.
.
."Güzel yürekli çiçeklerin, kabus kafesi."
❤️🩹
Akşam sekiz gibi ağabeyimi rahat bırakıp, yola koyulmuştum. Tabi trafik gibi bir sorundan dolayı yol uzamıştı.Eve vardığımda ışıkların yanmadığını gördüm. Adımlarım, kapıdan bir kaç adım geri durdu ve orada öylece eve baktım. Girmek istemiyordum.
Derin bir nefes aldım, karnıma koyup bastırdığım elimle kendime destek mi vermeye çalışıyordum emin değilim. Tek emin olduğum, eve girmek istemediğim değil aslında girecek cesareti bulamamaktı.
Ne diyecektim?
Korktum mu?
Neyden?
Bir daha eski anlar yaşanırsa diye. Hiç bir ihtimali dahi aklından belki geçmemişti ama benim aklıma zebani gibi üşüşmüştü.
"İlla yüz yüze geleceğiz." Dedim kendime kısık sesle. Burada istediğim kadar dikileyim bir şey fark etmeyecekti. Bu düşünceyle kapıya gidip açtım. Evde sessizlik hakimdi. Acaba evde değil miydi? Evde değilse neden evde değildi? Bunları ona sorabilme gibi bir söz durumum yoktu. Bundandır, omuzlarımın içe doğru çökmesi.
Merdivenin korkuluklarına tutunarak çıktım yukarı kata. Yine loş ışık açıktı. Belki de hiç kapanmamıştı. Acelesizce kapattım ışığı. Bıraktığı "tık" sesinden sonra odama gitmeden durdum ve onun odasının kapısına baktım. Saliselikti. Hemen gözlerimi çekip kendime odama gitmek için iki adım attım ama açılan kapı sesi benim odamın değil onun odasının kapısı oldu.
Evdeydi.
Önüme dönüp ona bakmalı mıydım? Keşke buna cevap verebilseydi Engin. Ben veremiyordum da.
" Neden uyandığımda yoktun?" Dedi ama kelimeler dudaklarından çok uzantılı çıktı. İçmiş miydi? Bunu düşünmem bile gereksiz cevap belliydi.
"Neden yoktun? Neredeydin?" Dedi ben sessiz kalınca. Sessizliğime, kendi adım seslerini ekledi. Tam arkamda durdu, bir boşluk bir bırakmadan durdu. Omuzlarıma değen göğüsü, verdiği nefesi hissediyordum.
"Yine gittin sandım..." Dedi. Alt dudağımı dişlerimin arasına aldım. Yine gittin sandım...
Onda bu his geçmeyecekti biliyorum. Tıpkı bende "ya yine aynı şeyler olursa" düşüncesi gitmek bilmezken.
Ama ona rağmen yaşamak istiyordum, bazı anları.
Ellerini belimde hissettim. Çenesi omzuma değerken, nefesini daha iyi hissettim. Buram buram bir alkol kokusu vardı. Buna sebep olan bendim. Kendimden neden nefret ettim şuan, neden? Ona kötü bir şey olmasın diye dua ettiğim her yıldan sonra ben onu böyle kötü yaptığım için miydi?
"İyisin değil mi?" Dedi bu sefer. İçim titrerken, burnum sızladı.
"İyiyim." Dedim öyle kısıktı ki, ben bile duyamadım. Biraz daha beni göğüsüne bastırıp, sarılırken omzuma öpücük bıraktı.
"Ben hiç gitmeyeceğim, sende gitme olur mu?" Dedi. Gözlerimdeki tuzlu, soğuk göz yaşları o an özgürlüklerine kavuştu.
İçinde ne yaşıyordu acaba?
"Şşt, ağlama." Dedi beni beceriksizce kendine döndürürken. Ellerim onun kollarına tutunurken, tekrar konuştu.
"Tamam, tamam. Özür dilerim, ağlama." Dedi. Sağ eli hava kalkarken, elim onun dirseğinin arasında kaldı. Parmakları yavaşça yanağıma dokundu. Göz yaşlarımı silerken özür dileyip duruyordu. Bu daha da ağlamamı artırıyordu. Ağladım. O yine beceriksiz hareketlerle göz yaşlarımı silmeye çalışırken bir süre ağladım. İç çekişlere dönen ağlamam ile konuşabilecek hale geldiğime karar verdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YARA
General Fiction"Kabul mu ettin?" Arkamdan gelen sesi ile ilk irkildim sonra bıtkın bakışlarla ona döndüm. Kollarını gögüsünde toparlanmış ve kol kaslarını iyice ortaya çıkarmıştı. Önceden bu kadar yoktu. "Mecbur kaldım. Yoksa sana meraklı değilim." Dedim. Dilini d...