MERHABALAR;) BU BÖLÜM HİÇ İÇİME SİNMEDİ AMA YİNE DE PAYLAŞMAK İSTEDİM. İYİ OKUMALAR;)
YORUM YAPMAYI VE OY KULLANMAYI UNUTMAYIN LÜTFEN;)
***
"Yusuf, ablam bak bakayım bana kuzum. Ağlama artık ben burda senin iyiliğin için konuşuyorum kuzum. Bak sen farklısın evet ama burası Mardin. Seni yaşatmazlar burada, o yüzden seveceksen de içinde yaşa bunu ablam tamam?" Yaşlı gözlerimi ablama çevirdim. "Zaten ben gideyim söyleyeyim demiyorum ki ya."
Eve geldiğimden beri ablamın öğütleriyle başa çıkmaya çalışıyordum. Beni Mirzan'ın arabasından inerken görünce önce sorguya sokmuştu. Ben Mirzan'dan bahsetmeye başlayınca da sanırım ondan hoşlandığımı anlamış olacak ki nasihatlere başvurmuştu.
"Ablam, bak ben salak değilim anlıyorum senin halinden. Sen kendini kaptırırsan her şeyi söyleyiverirsin. İnanma insanların samimiyetine. Sev ama uzaktan sev, muhatap olma. Sen de üzülme biz de üzülmeyelim." Beni düşündüğünü bildiğim halde kendimi durduramıyordum. En kötüsü de haklı olmasıydı sanırım. Mirzan'ın davranışlarını yanlış algılayarak işleri berbat edebilirdim. Şu anda ablamın sözünü dinlemekten başka şansım yoktu.
Hıçkırıklarımı durdurup derin bir nefes aldım. Biraz daha kendime geldikten sonra ablama dönüp, çatallaşmış sesimle "Tamam abla" dedim. Ablam yüzüme üzgün bir ifadeyle baktı. Onun daha fazla konuşmasına izin vermeden oturduğum yerden kalkarak odama gittim.
Hayatım boyunca kimseyi doya doya sevememiştim. Buna hakkım yoktu çünkü, kendimle beraber başkalarınıda yakamazdım. Evdeki herkes bir erkeğe karşı bir şeyler hissedebildiğimin farkındaydı, buna karşı çıkmıyorlardı. Ama işleri hiçbir zaman ciddiye bindirmemiştim. Onlara göre sadece sevebilirdim ama sevilemezdim. Ben de hayatımı hep bu mantığa göre yaşadım. Sev ama sevilme. O yüzden bu zamana kadar kimseden bir sevgi belirtisi beklemedim. Ama artık bir şeylerin farklı olmasını istiyorum. Mirzan bana kendisi gelmediği sürece ben ona gitmeyecektim. Ve umarım Mirzan bana gelirdi.
Bu kadar kafa karışıklığı ve yorgunluğun üstüne bir duşun iyi gelebileceğini düşündüğüm için banyoya ilerledim.
Üstümdekileri çıkarıp duşakabine girdim. Suyu ayarlamak için kısa süreli bir savaş verip, her defasında da aynı sıcaklığı yakalamaya çalışıyordum.
Ilık su kafamdan aşağıya süzülerek önce belime, ordan kalçalarıma, son olarakda mermer zemine ilerledi. Ilık su ile sanki tüm düşüncelerim de kafamdan akıyor gibiydi. Şu bir hafta içinde olan saçmalıklar banyonun ıslak duvarları içinde yankılanıyor ve sonra tekrar bana dönüyordu.
Duştan çıktığımda direkt bornozuma sarılıp koşarak odama girdim. Dolabımdan civcivli pijama takımımı alarak üzerimi giyinmeye başladım. Ben giyinirken odamın kapısı aniden diye açıldı. İrkilerek kapıya baktığımda annem kapıyı kapatarak yanıma gelmişti bile.
