merhum ana kraliçe

3.5K 299 62
                                    

Düzenlendi...

Yazar

Seokjin'in taehyung yaptığı pansuman'dan sonra üç beden de konuşmadı.

Taehyung aynanın karşısına geçmiş sırtındaki izlere bakıyordu. O bir delta'ydı istese annesinin kellesini anında alırdı.

Ama yapamıyordu işte. Ne yaparsa yapsın annesiydi onun. Küçükken iyiliğimi düşünüyor diyordu. Büyüyünce herşey hâlâ aynıydı ama taehyung farkına vardı.

Annesinin iki oğluna da asla sevgi vermediğinin farkına vardı. Yanındaki sandalyeye oturup uzun uzun ağladı taehyung. İki bedenden habersiz kurtları da birbirine dayanak olup ağladılar.

Jimin taehyung'un sesini duyunca odasına girmek için kapıyı çaldı. Üzerine bir havlu atıp kapının kilidini açan taehyung ile Jimin içeriye girmişti.

Taehyung arkasını dönüp odanın içine doğru ilerlerken sırtındaki havlu yerle buluşmuş, yaralı jimin'in gözleri önüne serilmişti.

"Ana kraliçe yaptı değil mi taehyung. Bana yalan söyleme, sana zar zor güveniyorken yalan söylemeyi aklından bile geçirme." Beklediği şey bağırış çağırış ve odadan kovulmaktı. Taehyung'un içi çıkacak kadar ağlaması değil.

Taehyung yere oturunca jimin'de yere oturup elini sırtına atmak istedi ama her yeri yaraydı ve canı yanabilirdi. "Bana anlatabilirsin taehyung. Asla seni yargılamayacağım. Bana herşeyi anlat."

Taehyung iç çekmişti. Kolları  ile sildi göz yaşlarını sonra kafasını yasladı küçük bedenin göğsüne. İçtenlikle ellerini saçlara attı küçük beden. Bir anne edasıyla okşuyordu. Taehyung bunun yanlış olduğunu biliyordu ama kendini alı koyamıyordu.

"Daha çok küçüktüm ben Jimin" her cümlesi arasına hıçkırıkları karışan taehyung biraz sakinleşmek için bekledi.

"Daha onbeş onaltı yaşlarım da iken abim öldü. Biz sandık ki köy halkı bir alfayı seviyor diye taşladı." Durup içine derince nefes çekti.

"Ben annemi, abimin cesedini taşırken gördüm Jimin." Küçük beden Ana kraliçeye güvenmiyordu ve açıkçası çokta şaşırmamıştı. "Kimseye bahsedemedim. Abime laik bir kardeş olamadım. Onu seven alfayı bile kandırdım. Hâlâ kandırıyorum" Jimin merak ediyordu ama araya soru katmak istemediği için dinlemeye devam etti.

"Küçükken sevildiğimi sanıyordum. Ben sadece kullanılıyordum Jimin. O kadın beni hep kullandı." Hıçkırıkları öyle acı doluydu ki Jimin'in dolan gözleri yaşlarını akıtıyordu.

Babam ben onyedi yaşında iken öldü ama ben onu bir kere bile görmedim Jimin. Sadece veliaht prensle ilgileniyordu. Ben onun umrunda bile değildim. Delta olmam umrunda bile değildi." Ellerini istemeden de olsa Jimin'in bacağına koymuştu. Kısa beden sesini çıkarmadı.

"Bugün buraya geldi. Bebek doğdu omega, onu öldürmek zorundasın dedi." Jimin'in saçlarındaki eli durunca taehyung küçük elleri tutup kafasını iki yana sallamıştı.

"Yemin ederim itiraz ettim. Kavga ettik Jimin o yüzden bu haldeyim yemin ederim seni öldüremem ben" Taehyung'un korkusu gözlerinden okunuyordu. Jimin'in tekrar gitmesinden korkuyordu.

"Gidiyor sandığım için arkamı döndüm ama dönmem ile sırtıma yediğim kılıç bir oldu. O hep acımasız biriydi Jimin."

