19/YARA

173 15 1
                                    

.
.
.

"Üç kağıtçılar ve izciler."

❤️‍🩹

Küçükken farkına varmadan kendimizi uyuduğumuz yerde bulamayız ve nedenini anlayamazdık ya... İşte öyle uyandım bu sabah. Yatağımda dünkü pembe elbisemle uyandığımda kafam allak bullak bir biçimdeydi ve bakışlarım aynı hissiyatla bir süre odayı incelemişti. Aklım kendine geldiğinde fark ettim ki beni buraya getiren o'ydu.

Engin Bora.

Kollarımı birbirine sardım. Akşam geldiğinde beni öyle görünce ne düşündü kim bilir. Belki bu kız kafayı iyice sıyırmış diye düşünmüş olabilirdi. Kendi kendime başımı iki yana salladım, ne düşündü ise düşündü ne yapabilirim canım. Yataktan çıkıp üzerimdeki elbiseyi bedenimden çıkardım. İlk banyo yapmak istediğim için bedenimi bornoza sardım ve evdeki seslere dikkat kesilip hemen banyoya gittim. Dün akşamın tozunu, kirini banyo ile attım. Geri odama dönerken merdivenlerden gelen adım sesi ile odama biraz daha hızlı giriş yaptım. Sanki görse ne olacaktı?

Yani bilinmeyen şeyler yok aranızda dimi canım.

Sen karışmasan iç sesim. Bazen beni kendi kendime utandıran iç sesim ile bir arada almak hoş olmuyordu.

Üzerime bu sefer deri yeşil şort ve siyah gömlek giyip, birkaç uzun zincirli kolye taktım. Gayet zengin şıklığı var bence üzerimde. Aynadaki aksime bakıp, omuz silkip güldüm. Odadan çıkıp, merdivenleri ikişer ikişer indikten sonra Engin'in tekli koltukta oturduğunu ve elinde, içinde kahve olduğunu düşündüğüm bir bardak vardı.

"Gece içen bendim, yatağa taşılan sen oldun." Dedi bana bakmadan. Dilimi yanağımın içinde gezdirdim ve söylenecek bir cümle aradım kendime. Aslında beni taşıdığı için teşekkür etmem gerekiyordu ama böyle derse ben de ters cevap vermem gerekiyormuş gibi hissediyordum.

"Taşımasaydın." Evet tam olarak bu. Demem gereken ve dediğim arasındaki bağlantı uzaklığı. Engin yine bana bakmadan tek kaşını kaldırdı. "Öyle mi?" dedi. Tamam biraz kaba bir cevap oldu benimki, sonuçta o kadar taşımıştı.

"Öyle değil." Dediğimde bana başını çevirmeden, sadece kipriklerinin altından bakışlarını çevirdi. Yüzünde alaycı bir, minik tebessüm vardı.

"Peki nasıl o zaman?" dedi. Yanına adımladım ve çaprazında kalan üçlü koltuğa oturdum. "Çok hoşuna gidiyor dimi şuan böyle olmam." Dedim ama bu soru değildi, yüzünden bence gayet anlaşılabilir bir ifade vardı. Cevap vermemesi de buna destek çıkıyordu.

"Yani sen "Gece içen bendim, yatağa taşılan sen oldun." Diyince bende öyle cevap verdim. " dedim. Bana bu sefer başını çevirerek baktı. "Yani, sağ ol." Dedim. Tebessümü gülüşe döndü ve gayet eğlenir gibiydi.

"Çok eğlenceli dimi , şurada kendimi saçma bir durum için açıklamak." Dedim homurdanarak ama başımı onun ters istikametine çevirdiğimde küçük bir tebessümde bende oluştu.

"Ne düşünüyordun, bahçede yatarken?"  Dedi, benim homurdanmamın üzerini kapatarak. Sağ ayağımı, sol bacağımın altında aldım ve dirsegimi koltuğa yaslayarak umursamaz bir tonla cevap verdim.

"Uyumayı." Dedim ve aslında uzanıyorken, uykum geldiğinde uyumayı düşündüğüm çok hakiki bir gerçek.

Bana gözlerini kısarak baktı ve bakışları ilk önce çenem de sonra burnumda, en son gözlerimde dolaştı.

"Ciddi ciddi bunu söylemen." Dedi ve başını iki yana salladı. Ona omuz silktim ve ayağa kalktım. Açtım. Büyük adımlarımla mutfağa gittim ve özenle pankek hazırladım. Tepede yarı bulutların arkasından gözüken Güneş bas bas ben mis gibi hava olarak buradayım diyordu. O havanın hakkını vermek için hemen kaptığım bir örtü ile bahçeye geçtim. Onu serip mutfağa hazırlığıma geri döndüm.

YARAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin