31

40 7 32
                                    

Jin:

Olduğum yerden attığım anlamsız ve şaşkın bakışlar karşımda duran çocuğu daha çok şaşırtıyor, bana karşı merakla dolmasına sebep oluyordu. Diğer yandan ben de ona karşı boş değildim. Ufacık çocukları evimize getiren bir Taehyung'umuz olduğu için mantıken 'yine onun işleri ' diye düşünsem de çocuk gözüme o kadar tanıdık geliyordu ki, mantığımı bir kenara atıp merakla doluyordum. Tombul yanaklarının neredeyse kapattığı kısık gözleri olan en fazla 5 yaşında olabilecek bir çocuktu ama şimdiden çok bilmiş duruyordu.

"Amca amca! Yeyde otuymamayısın!" Bilmiş görüntüsüne büyümüş de küçülmüş konuşması ile devam ederken tuhaf telaffuzu da ona eşlik etmişti.

Söylediği kelime üzerine aklım yine annemin dediği şeylere yönelmişti. Gerçekten benim yeğenim olabilir miydi? Benim bir kardeşim mi vardı? Yoksa annemin bir oğlu mu vardı? Yoksa ne? Aklımı zorlayıp yirmi yıl önce yaşamış küçük Jin'in beyninden tozlanmış anıları çıkarmayı denesem de bir türlü başaramıyordum. Bir kardeşim olduğunu hiç hatırlamıyordum.. Daha doğrusu çektiğim acılar ve öfkelerim, nefretim ve sevgim dışında hiçbir şeyi hatırlamıyordum. Duygularım bu kadar tazeyken nasıl oluyordu da olayları hatırlamıyordum?

Kendi kendime konuştuğum sırada karşımda duran çocuk burnunu çekerek varlığını hatırlatmıştı. Kaşlarımı kaldırarak ona döndüm.

"Sen kimsin?"

"Ben beyim. Şsen kim oyuyorşun?"

"Ne?" Neredeyse farklı bir dil konuştuğunu düşüneceğim çocuk az evvel bana sen kim oluyorsun mu demişti? Bana? Beni nasıl tanımazdı. Ben dünya çapında yakışıklı, mükemmel Jin diye açıklama yapmak için ağzımı açacağım sırada beni susturan yavaşça yaklaşan ayak sesleri olmuştu. Gerilerek karanlığa doğru çekildim.

Koca adam oldun Jin ah! Hala mı korkuyorsun?

Korkuyorum. Lanet olsun ki korkuyordum. Beş yaşındaki Jin'den hiçbir farkım yoktu. Hala savunmasızdım.

"Burada ne yapıyorsunuz?" Taehyung'un sesi beni yerimde hoplattı. Aklımda dolanan adamın gölgesinden habersiz, korkmuş olmama gülerek içeriye, karanlığa doğru bir adım atmıştı. Işığı yakarak bana döndü. Bir an sonra gülüşü yüzünde donmuştu.

"Hyung neden ağlıyorsun?"

"Ne?" Çoktan yanağımda donmuş olan göz yaşlarını elimin tersiyle sildim. Annemi görünce bilinçsizce içimi dökmüş olmalıydım. Babamın korkusundan ağladığımı düşünmek bile gururumu kırıyordu.

"Ben iyiyim!" Eve geldiğinden haberimin olmadığı Namjoon da çoktan içeriye damlamıştı. Kafasını uzatıp bana bir saniye baktıktan sonra başını salladı. İyi olmadığımı pek tabi bir şekilde biliyordu, nasıl bildiğini sormak yerine yavaşça soğuk zeminden kalktım. Bir yandan da aynaya bakıyordum. Bu aynada bir şey vardı. Annemi de gördüğüme göre artık emindim. Bakışlarım diğerlerine dönerken ufacık kalan çocuğa takılmıştı. Poğaça yanaklarına dikkatle baktıktan sonra iç çektim. Acayip tanıdık duruyordu. Kafamı kaldırıp Namjoon'a, ardından çocuğa baktım. Sonra yeniden Namjoon'a dönmek zorunda kalmıştım. Çocuk basbayağı onun çocukluğu gibi duruyordu..

"Bu çocuk kim?" Namjoon ve Taehyung 'un benim halimi merak eden bakışlarını umursamadan karşımdaki miniğe baktım. Oldukça sevimli bir çocuktu. Çocuklara ekstra bir ilgim yoktu ama yine de çabucak insanın içini ısıtan bir aurası vardı. Namjoon'a benzediği için de olabilirdi tabii ki.

"Ben Joonieyim.. Değil mi baba?" Çocuk kafasını kaldırıp Namjoon'a baktığı zaman şaşırma sırası bendeydi. Benzerlikten kardeşi olmasını bile beklerdim ama baba mı? Baba mı? Namjoon mu? Anlam veremeyen bakışlarım ona döndü. Namjoon ellerini kaldırmış hızla sallıyordu.

Love You The Way You Are ☣ KSJHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin