Bu sıralar hızlı atmak adına bölümleri düzenlemeden yayınlıyorum. Umarım büyük sıkıntılar yoktur. 🤭
***
Vanessa'nın gebeliğinin artık daha sağlıklı olması ve yolculuk engellerinin de kalmamış olmasından dolayı iki arkadaş ertesi güne çoktan çantalarını hazırlamışlardı. Sabah olduğunda ikisi de kendilerine tahsis edilmiş olan at arabasını beklemeye koyulmuşlardı. Odada durup birbirlerine bakarken derin bir sessizlik hakimdi. Bunu bozan Vanessa oldu.
"Daniel'ı görmeden mi gideceksin?"
"İşlerle boğuşuyor olmalı." derken bakışlarını yere indirdi Annalise.
"Garip garip konuşma. Ne kadar önemli bir işi olsa da bu O'nu birazcık görmene engel değil."
Evet, elbette değildi. Asıl sebep tamamen başkaydı. Annalise şu an bir ayrılık sürecine girdiklerinin ve bir daha ne zaman görüşeceklerinin muallak olduğunun farkındaydı. Hatta ne koşullarda görüşecekleri bile belirsizdi. Hal böyleyken oldukça duygusallaşmış ve şu an O'nunla vedalaşırsa salya sümük ağlayacağından emindi. Daniel'ın karşısında bu şekilde olmak istemiyordu. Hele ki bugün.
"Bilmiyorum, bugün O'nu görmek beni mutlu etmeyecekmiş gibi hissediyorum."
Vanessa derin bir nefes verdi ve arkadaşını tekrar düşünceleri ile baş başa bıraktı. Belki de biraz kafasını toplamaya ihtiyacı vardı ve yola çıkana dek fazla eşelemese iyi olabilirdi.
Nihayet araba hazır olduğunda Annalise, Vanessa ve bir adam- Daniel kendisi gelemeyeceği için kızlara refakat etmesi adına güvendiği bir kişiyi görevlendirmişti- bahçedeydiler.
Annalise ve diğerleri arabaya bindikten sonra araba hafif bir sarsıntı ile hareket etti. Annalise başını çevirip malikaneye doğru baktığında pencerelerden birinden kendilerine bakan Daniel'ı gördü. Gayrı ihtiyari elini arabanın camına koydu. Araba malikanenin önündeki minik virajı alana dek -birkaç saniye- göz göze geldiler ve sonrasında görüş alanından çıkan bina ile Daniel'ın görüntüsü de kayboldu.
Annalise içinde kabaran o hissi derin bir nefes alarak bastırmaya çalıştı. Aslında belki uzun belki de kısa sürecek bu ayrılık değildi duygulanmasının sebebi. Kafasını asıl meşgul eden şey Daniel'ın ailesinin işleri yoluna koyup koyamayacağı idi, veya eğer işler yoluna girmezse ne olacağı. Bir gelecekleri olabilecek mi ve olursa bu sorunlarla mı boğuşup duracaklar merak ediyordu ve bu da canını sıkıyordu. Yoksa Daniel er geç gelecekti ve Annalise O'nu görmeye devam edebilecekti, değil mi?
Dönüş yolculuğu gelişlerine göre oldukça sakin ve sessizdi. Zaten tanımadıkları bir adamın yanında çok da fazla muhabbet etmeleri mümkün değildi. Üstelik Vanessa her ne kadar iyi olsa da halen bir gebeydi ve dinlenmesi gerekiyordu. Annalise da O'nu yolda gereğinden fazla konuşturarak yormak istemedi. Hatta uzun saatler boyu omzuna yaslanıp uyumasına izin verdi.
Nihayet şehre geldiklerinde ilk önce Vanessa'yı bıraktılar ve sonrasında Annalise evinin önüne geldi. O sırada şans eseri kapının önünde olan annesi yanına koşup Annalise'a sarıldı.
"Tanrım, Annalise!"
Annalise da annesini özlemişti ancak annesinin biraz abartılı tavrı da garipti. Ne yani evden altı üstü bir buçuk ay ayrı kalmıştı, her ne kadar bu yirmi üç yılda ilk defa olsa da.
"Anne."
"Yorulmuş olmalısın, içeri geçelim."
Ah, evet yorgundu. Ancak şu an zihnen mi yoksa bedenen mi daha yorgun olduğunu kestirebilmek güçtü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ardıç Kuşu
RomanceDaniel Kane Colemann senelerdir görmediği memleketine ordudaki görevini ve kırık kalbini de yanına alarak dönmüştür. Annalise Kate Quinn aldığı evlilik tekliflerinden bıkmış ancak halen kalbini ısıtan biri ile karşılaşmamıştır. İkisinin bir yalanla...