Taehyung kalkıp yatağa uzanınca jimin'de yanına oturmuş saçlarını okşamaya devam etmişti.

"Fiziksel olarak acı çekmiyorum. Benim acım ruhsal Jimin." İki bedende daha fazla konuşmadı. Onlar sustu kurtları iletişime geçti.

O gece Jimin taehyung'un yanında uyumak istedi. Taehyung sağ tarafında alfa erkek ile yatıyordu.

O gece küçük saraya gelen jungkook. Gördüğü görüntü karşında eridiğini hissetti. Bebekleri doğmuştu.

İki bebeğini de kucağına aldı. Sonra diğer iki bebeğini öpücükleri ile uyandırdı. üçlü o gün mutluydu. Taehyung'un yaralı bir mutluluğu, jungkook'un üzgün bir mutluluğu vardı. İkiside birşeyler için geç kaldığından üzgündü.

O gece gözle görünen tek şey saf mutluluktu.

Bogum

Hayat bizi her zaman sınar derlerdi. Tanrı sevdiği kullarını bir sınava tabi tutar diye.

İlk sınavım mutlak ki jae wook'a olan aşkımdı. Ben askerdim, o ise prens. Belki bu çözülürdü ama iki alfayı kimse kabul etmedi. Kaç gece ağlayarak uyudum saymadım.

Alfam öldükten sonra ne kadar sürede toparlandım saymadım. Ana kraliçe oğlunu öldürecek kadar alçalmış bir kadındı.

O alçak ben hırslıydım. Bu gece bu odadan bir beden sağ çıkacaktı. Belkide hiç. Ama asla o sağ olan beden Ana kraliçe olmayacaktı.

Elimdeki kılıcımla ana kraliçenin odasına girdim. Bu kılıcı hep bugün için saklanmıştım. Jae wook'un elmas kılıcıydı.

Mışıl mışıl uyuyordu. Sanki iki oğlunu da öldürme planları yapmamış gibi sakince uyuyordu.

Elimi yüzünde gezdirdim önce. Bana jae wook'u hatırlatıyordu. Bedenen çok benziyorlardı ama kalben tamamen zıttılar.

"Uyanın kraliçem ölüm vakti." Sessiz fısıldamalarıma uyanmıyordu. Saçındaki örtüsünden çektim. "Uyan artık kraliçe ölüm vakti." Gözlerini aniden açıp birkaç saniye gerçekliğimi sorguladı.

"Sen kim oluyorsun da böyle odama girebiliyorsun. Askerler!" Elimle sus işareti yapmıştım.

"Şimdiye kadar birşeyin değildim ama birazdan cellatın olacağım kraliçe" ben bile kendimden korkuyordum.

İçeri girmek için öldürdüğüm yoldaşlarımın kanına bulanmıştım. "Kılıcımla beraber ayağa kalktım.

"Ne istiyorsan söyle söz veriyorum sana vereceğim. Ne kadar elmas istiyorsun söylemen yeter." Sadece gülmüştüm ama acı dolu bir gülüştü bu.

"Jae wook'u geri getirebilir misin?" Öylece gözlerimin içine bakmasıyla gülmüştüm. Yalvarıyordu gözleri.

An be an gözlerindeki renk değişimine şahit oldum. Kurdu artık benimleydi.

Kılıcımla hiç düşünmeden boynuna vurdum.

Önce kan sıçramış, sonra da tüm oda kan gölü olmaya başlamıştı. Jae wook'un kafası ve kolları bedeninde yoktu. Bende aynı şeyi yaptım.

Odanın kapısından kan dışarı süzülüyordu. İçeride küçük bir Gölcük olmuştu.

Kılıcımı artık merhum olan kraliçenin yanına bırakıp odadan çıktım. Bahçedeki havuzun başında aya karşı uzandım.

"İntikamımızı aldım sevgilim. Rahat uyu. En kısa zamanda geleceğim"

My Worlds Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin