sinirlendiler. Çalıştıkları dükkanın sahibinin aşırı korkak bir aptal olduğunu bilmiyorlar herhalde daha. Karton bardakları düzenlerken aklım sende, ya sana açılırsam ve beni reddedersen? Dünya başıma yıkılır mı o zaman? İntihar falan edersem? Cenazeme gelsen çok ağlar mısın? Ağlarsan ben çok üzülürüm Hoseok.

" ...Yoongi."

Bir an yemin ederim sesini sadece ben duyuyorum sanmıştım. Ama sağıma döndüğümde sen oradasın, tezgaha oturmuş ve bana gülümsüyorsun. Ne kadar güzelsin be adam. O kadar güzelsin ki canım yanıyor.

" Yoongi- iyi misin?! "

Komik hikaye şu ki, güzelliğine daldığım sırada yanlışlıkla kaynar sütü elime dökmüşüm. Ama ben yalan söylemem Hoseok, güzelliğin yüzünden canım yanıyor işte. Sandalyenden fırlıyorsun, tezgahın arkasına geliyor ve beni bileğimden yakalayıp musluğun altına sürüklüyorsun. Çığlığım boğazıma takılıyor, bağırırsam ayıp olur diye sesimi çıkarmıyorum. " Uçmuş bu ya, " diyor Jimin ve fısıldaşarak gülüyorlar.

Ellerin ne kadar da güzel.

Ne kadar da dikkatsiz olduğum hakkında söylenip mızıklanıyorsun, soğuk su elimi uyuşturmuş. Beni bar taburesine oturtuyor ve Taehyung'un getirdiği merhemden elime sürüyorsun, canımı acıtmamak için özellikle uğraştığını anlayabilirim. Çok yakınız, uzansam öperim belki. Gözlerin elime kilitlenmiş, dikkatlice sarmaya çalışıyorsun ve üzerindeki bakışlarımı fark ettiğinde hafifçe kızarıyorsun.

Uzanıp öpsem keşke.

" ...Acıyor mu? "

" Acımıyor. "

" Hiç mi? "

" Hiç. "

Gözlerime bakıyorsun, muhtemelen yalan söylediğimi düşünüyorsun ama ben elimi hissetmiyorum bile. Tek düşündüğüm şey sana bir kere sarılmanın nasıl olacağı. Sen ise elime bakıyorsun, başını sallıyorsun ve ayağa kalkıp yeniden tezgah arkasına dönüyorsun. Daha fazla yakınlaşamadığımız için hissettiğim hayal kırıklığının ağırlığı altında deli gibi ağlayabilirim. İşte, sana açılırsam hissedeceğim şey de muhtemelen bu olacak.

" Dükkanı kaçta kapatıyorsun, Yoongi? " diyorsun bir süre sonra. Elimi incittiğim için vanilyalı latte istemedin, çok ısrar ettim ama nafile.

" Ne zaman istersem. "

" Eğer sen dükkanı kapatana kadar burada kalırsam? "

" ...O zaman sen ne zaman istersen. "

Hiç bu kadar içten gülümsediğine şahit olmamıştım, ama artık dünyanın en güzel şeyi sensin. Kimseye söyleme ama bundan önce de sendin. O gün dersin olduğunu biliyorum, yine de orada kalıyorsun. İlk kez başbaşa o kadar çok vakit geçiriyoruz. Birbirimiz hariç hiçbir şeye odaklanmadan, sadece birbirimizi dinleyerek. Garsonlarım ise bir süre sonra sinsi bir şekilde ortalıktan kayboluyorlar.

Normalde birkaç saat daha geç kapatırdım ama yorulmana kıyamıyorum. Belki de benden sıkılırsın diye korkuyorum. Dışarıdaki tatlı turuncu kırmızı gökyüzü ve hafif meltem dikkatini dağıtır, kafanı benim gibi sıkıcı birinden başka şeylere çeker diye umuyorum. Senden izin isteyip arkadaki küçük odaya geçiyorum, üzerimdeki gömlek ve ufak papyondan kurtulmam gerek. Şanssızım ki o gün sadece düz, büyük beden bir tişört ile pantolon getirmişim.

Ellerini pantolonunun cebine atmışsın bu sefer, benim gibi bir aptal tutmasın diye, değil mi? O kadar yavaş yürüyorsun ki ben bile sana ayak uydurabiliyorum. Ne kadar çok konu varmış o güzel kafanda, sürekli konuşuyor ve anlatıyorsun, senin hakkında çoğu şeyi biliyorum. En sevdiğin öğretmenini, kırmızı kazağını nereden aldığını, bahar alerjilerini biliyorum. Yine de doyumsuzum, anlarsın, belki de daha çok şey anlatırsın diye bir türlü ağzımı açmıyorum.

Fark etmiş gibisin.

" ...Çok konuşuyorum, değil mi? Seni sıkmış olmalıyım. " diyorsun, sesin tedirgin sanki. Hemen başımı sallıyorum.

" Saçmalama. "

" Lütfen seni rahatsız edersem bana söyle, olur mu? Ah, bu kötü bir fikirdi- keşke seninle yürümeseydim.~ "

" Hoseok. "

Her şey birden oluveriyor, bana sorarsan pek bir mazeretim yok. Sadece senin daha fazla saçma şeyler söylemeni engellemek istiyorum, bir de bakmışım ki elini tutmuşum. İşe yarıyor da. Elin çok yumuşak Hoseok, çok da narin, sanki kayıp gidiverecek avcumdan. Ama gitmiyor. Ellerimize bakıyorsun, sonra da bana, ben ise kızarmamış olmak için tanrıya yalvarıyorum ve hafif bir rüzgar aramızdan esiyor. Biraz daha diyorum, birkaç saniye daha tutayım elini. Sadece birkaç saniye daha.

" ...İyi ki geldin. " diyebiliyorum ancak, sonra kalbimin daha fazla kaldıramayacağını fark edip elini bırakıyorum. Çoktan evime gelmişiz. Yüzüm yanıyor, kulaklarıma kadar ve ben arkamı dönüp kapıya ilerliyorum, sadece üçüncü denememde kapıyı açabiliyorum. Sana bakamıyorum, öleceğim sanki.

Kapıyı kapatıyorum ve derin bir soluk alıyorum. Hala oradasın. Pencerenin arkasından izliyorum seni, eline bakıyorsun, sonra elini cebine sokup hoş bir gülümsemeyle yürümeye devam ediyorsun. Salak bir çocuk gibi kıkırdamadan edemiyorum. Belki sen de biraz olsun benden hoşlanıyorsundur Hoseok.

Çünkü ben çoktan sana deli gibi aşık oldum.

barista || yoonseok, sopeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin