yanlış kişiye güvendiniz

3.8K 304 73
                                    

Düzenlendi

Taehyung

Şifacı birkaç omega yardımcı ile odaya girmiş ve kapıyı üstümüze kapatmıştı. Jimin'in ıkınma sesleri o kadar şiddetli geliyordu ki odaya dalmamak için zor duruyordum.

Ne kadardır içerdeydiler hatırlamıyorum. Bir saat iki saat ya da on dakika mı? Zaman kavramını yitirmiştim.

İçeriden gelen ağlama sesini duymam ile hareket edemiyordum. Ayağa kalkıp elimi kapı koluna atmıştım. Ne olduğu önemli değildi içeri girmem gerekiyordu.

"Kralım burda ne işiniz var böylece giremezsiniz" Jimin'in karnı hâlâ şişti ve neden şifacı'nın kucağında tek bebek vardı.

"Diğer bebek nerede neden tek bebek var?" Sorum ile şifacı bebeği yanındaki omega'ya vermişti.

"Erkek alfa çıktı fakat kız alfa çıkmıyor. Omeganın karnında hep geri planda kalmış olmalı." Şifacı jimin'e ıkınmasını söylüyordu. Altındaki çarşafı sıkan jimin'i görmek bana acı veriyordu sadece. Bakmam gerekiyordu. Ayıptı.

"Elimi sık Jimin asla acımayacak söz veriyorum" elini avucumun içine koymam ile sıkmaya başlamıştı.

Deltalar kolay kolay acı hissetmezdi. Jimin'in canı çok yanıyor olmalı ki elim ağrımaya başlamıştı.

Eğilip terden ıslanmış saçlarına birer öpücük kondurdum. Hiçbir şekilde ondan iğrenmiyordum. Gözlerim boynundaki mühür noktasına kaymıştı.

Mühürün yarısı yoktu. Alfa erkeğin çıkması ile yarısı da silinmişti. "Taehyung çok acıyor" ağlayarak ve ıkınarak konuşmaya çalışan Jimin benimde ağlamamı sağlamıştı.

"Neden ağlıyorsun taehyung ben doğum yapıyorum" ağlayarak sorduğu soruya ağlayarak cevap veriyordum.

"Çünkü sen ağlıyorsun canın yanıyor" tek sebep bu değildi. ikimizin de çığlığımsı ağlamaları odayı kapsayan ağlama sesiyle son bulmuştu.

Jimin'in elimdeki baskısı azalmıştı ama elini çekmemişti. "Tebrik ederim omega iki alfa bebeğin oldu" şifacı bebekleri jimin'in sağına ve soluna koymuştu.

Tanrım onlar jungkook'un kopyası gibiydi. Jimin elini elimden çekip kızının yüzünde gezdirdi. "O jungkook'a çok benziyor" fısıltı ile konuşmasına bende fısıltı ile karşılık verdim.

"İkiside jungkook'a benziyor. Babası olduğunu belli ediyor" ikimizde birbirimize bakıp gülüyorduk.

"Teşekkür ederim taehyung." Kafamı neden dercesine salladım.

"Alfa'nın yokluğunu hissettirmedin. Gerçekten onların babası gibiydin." Gözleri doluyordu ve bende ağlamak üzereydim.

Sadece sustum. Gözleri yanındaki iki bebekten sonra bana kaymıştı. "Bana bir ayna verir misin taehyung" şaşırsam da etrafımda ayna aramıştım ama bulamamıştım.

"Ayna yok Jimin ne oldu bana söyle sana cevap vereyim" ellerini boynuna götürünce korktuğum soruyu sormaması için dua ettim.

"Mührüm yok değil mi? O silindi" kafamı önüme eğmem yüzünden gözlerinde yaş aktığınından haberim yoktu.

"Ben cevabımı aldım taehyung"

Jungkook

Sabah olunca hep beraber yola çıkmıştık. Ben jongin ve Yoonsan'a daha fazla mühimmat verilmişti. Çoğu bıçak ve kılıç bizdeydi.

İçimde anlamlandıramadığım bir heyecan ve korku vardı. Bu hareketlerime de yansımıştı ve neredeyse ondan fazla kez düşme tehlikesi ile karşı karşıya gelmiştim.

"Jungkook eğer iyi değilsen söyle içeriye başkası girsin" jongin'in konuşması ile kendime gelmiş ve kafamı iki yana sallamıştım.

Hedefimize yaklaşık on beş dakikalık yolumuz kalmışken son kez olanın üstünden geçip saldırıya başlayacaktık.

"Ben jungkook ve Yoonsan içeriye gireceğiz eğer hyungmin içerideyse ki hepimiz biliyoruz o bu saatlerde içerde olur, öldürüp çıkacağız peşimizden gelen askerler ve sonrası sizde zaten. İtirazı ve ya bir önerisi olan varsa şimdiden söylesin" herkes sehun'a dönmüştü çünkü ikisi çok kavga ederdi her zaman.

"Jongin'e asla güvenmiyorum umarım bir bokluk yapmazsın." Elinu tehtid eder gibi sallaması ile jongin ayağa kalkmıştı. "Hiç kimsenin itirazı yoksa hazırlıkları burada yapalım daha ileride farkedilirsek vaktimiz olmaz"

Tüm hepimiz en iyi olduğumuz şeyleri almıştık ben bıçak kullanmada ustaydım. Yoonsan muhteşem kılıç kullanırdı ve jongin o ikisinide az Çok biliyordu işte.

Tüm hepimiz tamamen hazırdık ve önümüzdeki tahmini onbeş dakikalık yolu yürümeye başlamıştık. Daha yol yarılanmadan ormanın içinden havaya atılan oklar ile birşeyler ters gitmişti.

Tam o sırada jongin ile çarpışmıştık. Yere düşmem ile bazı şeyler dank etmişti. O gün çok dikkat etmemiştim fakat çarpışınca emin olmuştum. O kağıtları cebimize koyan kişi jongin'di.

Elimdeki bıçakla jongin'in üstüne çıkmıştım. "Jongin hain!" Bağırarak konuşmam ile jongin yüzüme gülerek bakıyordu.

"Yanlış kişiye güvendiniz" sorgular ifade ile bakıyordum ona. Sehun ve diğerleri de yanımıza gelmişti. Hiçbirimizin aklında oklar ve birazdan olacaklar yoktu. Arkadaşımızın ihaneti yer ediniyordu.

"Hyungmin'in hiçbir şeyden haberi yok. Mezarında uyuyordur. Sizi öldürmek isteyen en başından beri bendim. Hepinizi salaksınız!" Yüzüne yediği yumruğu atan ben değildim.

"Seni piç kurusu ne istedin bizden bay hyungmin'den" soobin'in yumruğu afallamıştı onu. Ama hâlâ arsızdı.

"Önce hyungmin'i öldürdüm. Sonrada sizi öldürecektim. Daha sonra tüm dünyadaki baskın alfaları. En üstün ben olacaktım!" Gerçekler yüzümüze ok gibi çarpıyordu.

"Peki ya delta. En üstün gücü nasıl öldürmeyi düşünüyordun aptal" taehyung'un konuya dahil olması kurdumu geriyordu.

"Ana kraliçemiz pardon müstakbel eşim büyük oğlunu öldürdüğünü gibi küçük oğlunu da benim için öldürecekti." Yüzüme sırıtarak bakıyordu. Ona fırsat vermemeliydim.

"Ana kraliçe öldü jongin bizim yola çıktığımız gün. Bundan sonra ne yapacaksın peki" ölmemişti elbet lakin ilk işim onu öldürmek olacaktı.

"Ah şu yaşlı bunak bir işi beceremedi. E madem o öldürmedi ben yaparım. Askerler!" Bulunduğumuz alana giren bir ton asker ile ne yapacağımı bilmiyordum.

Kollarımızdan ve bacaklarımızdan bağlı bir şekilde hepimizin basının üstünde iki asker oturuyorduk. "Beni yenemezsiniz hiç biriniz bunu başaramayacak."

Elini kaldırması ile arkamızdaki askerler kılıçlarını boynumuzun hizasına getirmişti.

"Yixing nerde onları öldürdün mü yeonjun nerde?" Sehun'un bağırtısı ile kahkahası ormanı inletecek şekildeydi.

Aniden susması ve sinirle sehun'un çenesinden tutup yüzüne tükürmesi bir olmuştu. "Onları kaybettim ama elbet bulacağım"

Elini tekrar havaya kaçırınca boynumdaki kılıç kendini belli ediyordu artık.

Tam elini kapatacaktı ki kalbinin üstünden giren kılıç ile (goblindeki gibi) yere yığılmıştı. Daha sonra boynumdaki kılıç gürültülü bir şekilde yere düşmüştü ve kafamın üstünden geçen okları hissetmiştim.

Etrafta bizden başka yaşayan hiç kimse yoktu. O sırada ağaçların arasından gelen pelerinli beden ise ağzımı açık bırakmıştı.

"Bogum?"

My Worlds Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin