Bölüm 40

32 16 39
                                    

  "Seni çok özledim Yekta."

   Gözlerimden akan damla damla yaşlar da neydi? Göz yaşları miydi bunlar? Göz yaşlarım, yanaklarımdan son yolculuğuna uğurlanırken toprağa düşüyordu. Yekta'nın mezarını suluyordu. Belki de buradaki bedeni ile birleşiyordu göz yaşlarım. Ruhlarımız zaten birdi, değil mi? Onu çok özlemiştim. 2 hafta geçmişti ama sanki bana 2 yıl gibi gelmişti. Sanki ezelden beri yokluğunu çekiyordum.

  "Geri gel Yekta, geri gel. Biliyorum imkansız kaldık biz ama yine de gel. Bir işaret gönder, senin beni hâlâ dinlediğini bilmek istiyorum."

   Yekta'nın mezarını ziyarete gelmiş, toprağını biraz sulamış. Getirdiğim çiçekleri ise küçük seramikten yapılma vazosuna koymuştum. Duamı edip çıkacaktım lakin o an ayaklarım gitmemiş, gidememiştim. Sanki ayaklarımı oraya yapıştırmışlardı. Bas  bas bağırıyorlardı senin yerin burasıydı diye.

  "Seni çok seviyorum. Gerçi biliyorsun zaten. Ölmeden önce söylemiştim ama sen yine de duy beni."

   Mezarın üzerindeki toprağı elimle avuçladım. Sevdim.

  "Şiir defterini okuyorum, biliyor musun? Bitmek üzere ama o kadar güzel yazmışsın ki aşık oldum şiirlerine. Bilmezdim senden önce şiirlerin bu kadar güzel olduğunu. Kelimelerin anlamlı geleceğini bilmezdim."

   Başımı toprağa dayadım, elimle göz yaşlarımı sevdim. Gökyüzünün sesini dinledim. Esen rüzgarı yüzümde hissettim. Yekta'yı en son ziyaret eden benim. Diğerleri benden önce gelip ziyaret etmişti. Ben rahat rahat, uzun yanında olmak istiyordum.

  "Biliyor musun? Ayrıca Belen Ebrar'ı seviyor galiba. Ben öyle sezdim yani. Ebrar'da Belen'i seviyor mu? Bilmiyorum. Sen kardeşine pek alışamasan da o seni çok seviyor. Senin arkandan çok ağladı, biliyor musun?"

   Hiç susmadan, sadece konuşarak onunla vakit geçirmek istiyordum. Bir sürü şey anlatmak istiyordum. Saçma sapan da olsa anlatmak istiyordum, beni dinlerdi o. Biliyorum.

  "Abim bazen hâlâ kendisini suçluyor. Ölümünden kendisini mesul tutuyor. Uyumasaydık, o haplı içecekleri önceden tespit etseydik seni kurtarabilirdim, diyor."

  "Demir mesela son zamanlarda fazla asabileşti. Fazla sinirli. Arel ve Cesaret artık daha az şaka yapar oldular. Kızlar artık o kadar mutlu olamıyorlar. Ben zaten bitik bir haldeyim. İlk hafta nerdeyse odamdan çıkmadım. Doğru düzgün yemek bile yemedim. Sensizlik hepimize koydu anlaşılan."

   Göz yaşlarım artık dinmiş, kendimi daha iyi hisseder duruma gelmiştim. Orada biraz daha kaldıktan sonra ayaklarımdan aldığım zoraki güçle ayağa kalktım. Yekta'ya veda ederek mezarlıktan çıktım. Saate baktım. Ayşe Hanım bize belli bir saat söylemişti. O saatte evimize gelecekti. Vaktin yaklaştığını fark etmemle beraber arabama binip eve geri döndüm.

  "Gelmişsin." Arel ile beraber içeri geçtim. Herkes sanki benim geldiğimi hissetmiş gibiydi.

   Eve geldikten sonra aslında boş boş oturmak dışında pek bir şey yapmadım.  Herkes kendi kafasında takılıyordu. Arada bir Ebrar ve Roza'nın atışmalarını  dinlesem de ilgili değildim konuya. Evin kapı zili çaldığında ise saat öğleden sonra dördü gösteriyordu. Ayşe Hanım geldiğinde elinde söylediği gibi flash bellek vardı.

  "Evet, ben flash belleği getirdim, hazır mısınız?"

  "Evet," dedi abim.

   Bu sırada Demir bilgisayarını açmış, ortamı hazır ediyordu.

  "Bana verin belleği." deyince Demir Ayşe Hanım tereddütsüzce flash belleği verdi.

   Aklımda binlerce soru vardı ama en önemlisi Ayşe Hanım doğru söylüyorsa Asena'nın getirdiği şey neydi? Yoksa bize yalan mı söylemişti? Demir videoyu açarken herkes pürdikkat bilgisayara bakmaya çalışıyordu.

İNTİKAM GÜLÜMSEMESİ +18Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin