23

58 9 74
                                    

Seo Mo Yeon;

Adımlarımız ahşap ve demir malzemelerin ilk bakışta göze çarptığı şeffaf kafenin önünde durduğu zaman şaşkın bakışlarla nereye geldiğimizi anlamaya çalışıyordum. Buraya ilk kez geldiğime emindim ama içimden bir ses bedenimin daha önce burada bulunduğunu söylüyordu. İçimdeki sesi yönlendiren şey tabii ki kapının önünde bekleyen personelin bana olan bakışları olmuştu.

Hemen yanımda olan Jungkook yıllardır aynı yere gelen müşteri edasıyla personelleri selamlayarak beni merdivenlere doğru çekerken düşmemeye çalışmak çok zordu. Gerçi Jungkook'un kolları beni bu denli sıkı tutarken düşmek de imkansızdı ama ayaklarımın yerden kesildiği, düşeceğimi düşündüğüm anlar da olmuyor değildi.

Be'ralli kafenin iç dizaynı da dışı kadar güzeldi. İçerisindeki masaların ayrımını, şekilli beton saksılarda bulunan çiçeklerle yapmış olsalar da ayakta duran bir insan bütün masaları rahatlıkla görebiliyordu, muhtemelen oturan insanların birbirini net görmesi mümkün değildi.

Kafeden içeriye girene kadar elini belimden çekmemekte ısrar eden Jungkook, kapıdan girer girmez duyduğu sesle elini kolunu çekip arkama doğru geçerek kaçma pozisyonu almıştı.

"Jeon Jungkook! Bugün senin ecdadı ahalini düdükleyeceğim. Ulan.. Ben.. Ben senden iki yaş büyüğüm!! Benimle nasıl dalga geçersin!" Neye kızdığını bilmiyordum ama ilk kez Jimin'in küfrettiğini görüyordum. İçerideki kalabalığı umursamadan bağırmasıyla ve dikkatleri üzerimize çekmişti ama bu durum çok da umurunda değildi.

Hızla üzerimize gelmeye devam ederken refleks olarak elimi kaldırmış, Jungkook'u iyice arkama almıştım. Jimin arkamda duran Jungkook'dan gözlerini ayırmadan söylendi. "Sen Mo Yeon'a dua et yoksa tüm yaratıcılığımla harika küfürler eder, bir güzel de üstüne atlardım ama.." Sinirli ifadesiyle elini salladığı zaman arkamdaki çocuğun kıkırdağını duyabilmiştim. Jimin kızarken bile o kadar sevimliydi ki Jungkook'un tepkisi beni hiç şaşırtmamıştı.

Bu sırada ben de gülümseyerek baktım karşımdaki tanıdık yüze.

Jimin günlerdir görmüyordum ve kabul etmem gerekiyordu ki onu gerçekten özlemiştim. Sevimli yüzü bir yana tatlı sohbetinin yokluğu beni gerçekten kötü etkilemişti. Jimin büyülü bir çocuktu ve bunu inkar edemezdim.

Bakışları bana dönerken derin bir nefes aldım. Karşımdaki yüze bakarken içimin gitmesine sebep olan şey onun yüzündeki belli belirsiz lekelerdi. Yanağında iyileşmeye başlamış hafif bir morluk, dudağında sürekli kemirildiği her halinden belli olan bir patlak ve kaşında üzerine bant yapıştırılmış bir yara vardı.

Jimin'in bana dönerken gülümseyen yüzü beni gördüğü zaman solmuştu. Acele adımlarla yanıma gelirken şaşkın bakışları ile neler olduğunu sorguluyordu.

"Bu ne hal?"

"Sevgilinin başına gelenlerden haberin yok mu?" Wooshik yeniden ve dalga geçer gibi boş konuştuğu zaman göz devirdim. Muhtemelen onun sevgilisi olduğuma inanmadığı için üzerine basarak sevgilin diyor, ve imalı imalı konuşuyordu. Evet, onun sevgilisi değildim, haklıydı ama haklı olması ona gıcık olmama engel değildi.

Jimin onu duymazdan gelerek ellerimi avuçlarının arasına alıp Yoongi'nin yaptığı bandajlara koca gözlerle baktı.

"Her yerini yaralamışsın!" Bakışlarındaki şefkatle ellerimi severken onu özlediğimi bir kez daha derinden hissetmiştim. Merhameti bile başkaydı.

"Önemli bir şey yok. Ben iyiyim." Bu kadar umursanmak beni ağlatacaktı ve kendimi zor tutuyordum. Üzgün bakışları üzerimde dolaşırken dikkatle çekti beni kollarının arasına. Biraz sonra parmakları sırtıma yerleştiği zaman tam anlamıyla donup kalmıştım.

Love You The Way You Are ☣ KSJHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin