.
.
.
"Bazen fırsat ayağına gelir."❤️🩹
Geldiğimizi mekan cadde üstünde, ışıltılı ve dekorlu bir cafeydi. Karşılıklı oturduğumuz masa da ne Serkan ne ben verdiğimiz sipariş gelene kadar konuşmadık. Benimle konuşmak istediği konu neydi merak ediyordum. Ne gibi iş teklifi yapabilirdi? En önemlisi o ney işi ile uğraşıyordu? Bunlara hiç dikkat etmemiştim, dikkat etmediğim için de şuan karşısında bir fikrim olmadan kuzu gibi oturuyordum. İç çektim ve masaya elinde Türk kahveleri ile gelen garsona baktım.
"Afiyet olsun efendim." diyerek önümüze koyduğu Türk kahvelerini bırakıp gitti. Kahvemi biraz daha yakınıma çektim ve sıcak olmasını çok önemsemeden bir yudum aldım. Dilimin üzerinde sıcaklığından dolayı sızılar bıraktı ve bu iyiydi. En azından konuşmaya başlayana kadar ona odaklanabilirim.
Serkan rahat bir biçimde arkasına yaslandı ve kahvenin yanında getirilen kuş lokumunu ağzına attı. Bilerek ortamı geriyordu ve başarıyordu! Şahsen ben şuan buraya gelmeyi nereden kabul ettim diyordum. Söylese bir rahat nefes alacağım ama yok. Ağzında geveleyip durduğu lokumu yutup, midesine gönderdi.
"Evliliğiniz nasıl gidiyor?" dedi. Bende onun gibi oyalandım. Koca bir yudum kahve aldım ve yavaş yavaş içtim. Kıssa kısas demişler sonuçta.
"Güzel gidiyor, mutluyuz." dedim. Aklıma eve ilk adım attığımızda birbirimize karşı yaptığımız ithamlar gelse de önemli değil. Kendi içimizde olanlar, onca zaman sonra kendini dillendirmişti.
"Ne güzel ama sizin gibi böyle genç ve alımlı bir hanımefendinin erken evlenmiş olması garip, şahsen ben pek uzağımdır, gençliğimi çıkarmak isterim." dedi. Ağzımın içinde dilimi dişlerimin altında gezdirdim. Bu bana mı yürüyordu? Hem de evli olduğum halde, yani sahte evliyiz ama yine de sol parmağımdaki sahte alyansı onun gözünün içine sokmamı gerekiyordu?
" İltifatınız için teşekkür ederim ama ben yanlış bir karar aldığımı sanmıyorum. Senin de karşına sevdiğin biri çıkınca anlarsın." dedim sahte bir tebessüm ile. Yavşaklığına teşekkür ettiğime inanamıyorum.
Serkan ellerini masanın üzerinde birleştirdi ve bana kafasını sağ tarafa eğerek baktı. Karşısında bir adet cazgır bir Leyla görmek istemiyorsa bir sonraki cümlesini düzgün kurardı.
"Anlıyorum. Kısmet belki çıkar belki çoktan çıkmıştır." dedi ve kahvesinden içti. Çoktan çıkmıştır? Neden bunu bana dedi bu şimdi? Bana bakarak hem de! Umarım benden bahsetmiyordur, bir de onunla mı uğraşalım şimdi.
"Kısmet..." dedim ve artık konuya girmesi için ilk adımı ben yaptım. "İş teklifim var demiştin?" dedim.
"A evet, küçük yaş çocuklar için yetimhanenin yakınına bir anaokulu açacağız da öğretmen arıyoruz. Mümkünse bizimle çalışır mısın?" dedi. Hangi yetimhane böyle bir şey yapar ki, adam harbi para mı saçıyor? Şimdi bunları düşünmemeliyim, konudan uzaklaşmamam gerek. Amirin benden istediği zaten oraya girmem değil miydi? Evet oydu ama ben öğretmensem atanmışımdır, net bir cevap vermemek iyi olur. Pat diye atlamamak en iyisi.
"Aslında çalıştığım bir yer var. Onlarla konuşup bir şekilde halledersem neden olmasın. Çok isterim."
"Ah umarım gelirsin. Başka tanıdığın varsa söyler misin? Dört beş kişi arıyoruz öğretmen olarak." dedi. Ah! Bu iş Yeşime yaradı o zaman. Heyecanımı dizginleyemedim ve belli ederek konuştum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YARA
General Fiction"Kabul mu ettin?" Arkamdan gelen sesi ile ilk irkildim sonra bıtkın bakışlarla ona döndüm. Kollarını gögüsünde toparlanmış ve kol kaslarını iyice ortaya çıkarmıştı. Önceden bu kadar yoktu. "Mecbur kaldım. Yoksa sana meraklı değilim." Dedim. Dilini d...