Hayatımda ilk kez birinden " günaydın " mesajı alıyorum, bu kişi ise sensin.
Günüm nasıl aymasın ki şimdi?
Yaz geldi, Hoseok. Bisikletimi kafenin arka kapısına kilitledim, camları açtım ve artık buzlu kahveleri servis etmeye başlıyorum. Daha çok insan geliyor dükkanıma, insanlar yeni tarifimi epey beğendi. Jimin kahvelerin yanına ufak tatlılar hazırlamaya bayılıyor, dükkana dadanan şu tavşan suratlı çocuk da muhtemelen ona. Ertesi gün onu dükkanımdan kovacağım. Burada aşka yer yok, burası ciddi bir müessese.
En azından sen gelene kadar.
Saat 12:03 oluyor ve kapıdaki zil şangırdıyor, içeriye girdiğinde elinde bir demet papatya var. Benden bir bardak su istiyorsun ve daha da şaşılası, benim bunu hiç sorgulamadan yapmış olmam. Papatyaları içine yerleştiriyoruz, kasanın yanında yerini alıyor. Artık dükkanımda sana ait bir şey var ve ne kadar mutlu olduğumu tahmin bile edemezsin.
Çok güzelsin Hoseok, hiç demiş miydim? Saçlarının rengi açılmış, hafif olarak kabartmışsın sanki. Son zamanlarda makyaj yapmaya başladığın gözümden kaçmıyor, yanlışlıkla yanağındaki benini kapatmışsın. Ben onu çok severdim Hoseok, ağzımı açtıracaksın şimdi.
Sen vanilyalı latteni yudumlarken dükkana sen yaşlarında birisi geliyor, tezgahta tam da senin yanına oturuyor. Buzlu mocha istiyor ve tam da muhabbetimizin ortasında geldiği için -muhtemelen Hyuna ve E-Dawn çiftinin yeni programından bahsediyorduk- buz kaşığıyla alnının çatısına vuracağım.
" Kahveniz ne kadar da lezzetliymiş, " diyor yeni gelen Şey. Ona Şey diyeceğim çünkü hala konuşmaya devam ettiği için biraz sinirliyim. " Nasıl yaptığınızı bana da gösterir misiniz? "
" Eğer gösterirsem işimden olurum. "
Şey gülüyor. Halbuki söylediğimde epey ciddiydim. Sana bakıyorum, sessizce kahveni yudumluyorsun ve az önceki gevezeliğinden eser kalmamış. Eğer muhtemelen boyumun yetişmeyeceğini bilmesem, Şey'e sırf bu yüzden kafa bile atabilirim.
" Peki adınızı öğrenebilir miyim? " diyor, Şey. Susmak bilmeyecek galiba bir türlü. Keşke kahvesine fare zehri atsaydım diye düşünmeden edemiyorum.
" ...Yoongi. "
" ...Yoongi. " diye tekrarlıyor, gülümseyerek. " Adınızın anlamı gibi, parlaksınız da. "
" Öyledir. "
Uzun bir süre sonra ilk kez sesini duyduğumda sana bakıyorum, sen de Şey'e. Tam beninin üzerinde vanilya kreması olmasa, ona attığın rahatsız edici bakışlar biraz daha tehditkar sayılabilirdi ama bana göre hala çok tatlısın. Şey sana bakıyor, sonra hafiften kalkmaya yelteniyor, iyi günler diliyor ve dükkanımdan ayrılıyor. Sen ise çok geçmeden muhabbetimize geri dönüyorsun.
Ders saatlerini çok iyi biliyorum Hoseok, benimle konuşurken bir saatini kaçırdığını da. Belki öğrenince bana kızarsın ama sırf seni daha çok görebilmek için saati sana bilerek hatırlatmadım.
Bir süre sonra garsonum Taehyung geliyor ve kolumu dürtüyor.
" Seni nasıl da kıskandı, ha? " diyor, muzip bir şekilde. " Bakışlarını gördün mü? "
O diyene kadar, beni kıskandığını fark edemiyorum. Ve yine Taehyung'un dediğine göre, o andan sonra yaklaşık yarım saat papatyalarına bakıp aptal bir şekilde sırıtmışım. Öyle ki o an bana telefondan yolladığın saçma videoya daha bakmadan bile, " Seni seviyorum " mesajını yazıyorum.
Benden adam olmaz, bilirsin.
Tek bir tuşla mesajı göndermeden taslaklarıma kaydediyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
barista || yoonseok, sope
Contojung hoseok, her gün saat 12:03'te min yoongi'nin kahve dükkanına gelirdi.