.
.
."Görev üstü, yanışlar."
❤️🩹
Bir sonraki sabaha kadar odamdan çıkmamak gibi bir şey yapmıştım. Belli çıkmalıydım ama yapamadım.
Çünkü fazla,bu kadar başındayken konuşmak, komple paramparça olmak istemiyordum.
Yüreğimde bir yerde o da paramparça olmasın diyordu.
Lanet okudum yüreğimde ki yere, bu kadar merhametli olduğu için.
Başka bir şey için değil.
Odadan çıktığımda, sessiz ve Güneşin her yere uğradığı bir sabahtı. Eylül ayına on gün kalmıştı ve bu nem, sıcaktan kurtulacak olmak beni mutlu ediyordu.
Birazcık kış insanı olabilirdim.
Aşağıda ki mutfağa girdiğimde, kahve makinesinin çalışıyor olduğunu gördüm. Ortalıkta olmayan Engin, makineyi açmış gitmiş olmalı. Kahve olduğu için yanıp sönen ışık yüzünden gittim ve kahveyi aldım. Bir fincana koyarken, kapının açılma sesi, sessiz evin içinde uğultu oluşturdu.
Hızla kahvesini tezgaha bırakıp, buzdolabına gittim. Her şey hazır olduğu için dolapta doluydu. İçinden kahvaltılık ne varsa çıkarmaya başladım.
Mutfağa giren Engin ile göz ucu ile ona baktım. Elinde ekmek bulunan bir poşet vardı. Daha bakma gereği duymadan, un çıkarıp krep yapmaya koyuldum.
Yan tarafımda, iki üç adımlık uzaklıkta Engin yerini aldı ve kupasını alıp kahvesini yudumladı. Malzemelerini kattığım karşımı karışırken, bakışlarımı başka yöne çevirdim.
İlk konuşan olmak istemiyorum.
"Hazır mısın? Bugün başlıyoruz."dedi. Peki hiç bir şey olmamış gibi davranacaktı, olur.
"Hazırım." Dedim. Karışımın bir kısmını kızan tavaya bırakırken gelen cızırtı ile irkildim. Her seferinde böyle de olmaz be kızım!
"İşin ne?" Dediğinde göz devirdim.
"Anaokulu öğretmeni." Dedim. Görevdeydik ama ben yine kendimden bir şey kaybetmiyorum. Çocuklar nerede orada ben.
"Okulun adı?"
"Gülyüzül ilkokulu." Dedim bıtkınca. Neyin provası bu şimdi? Ben kendime inanıyorum, güveniyorum.
"Asıl sen hazır mısın Bora Kaytancı?" Dedim. Özellikle isme vurgu yaparak. Sonuçta artık sahte de olsa da bir Kaytancıydı kendisi.
Homurdanan mırıltısı tezgahtan uzaklaştı. Bende kremleri tabağa koyup, masaya koydum. Engin masaya koyduğum kahvaltıları dizemişti.
Sıcak su kaynatıp, bir de çay demleyip kendime doldurdum.
Karşı karşıya oturmuş kahvaltı yapıyorduk. Üzerimizde bir is kokusu vardı, böyle kimsenin fark edemeyeceği ama bizim bildiğimiz.
Bir insan yanıyorsa, kendinden başka kimseyi dumanı ile boğamaz.
Durum buydu, sessiz ama gürültü bir kahvaltı yaptık. Sonra toparladık, Bir kelime bile geçmeden aramızda odalarımızda gittik. Üzerimi değiştirirken, bu sefer zengin gibi giyindim. Şifon turkuaz, dizimin üzerinde gögüsü taş işlemeli bir elbiseydi. Sonra ayağına beyaz bir topuklu geçirdim.
Odadan çıkıp, bekledim. Gidelim de oynayalım bakalım, mutlu, yeni evli rolümüzü.
Odasından çıkan Engin, batan aşağı siyah giyinmişti. Yine gögüsüne kadar açık bir gömlek, dirseklere kadar kıvrılmıştı. Ayağında klasik bir ayakkabı olması da gözümden kaçmadı. Oysa dün spor vardı, hemde üzerinde lekenin olduğu. Tabi leke olabilir ama asıl şey benim dediğime göre o da biraz daha dikkat etmesiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YARA
General Fiction"Kabul mu ettin?" Arkamdan gelen sesi ile ilk irkildim sonra bıtkın bakışlarla ona döndüm. Kollarını gögüsünde toparlanmış ve kol kaslarını iyice ortaya çıkarmıştı. Önceden bu kadar yoktu. "Mecbur kaldım. Yoksa sana meraklı değilim." Dedim. Dilini d...