32

35 4 42
                                    

Mo Yeon:

Sanat eseri.

Bulutların ardından süzülen ışık hüzmeleri, önce ağacın dallarını öpüyor, yumuşuyor, ardından daha aşağılara süzülerek insanın ruhuna huzur veren bir görüntünün oluşmasına sebep oluyordu. Aşağıda oluşmuş olan görüntüyü ise rüzgarın titreştirdiği dalların melodisi bozuyor, daha sonra yap-bozun parçaları gibi yeniden yaparak bambaşka bir ışık şölenine sebep oluyordu.

Üzerinde dönen ışık cümbüşünden habersiz, sanat adam yaslandığı yerde kafasını arkaya atarak tepesindeki dallara bakarken, tutunduğum pervaza biraz daha asılarak kendimi iyice dışarı uzattım. Kesinlikle bu dünyaya ait değildi. Çevresindeki etkilerden sıyrılmış bir Yunan heykeli misali olduğu yerdeydi ve hala düşünüyordu.

Mahvoldum.

Arkasına yaslanırken düşünceli bakışlarını bahçenin ortasında duran havuza dikmiş ve kollarını göğsünün üzerinde birleştirmişti sanat eseri. İnsanın baktıkça başkasını getiren güzel yüzünde dans eden ışıkların farkında bile değildi. Keza, uçuşan saçları da umurunda değil gibiydi.

Bittin Mo Yeon bittin!

Uzunca bir süredir izlediği havuzu bırakarak kafasını kaşımaya yeltendi, tam da o anda, onu izleyen bakışlarımla karşılaşmıştı. Yakalanmış olmanın etkisiyle bedenimi saran telaş çabucak ısınmama sebep olurken gözlerini gözlerimden ayırmadan bana bakmaya devam ediyordu. Kapıya yaşlanmış bir halde onu izlediğimi daha yeni fark ediyordum.  Çabucak toparlanmaya çalıştım. Aptal gibi durmuş neye bakıyordum böyle?

Aklımdan geçen düşünceleri bir sıraya koymayı denerken bana gülümseyerek baktı. Rahat pozisyonundan çıkıp oturuşunu düzeltti. Yutkundum.

"Neden orada duruyorsun?" Buna verecek yanıtım yoktu. Neden burada böyle duruyordum? Aslında ben onu merak ettiğim için gelmiştim çünkü bizimle konuştuktan hemen sonra ortadan kaybolmuştu ve hatırı sayılır bir süredir de ortalarda yoktu. Yanımızdan da ayrılırken üzgün görünüyordu, bu yüzden onu merak etmiştim. Gerçi şimdi de pek farklı sayılmazdı, hala üzgün görünüyordu. Onu merak etmek istemesem bile kendime engel olamıyordum.

"Oturmak ister misin?" Önündeki masaya tutundu. Gözleriyle karşıda kalan sandalyeyi göstermişti.

"Ehm.. bilmem." Aslında oturmak ve onu yakından gözlemlemek istiyordum ama biliyordum ki karşısında olsam da istediğimi yapamayacaktım.

Güldü ve eline yaslanarak bana baktı.

"Otur!" Olduğum yerden ayrılarak pıtı pıtı yanına ilerledim ve biraz sonra dediğini yaparak karşısında kalan yere oturdum. Kafamı kaldırmak istediğimde ise yapamamıştım. Gözleri üzerimde dolaşıyordu, hissediyordum ama ona bakamıyordum. Birine nasıl bu kadar rahat bakabiliyordu ki? Ben üç saniyeden fazla bakınca bakışlarımı kaçıracak yer arıyordum. Derin bir nefes alıp ona baktığım zaman gerçekten bana baktığını görerek yutkundum. Gözlerimin derinlerine böyle bakarak iyi etmiyorsun Kim Seokjin..

"Ne?"

"Ne denilmez! Çok kabasın Mo Yeon. "

"Hı?" Gülmeye başladı. Benimle dalga geçiyor olmalıydı. Ondan gördüğüm bir tavırla gözlerimi devirdiğimde yeniden güldü. Ne çok gülüyordu.. Sanki gülmek için bir sebep arıyor gibiydi. Sahiden gülmek için sebep arıyor olabilir miydi? Normalde de çok güldüğünü görüyordum gerçi ama ilk kez aklıma göründüğünden farklı bir sebebi olabileceği gelmişti. Her zaman böyle değildi, değil mi?

Bakışlarımı kaçırarak derin bir nefes aldım. Jin bize aynadan bahsettikten sonra sessizliğe bürünmüştü, öyleyse kendini suçlu hissediyor olabilir miydi? Hayır hayır. O mükemmel Jin'di ve Jimin'in bana dediğine göre bir şeyde bir sorun varsa bunun sebebi Jin olamazdı. Bunu ilk tanıştığımızda söylemişti, ve zaman geçtikçe ben ona hak vermeye başlamıştım. Jin insanları güldürmeyi seven bir adamdı, birine zarar vermeyi geç üzgün görmeyi sevmeyen bir adamın kötü bir şey yapması mümkün müydü? Gerçi hata herkesin yapabileceği bir şeydi.

Love You The Way You Are ☣ KSJHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin