MERHABLAR;:)
BU BÖLÜMÜ BİRAZ HIZLI GEÇTİM. ÇÜNKÜ ARTIK EĞLENCELİ BÖLÜMLERE GEÇMEK İSTİYORUM.
KEYİFLİ OKUMALAR:;)
***
Üzerimdeki şık kıyafetlerin aksine giydiğim plastik balkon terliği ile balkonda hararetli bir şekilde telefonla konuşuyordum.
"Selim, ne demek gelemiyorum lan? Beni istemeye gelmişler sen bana gelemiyorum diyorsun. Eğer böyle bir günde yanımda olmayacaksan bir daha hiç olma daha iyi."
Dolan gözlerim ile birlikte, cevap vermesine fırsat tanımadan telefonu yüzüne kapattım. Bugün beni istemeye geliyorlardı ama en yakın arkadaşım yanımda değildi.
Tüm gün hazırlanma stresiyle cebelleşirken bir de Selim'in gelemeyecek olması iyice sinirlerimi altüst etmişti.
Balkon kapısının açılmasıyla birlikte kapıya doğru döndüm. Öykü şık ve sade mini elbisesi ile soran gözlerle bana bakıyordu. "Nerede bu dallama? İnsanlar gelecek birazdan." Görünüşü ile konuşmasının zıtlığı komiğime gittiği için yaşlı gözlerle sırıttım. "Ya bari şu kılıkta keko tavrından kurtul biraz. Ve o dallama gelmiyor." Sonlara doğru sinirle soludum.
Öykü, gözlerimin yaşardığını fark edince dehşetle gözlerini açtı. "Yusuf başlayacam duygu değişimlerine ha. Makyaj yaptım sana o kadar, akacak şimdi. Bugün bitesiye kadar ağlamayı unutuyorsun."
Annemin seslenmesi ile söylene söylene yanımdan uzaklaşınca derin bir soluk vermiştim. Tüm gün ne zaman gözlerim dolsa makyajım bozulacak diye, misafirlikte çocuğuna kızan anneler gibi gözlerini belerterek beni uyarıyordu.
Aslında makyaj yapmayı ilk başta istemesem de Mirzan'ın tepkisini merak ettiğim için sonradan kabul etmiştim. Ama makyaj yaptığım için bu kadar çile çekeceğimi de bilmiyordum.
Öykü'nün arkasından sessizce giderek salona doğru ilerledim. Tüm ev en az benim kadar heyecanlıydı. Çok kalabalık olmasını istemesem de birkaç akrabamızı çağırmak zorunda kalmıştık.
Bu işin en garip yani ise kimsenin bir erkek ile sözleniyor olmama ses etmemesiydi. Mirzan'ın söylediğine göre annesinin ve babasının bu işte bir parmağı vardı. Hatta öyle ki bazı insanlar annemi pazarda gördüklerinde tebriklerini dile getiriyorlardı. Çok fazla kurcalamak istemediğim için bu durumu fazla üstelemedim. Sonrasında nasıl olsa öğrenecektim zaten.
Benim için asıl önemli olan şey birkaç saat sonra sözleniyor olmamdı. Karnım büyümeden önce tüm bu telaşelerin bitmesi için her şey aceleye gelmişti. Normalde sadece tanışma için geleceklerdi, ama Halide hanım 'hazır gelmişken sözü de aradan çıkaralım' fikrini öne sürünce ben dahil herkes bunu kabul etmişti. Sonuçta uzatmanın bir manası yoktu. Eninde sonunda olacaktı ve ben karnım burnumda damatlık giyemezdim.
Babam elindeki kravatıyla birlikte salona girince sitemli bir şekilde konuştu. "Biri şunu bağlasın bana, yoksa kuranıma söyleyecem gelmesinler." Onun bu haline yarım ağız sırıtarak yanına gidip kravatı elinden aldım. "Ben bağlarım baba. Sen yeterki sakin ol."
Kaşlarını yalandan bir sinirle çatarak konuştu. "Korkma verecem seni. Turşunu kurmaya meraklı değilim."
Utanarak kravatını bağlayıp geri çekildim. "O manada demedim baba." Her ne kadar o manada desem de babamın bunu bilmesine gerek yoktu. Babam birkaç şey söyleyip salondan çıkınca ben de odama ilerledim.
Son kez kıyafetlerimi kontrol etmek için odama girdiğimde, Öykü aynanın karşısında rujunu tazeliyordu. "Yusuf, gel senin de makyajını son kez tazeleyelim. Gelirler zaten birazdan." Yanına gittiğimde beni hemen sandalyeye oturtup üzerimde ufak tefek rütuşlar yapmaya başladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TAŞ ŞEHRİN MUCİZESİ
Ficção AdolescenteYusuf, Mardin'de yaşan interseksüel bir birey olmanın zorluğuyla uğraşırken, hiç beklemediği bir olayla karşılaşır. Normal geçtiğini düşündüğü doktor randevusunda, bölgedeki en meşhur ağanın oğlundan hamile kalır.