Hepsi benim hatam.
Kimseyi suçlamıyorum. Suçlayamam da. Başıma ne geldiyse, benim suçum. Ben yaptım. Dengelerle oynadım. Bu kadar fazla mutlu olmanın, bana pahalıya patlayacağından emin olmam gerekirdi. Ben aptalım. Ne gerek vardı, tüm gün boyunca yüzümde aptal bir gülümsemeyle gezmeye? Başıma gelecekleri bilmiyor muydum sanki?
Bilmiyordum.
Bir alışveriş merkezinde, Jimin'in en sevdiği saç bakım ürününün markasını hatırlamakla meşguldüm. Tabii, bilmiyordum.
Çok çalışıyorlar. Deli gibi. Jungkook latte art yapmayı kaptı, Jimin'e öğretiyor. Taehyung üst katı benimle boyamaya gönüllü oldu. Hatta bir duvarı bitirdik bile. Anlaşılan Jungkook'un hiç bilmediğim bir yeteneği varmış, beyefendi aslında iyi bir ressammış, bu yüzden duvarlara çizim yapmaya söz bile verdi. Çalışma saatlerinden önce geliyorlar, geç ayrılıyorlar, ve ben de artık onlara aldığım yemeğin yeterli olmadığını düşünüyorum.
Bu yüzden bir alışveriş merkezine gittim ve onlara hediye aldım. Alışveriş merkezlerini sevmem, Hoseok. Çok fazla insan. Her noktada sana bir şeyler soran çalışanlar. İğrenç bebek ağlamaları ve aşırı nüfuslu aileler. Sevgililer ise en kötüsü. Onlar el ele tutuşabiliyorlar, ben neden tutuşamıyorum?
Ama sorun değil. O kadar mutluyum ki gözüme tülden perde inmiş, hiçbir şeyi umursayamıyorum. Bu yüzden çocuklara hediyeler alıyorum. Jimin için saç bakım ürünü ve bir kazak, Taehyung için saten bir pijama takımı, Jungkook için bilgisayar oyunları. Ama dürüst olayım, sevgilim, kafenin inşaatında parmak izin olmasa dahi fişin yarısından çoğu sana ait.
Ne yapayım? Neyi görsem aklıma sen geliyorsun. Yumuşak bir yastık, üzerinde nasıl yatabileceğimizi düşünüyorum, alıyorum. Gümüş bir bileklik, narin bileğine ne yakışırdı, sepete atıyorum. Ayakkabılar, orada giyerken beni düşünürsün, sepette. Zürafalı bir kupa. Bucket şapka. Bir ayıcık. Küpeler.
Seokjin banka ekstremi görseydi, bir cinayet davasında kendi avukatı olmak zorunda kalırdı.
Çok mutluyum. Gelip aldığım hediyeleri görünce vereceğin tepkiyi düşünürken karnım ağrıyor. Kafenin açılışına çok az kaldı. Belki bir, belki iki hafta, Jungkook'un çizimi bitirmesine bağlı. Bütün mobilyalar ve kitaplıklar geldi, Jaesung sayesinde hiç para ödemedim. Bu yüzden ona bir süre bedava kahve vermem gerekiyor, ama sorun değil, yaptığı iyilik karşısında istediği her şeyi alabilir. Çok az kaldı. Çok heyecanlıyım, bazen başım dönüyor.
Ellerimde kocaman torbalarla eve dönüyorum, otobüste 2 kişilik yer kaplıyorum, torbalarda bana ait hiçbir şey yok. Ama akşam mantı yiyorum, bu yüzden bence adil.
Haklıyım. Gerçekten de, başıma gelen şeyi hak etmişim.
Bu kadar mutlu olunur mu? Ben hayatımda hiç bu kadar mutlu olmadım ki, nereden bileyim? Elbette ki üzülecektim. Hazırlıklı olmam gerekirdi. Ben bir aptalım. Kendim kaşındım. Çok şımarmıştım, belliydi. Seni sürekli rahatsız ediyordum. Sürekli mesaj atıyordum. Bir kez olsun sesini çıkarmadın, her mesajıma yanıt verdin, hem de çok daha heyecanlı bir şekilde, ama sıkılmıştın, değil mi? Kim olsa sıkılırdı. Ne bekliyordum ki, gerçekten?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
barista || yoonseok, sope
Nouvellesjung hoseok, her gün saat 12:03'te min yoongi'nin kahve dükkanına gelirdi.