"Duyduğuma göre seni Mirzan oğlum bırakmış." Annem ağzı kulaklarında konuşuyordu resmen. "Evet yolunun üzerindeydi nezaketen bıraktı. Sen nerden duydun." Annemin bu belirsiz halleri sinirimi bozmaya başlamıştı.
"Kimden olacak ablanlardan duydum. Bana bak sen dinleme onları sakın tamam mı?" Anlamsız bakışlarla annemi bir süre süzdüm sessizce. Korkmaya başladım, bu benim annem olamazdı. Şu an ablamlarla beraber beni azarlaması gerekirken, o gelmiş ablamları dinlemememi söylüyordu. Anneme bir kaç adım yaklaşıp fısıldayarak "Anne doğruyu söyle bana. Sana konakta ne kullandırıyorlar, söyle ben de alayım arada." dedim.
"Yusuf delirtme beni. Sana diyorum ki ablanları dinleme ve bir kez olsun ana sözü dinle. Ben senin mutlu olmanı istiyorum anladın mı?"
Hâlâ anneme delirmiş gibi bakıyordum. "Anne ablamlarla aramda geçen muhabbeti bilmiyorsun ki daha." Annem yüzüne alaylı bir sırıtış takınarak kapıya doğru ilerledi. Kapıyı kapatmadan önce bana son kez bakıp "Sen beni dinle ablanları değil!" Diyerek Kapıyı kapatıp gitti. Arkasından afallamış bir ifadeyle bakıp kendimi doğruca yatağa attım. Çıldırcaktım resmen. Ne yapmam gerektiğini söylemelerinden ve bazı konuları boşluklu bir şekilde bırakmalarından. Kafamı yastığa gömerek sessiz bir çığlık attım rahatlamaya çalıştım.
*
*
*
Kampüsün bahçesinde otururken gözlerim en yakın arkadaşımı arıyordu. Yarım saat öncesi geliyorum diye aramasına rağmen hâlâ ortalıklarda gözükmüyordu. Onu beklerken hocanın getirmemizi istediği sim kutularıyla oynamaya başladım.
"Hey tatlı çocuk yanına oturabilir miyim?" Kafamı kaldırdığımda bir saattir beni bekletmesine rağmen yüzündeki alaylı sırıtışla utanmadan bana seslenen arkadaşıma baktım. "Nerdesin sen ya, kaç saattir seni bekliyorum ben burda. Allahtan on dakikaya yanımdaydın. Derse geç kalacağız senin yüzünden. Bu son, bir daha beklemeyeceğim seni!" Nefes almadan konuştuğum için nefessiz kalmıştım. Selim yüzünü buluşturarak bana baktı. "Ben de bundan korkuyordum işte. Özür dilerim civcivim."
"Yürü selim yürü. Derse geç kaldığımızda Özür dileyecek bir ağzın olmayacak." Apar topar derse yetişmeye çalıştık. Allahtan hoca biraz geç gelmişti yoksa Selim'i kimse elimden alamazdı.
Dersten çıktığımızda, ona bir hafta boyunca neler yaşadığımı anlatmak istedim. "Selim eve gitmeden bir yerlere gidelim mi? Sana anlatmak istediğim şeyler." Selim numaracı bir tavırla bana döndü. "Çok merak ediyorum biliyor musun, bana 1 hafta boyunca bana yazmayarak neler yaşadın?" "Saçma, hem de çok saçma şeyler yaşadım. Önce bir yere oturalım da anlatırım."
Bir cafeye oturduğumuzda iki soğuk kahve söyleyip siparişi beklemeye başladık. "Ee anlatsana hadi. 1 hafta bana yazmayacak kadar neler yaşadın." Mahcup bir ifade ile yüzüne bakarak. "Oğlum öyle deme ya, gerçekten saçma şeyler yaşadım. O kafaylada kimseyle konuşmak istemedim." Selim tam konuşacakken gelen garson ile susmak zorunda kaldı. "O kadar mı yani?"
"Benim için o kadar sinir bozucu bir haftaydı ki inanamazsın. Aslında elle tutulur bir olay yok ama sinir edici olan da bu zaten." Selim, içeceğin pipetini dişlerken anlatacaklarımı dinliyordu. Ona her şeyi eksiksiz anlattığımda ağzı aralık bir ifadeyle beni izliyordu. Doktordaki garip olayı, korumalar tarafından hırpalanmam, Mirzan, ablamların saçma nasihatleri ve annemin tuhaf halleri kısacası hepsini anlatmıştım.
"Oha bee." Yüzündeki şaşkın ifade devamlılığını sürdürürken bir anda bana döndü ve "Yani sen aşık oldun öyle mi? Yaaa benim minik civcivim yuvadan mı uçuyor." Dedi. "Saçmalam be ne aşkı, sadece biraz hoşlanıyorum o kadar. Ve ne yuvadan uçması, adam ağa oğlu sence bana bakar mı?" Gerçeklerin farkında olmak ilk defa bu kadar çok zoruma gitmişti. "Saçmalama be Yusuf. Anlattığına göre adamda da var bi oğlancılık. Olmasa ne diye sırnaşsın sana koskoca ağa oğlu. Ne güzel lan kaşla göz arası aşirete gelin gidecen. Bana bak kilon kadar altın istemeyi unutma." O sırıtarak varsayımlarını dillendirirken ben gerçekliğin sularında kaybolmuştum.
Beni düşüncelerimden bölen Selim'in mahalle ablası mooduna dönüşmüş sesi oldu. "Bak bana Yusuf artık mutlu ol be yavrum. Mutlu olmayı en çok sen hak ediyorsun. Kendin için savaşacaksın bundan sonra, aşkının peşinden koşup o ağa oğlu bozuntusunu pençelerin ile yakalayacaksın anladın mı beni?"
Onun bu haline kıkırdamadan duramadım. "Selim be abartma. Ne aşkı sadece hoşlanıyorum o kadar. Hem adama onu sevdiğimi söylesem sıkar vurur beni oracıkta. Aşiretten bahsediyoruz sence kafa yapısı olarak böyle bir şeyi normal karşılarlar mı ha?"
"Sen de ona hoşlandığını söylemek yerine söylettireceksin. Onunla flörtleş, kimse anlamasın sadece ikinizin anlayacağı bir flörtleşme. Annen sayesinde sık sık girip çıkabilirsin konağa. Bu sırada da Mirzan'ı da tavlayabilirsin. Ben hissediyorum sizin aranızda güçlü bir çekim var."
Selim'in bu kadar şeyi nereden bildiğini merak etsem de sormadım. Tek kaşımı havaya kaldırarak ona doğru yaklaştım.
"Nasıl bir çekim bu?" Selim bilmiş bir tavırla gülümseyip "Hem duygusal hem de cinsel bir çekim güzelim." dedi. Son söylediğini vurgulayarak gözünü kırptı. "Sapıksın sen Selim, sapık." Selim ortaya bir kahkaha attı. "Ben sapık değilim civciv, sen olaylara fazla masum bakıyorsun o kadar."
"Hadi bana gidelim, böylece sana gelecekte olacak mükemmel aşk hayatın ile ilgili tavsiyeler vereyim." Selim garsonu çağırdığında hesabı ödeyerek cafeden çıktık. Sanırım birkaç tavsiyeden zarar gelmezdi öyle değil mi?
***
KİTABIN GİDİŞATİ NASIL SİZCE?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TAŞ ŞEHRİN MUCİZESİ
Teen FictionYusuf, Mardin'de yaşan interseksüel bir birey olmanın zorluğuyla uğraşırken, hiç beklemediği bir olayla karşılaşır. Normal geçtiğini düşündüğü doktor randevusunda, bölgedeki en meşhur ağanın oğlundan hamile kalır.