Bir saniye, bir insanın canını en fazla ne kadar yakabilirdi?
Bütün vücudunu dermansız kalmış bir hastalığın ortasında acı içinde kalmış gibi hissedebilir miydin o saniyede? Ya sanki beynini bir mengeneye sıkışmış ve eziliyor gibi hissetmek? Ya da her nefes alışında oksijen yerine zehir çekmek?
Her saniye ayrı bir işkence çekiyordum. Her saniye ayrı bir azaptı.
On bin sekiz yüz kez bu işkencelere maruz kalmıştım. Birazdan nefes alacaktım ve on bin sekiz yüz birinci cezam ise bilmem kaçıncı defa ciğerlerime zehir doldurmak olacaktı.
Nefes aldım. Oksijen acı verici bir zehirle yer değiştirdi. O zehir önce ciğerlerime indi ve her alveolümü zehirledi. Bu zehirle birlikte ciğerlerimde kaçıncı kez olduğunu sayamadığım büyük bir yangın başladı. Daha sonra zehir yoluna devam etti. Sıradaki durağı kalbimdi. Bütün odacıklarından geçti ve o odacıklarda olan kişilerden sadece birini yaktı. Yoluna devam edip bütün vücuduma yayılmaya başladığında benim aklımda sadece odacığımda yanan kişi vardı.
Alevler içindeydi ve ben ona elimi uzatamıyordum, çekip çıkaramıyordum onu oradan. Benim yüzümden yanmıştı, aldığım nefes yüzünden yanmıştı ama kurtaramıyordum işte onu.
Üç saat. Koskoca üç saat. Erva'nın ameliyatta geçirdiği ve benim on bin sekiz yüz kez farklı acılara maruz kaldığım üç saat.
Erva'yı öyle gördüğüm an direkt yanına koşmuştum. O sırada polisler gelmiş ve Serkan'ı almışlardı.
Ambulans gelene kadar ben, Uzay ve Damla Erva'nın başından ayrılmamıştık. Elimizden hiçbir şey gelmeden sadece bakıyorduk. Üçümüz de kendimizi suçluyorduk.
Uzay Erva'nın yanına daha erken gidip kaçırılmasını önleyemediği için kızıyordu kendine. Ben o kurşunu engelleyemediğim için kızıyordum kendime. Damla ise Erva'nın ona siper olduğunu, kendisinin ise onun için hiçbir şey yapmadığını söyleyerek suçluyordu kendini.
Hastaneye gelir gelmez Erva'yı ameliyata almışlardı. Çok kısa bir süre sonra da izinde olan Melda teyze, annem ve Arya gelmişti.
Melda teyze Uzay'a öyle bir sarılmıştı ki sanki karşısındaki Erva'ydı ve sarılırsa iyileşecekti. Öyle içten, öyle acı dolu bir sarılmaydı. Sessizce ''Her şeyi söyledin mi doktorlara?'' diye sormuştu. Uzay ise başıyla onu onaylamıştı. Doktorlara neyi söylemesi gerektiğini ise anlamamıştım ve şuan sorgulamak için doğru bir zaman değildi.
Damla bir köşede yere çöküp dizlerini kendine çekmişti ve başını dizlerine koyarak ağlıyordu. Arya onun yanında, ona destek oluyordu. Annem Melda teyzenin yanında ona destek oluyordu. Alaz ve Masal birbirlerine destek oluyorlardı. Diğerlerimiz ise çeşitli köşelere dağılmıştık. Aras'ın ve babamın yüzünü şuan görmek istemiyordum.
Ben oturma yerlerinde otururken Umut yanıma gelip oturdu. Ağlamaktan kıpkırmızı olmuş gözlerine çevirdim gözlerimi. Aklıma birkaç ay önce yine böyle bir hastane koltuğunda Erva'yla Umut için döktüğümüz gözyaşlarımız geldi.
''Sen ameliyattayken,'' dedim buruk bir gülümsemeyle. ''bu şekilde Erva'yla yan yana oturup senden gelecek güzel bir haberi beklemiştik.'' Acı dolu bir nefes aldım. ''Şimdi ise seninle beraber ondan gelecek güzel bir haberi bekliyoruz.'' Güldüm. ''Daha sonra sıra bana gelecek sanırım.''
''Saçmalama.'' dedi kızarak. ''Ben nasıl o kamyonun altından sağ çıktıysam Erva da şimdi o yediği kurşundan sonra sağ çıkacak. Sana ise hiçbir şey olmayacak.''
''Sırtından vuruldu. Kurşun tam omurgasına isabet etmiş. Korkuyorum Umut," dedim ağlayarak. "Çok korkuyorum.''
Bir elini omuzuma attı ve beni kendine doğru çekti. Başımı omuzuna yasladı. ''Korkma'' dedi güçlü bir sesle. ''Erva'nın ne kadar güçlü olduğunu bilmiyor musun sen?''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mutlu Sonsuz
Fiksi Remaja"Ben seninle mutlu son istemiyorum." dediğimde söylediğimi algılayamamış gibi bana baktı. "Mutlu olalım ama aynı zamanda sonsuz olalım." ''Mutlu son olmasın, mutlu sonsuz olsun.'' dedi ve gülümsedi. ''Ama o film mutsuz sonla bitmişti.'' ''O şarkının...