Bölüm 21

26 20 0
                                    

Zihnimin karıncalanmaya başladığı şu zamanda hiç iyi değildim. Öğrendiklerim ben de sadece koca bir enkaz bırakıyordu arkasında. Her öğrendiğim şey sadece koca bir enkaz parçası olarak yüreğime ekleniyordu, artık bunları bilerek nasıl yaşayacağımı bilmiyordum. Yaşamalı mıydım? Yoksa ölmeli miydim? Kahvemi içerken ağzıma gelen acı tatla ağzımı buruşturdum. Bu sefer güzel yapamamıştım kahveyi. Dalgınlıktan çok pişirdiğim için acıydı. Akrebimim yine zihnimi kanatıyordu.

Abimin ayak seslerini duyuyordum. Evet, abimin. Şu an en enkaz altındayken kim yanıma gelebilirdi ki?
Ben en kötü durumundayken en vahşi oluyordum. Çünkü acı sadece beni güçlendiriyor hatta ölüme bir tık daha yaklaştırıyordu.

Ölümden korkmuyordum. Ona alışıyordum, kabullendiğim gerçek. Bir gün bu aciz bedenim toprak altını kalabalıklaştırmaktan başka ne yapacak ki?

Herkesin aklıma ölüm dendiğinde kırmızı, kan, nefes almamak gelebilir ama benim aklıma gelen renk turuncu ve sarı. Çünkü ölüm benim kurtuluşum olacak ve cezalarım için birer mükafat. Öldürdüğüm kişilerin vebali olucaktir.

"Kardeşim iyi misin?"

Abimin koyu, siyah gözlerine baktım. Orada gördüğüm tek şey dik duruşluluk. Abimin asla taviz vermediği özellilik. Ne olursa olsun bundan asla taviz vermez. Hiçbir şeyi kötüye yormaz. O bu dünyaya iyi gözle bakarsak ayakta kalabileceğimize inan birisi.

"Evet,"

"Emin misin?"

Abime doğru döndüm.

"Sadece olayların şokundayım, yeni öğrendiğim bilgiler taze ve bugün gitmemiz gereken bir davet var. Henüz niçin, ne öğrenmek için gidiyoruz? Onu bile bilmiyoruz."

"Anladım. Bunlar da geçecek küçük canavarım benim."

Abimin sözüne kısık seste güldüm.

"Bizden kimler gidecek davete, belirlediniz mi? Ayrıca Emre Bey ile konuşuldu mu? Ben uyurken siz konuşuyordunuz, sonra uyandım ve kahve içmeye gidince hala konuşuyordunuz. Ne oldu son olarak?" diye sordum.

"Evet, bir sonuca vardık ama sana danışmadan olmaz. O yüzden hadi sen de gel ayıldıysan."

"Tamam, geliyorum." dedim.

Abimin arkasından yavaş adımlarla ilerledim. Şu an hiç hızlı olacak modumda değildim.

Onların yanında boş bulduğum bir yana oturdum. Köşedeydim ve yanımda Yekta vardı. Ona doğru şöyle bir bakma ihtiyacı hissetsem de o bana bakmıyordu. Eskiden soğukluğunu hissederdim ama bu herkese karşı böyleydi. Şimdi son birkaç gündür sanki bana özel bir soğukluğu, ciddiliği vardı ve bu beni nedense sınır ediyordu. Zaten April denilen o kadına sinirim, uyuzluğum geçmemişken bir de bu davranışları iyice sınır katsayılı çıkarıyordu ama ses etmiyordum. Hiçbir suçum olmadığını düşünüyorum.

"İklim eğer sen de evet dersen beş kişi davete gitsin. Altı kişimiz burada kalsın." dedi Belen söze girerek.

Jetonlarım köşeli olsa gerek ki burada kalan altıncı kişinin kim olduğunu çözememiştim.

"Burada kalan altıncı kişi kim?" diye sordum.

O sırada çalan kapıyla Roza bana baktı.

"Birazdan görürsün matmazelin kim olduğunu." dedi Roza ima ile ve kapıyı açmaya gitti.

Belen bana direkt açıklayarak "Ebrar." dedi.

İşte asık suratlı Roza ile gelen Ebrar'ı gördüm ve o an aklıma geldi. Annemin adı da Ebrar'mış. Annemle aynı ismi tanışıyordu. Bu bir benzerlik mi? Yoksa kader miydi?

İNTİKAM GÜLÜMSEMESİ +18Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin