İYİ OKUMALAR ARKADAŞLAR... YENİ BÖLÜMLER SİZLERİN YORUM VE BEĞENİLERİNİZE GÖRE GELİYOR... 50 YORUMUN ALTINA BÖLÜM GELMEYECEKTİR... BOL KEYİFLER...
Mezarlığa gelmeyeli çok uzun zaman olmuştu. Anna Maria, buraya en son büyükannesi öldüğü zaman gelmişti. Ondan sonra da bir daha dönüp bakmamıştı.
Büyükanne Judith kötü bir insan değildi asla. Ancak çok uzun süre dünyada yaşamıştı. Kendi kanından gelenlerin ölümlerine şahit olmuştu. Bütün bunlardan sonra ise mantık düzeyinde hareket eden birine dönüşmüştü. Aslen Anna Maria'nın birkaç nesil önceki atasıydı. Yani kendi gerçek büyük annesi Judith'in torununun kızıydı. Ancak Anna Maria'nın ailesi ölünce geriye Judith'den başka kimse kalmamıştı.
Huysuz bir kadındı. Onun kanından gelenlerin her biri büyü gücü göstermişlerdi. Bazıları bunları yok saymayı ve bastırmayı tercih etmişti. Anna Maria'nın ailesi öldüğünde çok küçüktü. Ancak annesinin de kendisini bastırmayı tercih edenlerden olduğunu hatırlıyordu.
Anna Maria ise güçlerini her zaman sevmişti. Judith ile yaşadığı dönemde en önemli olan şey güçlerini geliştirmekti. Rebekah ise onun daha normal bir hayat yaşamışını istemişti. Gerçi vampir topluluklarının içindeki bir insan olarak ne kadar normal olabilirse o kadar olmaya çalışmıştı.
Judith, onun önemli bir görevi olduğunu her zaman söyleyip durmuştu. Bu uğurda kendisini feda etmekten ve torununun dönüştürmekten çekinmemişti ancak ne olduğunu asla söylememişti. Anna Maria her ne beklediyse bile bu olmadığını biliyordu.
Cehennemin en derin sakinlerinden biriyle karşı karşıyaydı ve açıkçası şimdi dönüşmüş olsa bile bunun yeterli geleceğini sanmıyordu. Hayır, daha çok uzun bir sürece ihtiyacı vardı. Buna karşılık önünde zamanının olduğunu bile sanmıyordu.
Bir ay olmuştu bile. O yaratık hala sessiz bir şekilde durmaya devam ediyordu. Anna Maria'yı mı bekliyordu harekete geçmek için? O zaman daha çok beklemesi gerekecekti. Genç kız nereden başlaması gerektiğinden bile emin değildi.
Elindeki şemsiyeyi dalgın bir şekilde döndürdü. Judith hayatı boyunca vampire dönüşmemişti ama vampir kanı içerek normalde yaşaması gereken ömrünü kat be kat arttırmıştı. O bir şekilde bu kaderi Anna Maria için uygun görmüştü.
Başını kaldırıp gökyüzüne baktı. Güneş tepesinde parıl parıl parlıyordu. Ancak siyah şemsiyesinin gölgesi genç kadını koruyordu. Yanıp kül olacağından değil sadece gerçekten çok rahatsız ediyordu.
"Prenses"
Arkasındaki sesi duyuyor olsa bile dönüp bakmadı. Bugünkü gardiyanları Benedict ve Julia Hawkmore'du. Benedict'i her zaman sevmişti. Görev bilinci ve sorumluluk duygusu yüksek bir adamdı. Anna Maria'nın sözlerini her zaman ciddiye almıştı.
Julia, ise hayatını vampir ırkından uzak yaşamıştı ve şimdi bu dünyaya alışmaya çalışıyordu. Anna Maria bu kadının o zaman çok önemli olduğunu biliyordu. Hiçbir şeyi önceden bilemezdi ancak gördüğü zaman kulağına birileri bir şeyler fısıldıyormuş gibi gelirdi. Julia'yı hiç görmemişti ama Benedict'i gördüğü anda onun Julia'yı bulması gerektiğini biliyordu.
O yaratığın dirilmesinde Julia'nın ve Benedict'in rolü büyüktü. O yaratık ikisinin doğmamış bebeklerini kurban etmişti. Elbette ki bütün bu olanlar safkanların Anna Maria'ya karşı güvenini kırmıştı. Kendisine güvenmiyorlardı ve her sözlerine şüpheli bakıyorlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LANETLİ EVLİLİKLER FİNAL KİTABI- LANETLİ CADI
Fantasy. Boynuzları ve uzun dişleri, parlak simsiyah teni ve kıpkırmızı gözleriyle gerçekte olduğu iblis orada duruyordu. Tıpkı ilk gördüğü zamanki gibiydi. "Bu insan maskesini takmayı seviyor musun?" diye sordu en sonunda. Elini bir kere daha erkeğin önün...