5. Bölüm

71 10 0
                                    


Sonbaharda yaprak yağmurunu izlemek en sevdiğim şeylerden biriydi ve bizim fakültenin bahçesi bunun için mükemmel bir yerdi. Gerçi kışa yaklaşmıştık ama hala yapraklar dökülmeye devam ediyordu.

Yapraklar bana solan umutlarımı anımsatıyordu. Benim de umutlarımı tıpkı bu yapraklar gibi soldurmuştular. Yapraklara bunu yapan sonbaharken bana bunu yapan ise güvenim olmuştu.

Her ilk bahar geldiğinde, solan yaprak yerine yeni yapraklar yeşerdiğinde belki diyordum. Belki benim de bir gün umutlarım yeniden yeşerir.

Belki de bu yüzden seviyordum yaprak yağmurlarını. Her soluşun yeniden yeşermenin bir başlangıcı olduğunu yüzüme vuruyordu.

Solan umutlar yeşermeye başlayacak umutların habercisidir.

Erva ders çıkışı Uzay’la buluşmaya gitmişti. Umut da alttan aldığı derse girmişti. Aras'ı bahçedeki masalardan birinde yalnız otururken görünce yanına gittim.

‘‘Merhaba.’’ dedim gülümseyerek.

‘‘Merhaba. Otursana.’’ dedi karşısındaki sandalyeyi göstererek. Gösterdiği sandalyeye geçip oturdum. ‘‘Umut’u mu bekliyorsun?’’

‘‘Aslında hayır," dedim gülerek. "Çay içip yaprak yağmurunu izleyecektim.’’

O da güldü. Tebessüm ederken bile neredeyse kaybolan koyu yeşil gözleri gülerken tamamen kaybolmuştu. Gülmek bir insana ancak bu kadar yakışırdı sanırım.

‘‘Ben gidip ikimize de çay alayım o zaman.’’ dedi ve kalkıp kantine gitti.

Yan masada oturanlar telefonlarından şarkı açmışlardı. Ses bana da geliyordu. Sezen Aksu’nun ‘Aldatıldık’ şarkısıydı. Sezen en sevdiğim şarkıcıydı. Hemen hemen bütün şarkılarını ezbere biliyordum. Bu şarkı da sevdiğim şarkılarından biriydi.

Ben de şarkıyı dinlemeye başlamıştım. Daha sonra kendi kendime şarkıya eşlik etmeye de başladım.

‘‘Bize neler neler öğrettiler
Sevdalar üstüne
Aldatıldık aldatıldık
Sevda böyle değil

Ne masallar ninniler söylediler
Dünya üstüne
Aldatıldık aldatıldık
Dünya böyle değil.’’

Birden önüme içinde çay olan karton bardak koyulunca Aras'ın geldiğini anladım ve mırıldanmama bir son verdim.

Beni şaşırtan ise yerine oturunca şarkının devamını onun getirmesi oldu.

‘‘Ufalana ufalana kaç kuşak
Eridik bu yollarda
Kimimiz yerle yeksan
Kimimiz zor ayakta

Kolu kanadı kırık kuşlar gibiyiz
Ayrı diyarlarda
Bize saadet nasip şimdi
Uçuk rüyalarda.’’

Şarkı söylemeyi kesip çayını içmeye başladığında ben şaşkınlıkla ona bakıyordum. Sesi çok güzeldi. Saatlerce oturup onu hem dinleyip hem de izleyebileceğimi fark ettim. Garip bir şekilde etkilenmiştim. Ses tonundan mı yoksa mimiklerinden mi ya da ikisinden birden mi etkilenmiştim bunu bilmiyorum.

‘‘Sesin güzelmiş.’’ dedi Aras.

Benimki de güzeldi ama onun sesi kadar değildi. ‘‘Senin de öyle.’’ dedim çayımdan bir yudum alırken.

Kendini gösterdi. ‘‘Senden bir sene sonra düzenlenen yarışmanın birincisi duruyor şuan karşında.’’ dedi gülerek.

Şaşkınlığım daha çok artmıştı. Lisede müzik hocamızın sayesinde sesimi keşfetmiştim. Onun eğitimiyle okulumuza Aras’ın bahsettiği liseler arası şarkı yarışmasında birincilik getirmiştim. Bunu Aras’ın bilmesine şaşırmıştım. O dönem belki duymuş olabilirdi ama aklında kalmıştı.

Mutlu Sonsuz Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin