MERHABALAR;( BÖLÜM BİRAZ GEÇ GELDİ KUSURA BAKMAYIN. EĞER YAPABİLİRSEM YARIN İKİ BÖLÜM ATMAYA ÇALIŞACAĞIM. İYİ OKUMALAR;)
YORUM YAPMAYIN VE OY KULLANMAYI UNUTMAYIN LÜTFEN.
HAYALET OKUYUCU OLMAYINN;)
***
Hayat kimse için kusursuz değildir. Kusur sandıklarımız da kusur değildir. Eğer Kendini hiçbir işe yaramayan bomboş bir insan sanıyorsan, ilk önce sana böyle hissettirenlere bak. Sonra anlayacaksın aslında ne kadar değerli olduğunu. Sen kendini sevebildiğin sürece, diğer insanların senin üzerinde hiçbir vasfı olmadığını anlayacaksın.
Selim'in evinden son derece motive olarak çıktım. Bu zamana kadar kusur sandığım yanımla beraber konağa doğru yürüyordum. Kararım kesindi artık, bir kez olsun kendim için bir şey yapacaktım.
Konağa vardığımda yine o iki koruma kapıda dikiliyordu. Beni fark etmelerini istemediğim için bir evin duvarına yaslanmış duruyordum. Mirzan geçen gün bu saatlerde gelmişti konağa, belki yine bu saatte gelir diye beklemeye başladım. Arada kafamı uzatıp korumalara bakıyordum.
Yarım saat geçmesine rağmen Mirzan ortalıklarda yoktu. Ve ben mükemmel derecede üşümüştüm. Vazgeçmemek için motive kaynağım Selim'e mesaj atmalıydım sanırım.
Yusuf: Selim yaa gelmiyor bu. Gideceğim ben üşüdüm.
Selim: Abartma oğlum gelir birazdan sabret azıcık. Aşkın için bir kuru ayaza bile dayanamıyor musun yoksa. Doğruyu söyle lan sen sevmiyorsun bu adamı değil mi?
Yusuf: Hayır be ne alakası var seviyorum, hem de çok seviyorum. Ama biraz daha burda durmaya devam edersem ya bu kuru ayaz beni halledecek ya da izbandutlar.
Selim: Daha iyi ya işte, sen demedin mi Mirzan onları haşladı diye. Bize de malzeme çıkar.
Yusuf: of Selim off.
Ben Selim'le mesajlaşmaya dalmışken daha ne olduğunu anlayamadan telefonum birden elimden alındı. İşte bu sefer o kendini bilmiş izbandutlar naneyi yemişti.
"Napıyorsun dağ ayı-" arkamı dönmem ile Mirzan'ın hafif kalkık kaşlarıyla beni izlediğini görmem bir oldu. Boğazımı temizleyerek sevimli olduğunu düşündüğüm bir gülüş sergiledim.
Mirzan elinde telefonumu sallarken tek kaşını havaya kaldırdı ve bana doğru bir kaç adım yaklaştı. "Demek dağ ayısı ha?"
Şu an büyük bir şekilde batırdığımı anlayarak daha fazla sıvamamak için çalıyordum. "Kusura bakma, ben başkası sandım o yüzden yani. Yoksa size niye dağ ayısı diyeyim."
"Peki ufaklık, bana bu soğuk havada burada ne yaptığını söyleyebilir misin?"
Doğruyu söyleyebilmeyi çok isterdim ama bunu yaparsam işler pek iyi bir sonuç vermezdi.
"Şey ben annemin yanına gelmiştim ama telefonla ufak bir işim çıktı. O yüzden içeri giremedim amcacım." Son söylediğim kelimeyi vurgulayarak gözlerine baktım. Ona bana ufaklık dememesini söylediğim halde bana ufaklık demeye devam ediyordu. O ufaklık dedikçe ben de ona amca demeye karar vermiştim.
Elimi ona uzatarak beklemeye başladım. İlk başta afallayarak ne olduğunu anlamasa da, sonradan telefonumu istediğimi fark etti. Yüzüne alaylı bir sırıtış kapladı ve telefonumu cebine atarken "Bana amca demeyi kesersen öyle veririm telefonunu." Dedi.
Sinirlenmiştim. O bana ufaklık diyordu ama ben amca deyince mi sıkıntı oluyordu. "Ama sen de bana ufaklık diyorsun."
"Sen bilirsin ben diyeceğim dedim ufaklık." Benim konuşmama izin vermeden arkasını dönerek konağa doğru yürüdü. Bense ağzım bir karış açık bir şekilde arkasından baka kaldım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TAŞ ŞEHRİN MUCİZESİ
Teen FictionYusuf, Mardin'de yaşan interseksüel bir birey olmanın zorluğuyla uğraşırken, hiç beklemediği bir olayla karşılaşır. Normal geçtiğini düşündüğü doktor randevusunda, bölgedeki en meşhur ağanın oğlundan hamile kalır.