ÇOK VERİMLİ BİR OYUN OLDU :) YARIN SABAH DEVAM EDECEĞİZ... AYNI BUGÜN YAPTIĞIMIZ GİBİ... YARIN SABAHA KADAR 50 YORUMA YENİ BÖLÜM GELECEKTİR... BOL KEYİFLER ARKADAŞLAR...
"Çok acıyor"
Anna Maria, yardım arar gibi elini uzattı. Annesi neredeydi? Rebekah her zaman yanında olurdu. Şimdi neden elini tutmuyordu ki? Gözlerini sımsıkı kapatmıştı. O kadar canı yanıyordu ki açamıyordu bile. "Neden bu kadar çok acıyor?"
"Yaptığın seçimlerin sonuçlarını çekiyorsun"
Tanımadığı yabancı bir ses değildi. Ancak hatırladığı bir seste değildi. Dahası son derece uzak ve soğuk bir sesti. Bedeni resmen ondan bağımsız gibiydi. Midesinde başlayıp ruhuna kadar onu yakan bir acıydı. O kadar sıcaktı ki gürül gürü yanan bir ateşi midesine indirmiş gibiydi.
Astaroth, elini soğuk taşın üzerinde yatan kadına doğru uzattı ve boynuna dokundu. O boynu sıkıp onu boğabilirdi ya da kafasını ufacık bir hamleyle başından ayırabilirdi.
Beklemediği bir şey yapmıştı. Buna cesaret edeceğini düşünmemişti bile. Daha önce Astaroth'un kanını onun gibi içebilen olmamıştı. Elizabeth Vitkova denen kadına bile bunun sadece bir damlasını vermişti ve o şimdi cehennemde acı çekmekle meşguldü.
Cadı ise dolu dolu içmişti. Yaptığı şeyi anlayana kadar birkaç saniye geç kalmıştı. Bir yanı onu şimdi öldürmesi gerektiğini söylüyordu. Böylece ileride olası bir sorunla karşılaşmaktan kurtulmuş olurdu. Ancak ağır basan tarafı neler olup biteceğini görmek istiyordu.
Ateşler içindeydi. Belki de şu anda Astaroth'un hayatı boyunca olduğundan daha sıcaktı ki bunu kolay kolay kimseye söylemezdi. Sonuçta Lucifer, onun içindeki ışığı tamamen yakıp içini cehennem ateşiyle doldurmuştu.
Bu kadın işte o ateşi içmişti ve son hamlesi olarak da bir ölüyü diriltmeyi seçmişti. Kusurluca bir hamleydi. Kendisi onların tek kalesiydi. En azından Astaroth'a karşı öyle sayılırdı. En azından kendisi öyle olarak kalmasını istediği sürece. Ancak kadın inatla aynı kusuru devam ettirmişti.
"Çok acıyor. Yardım edin!"
Soğuk taş bile ona yardım edemiyordu. Üzerindeki elbisesini yer yer parçalamıştı. O kadar sıcaktı ki onun için tenine değen hiçbir şeyi kaldıramıyordu muhtemelen. Orada yatmış kahverengi saçları etrafına yayılmış acı çekiyordu.
Ne kadar süre daha bu şekilde devam edecekti? Dönüşecek miydi yoksa ölecek miydi? Beyhude bir merak içinde miydi? Öyleyse neden bu kadar huzursuz hissediyordu? Bu ateşler içindeki bedeni hemen burada öldürebilirdi ve buna rağmen hiçbir şey yapmıyordu.
Bu kızın hayatta kalmasını istiyordu. Çünkü ona daha önce yaşamadığı şeyler yaşatıyordu. Astaroth, büyük savaşı yaşamıştı. Hiçbir evrenin yaşayamayacağı kadar korkunç ve kanlı bir savaşta yer almıştı. Bir zamanlar kardeş olduğu herkesi öldürmüş ve arkasını dönüp bakmamıştı. Aynı şey çocukları içinde geçerliydi. Kendi yarattıklarına karşı ufacık bir acıması yoktu. Cadıya söylediği gibi kendisinden gelmişlerdi ve bir gün kendisine geri döneceklerdi.
Ah, bu cadı kusurluydu. Hem de hiç görmediği kadar büyük kusurlara sahipti. Buna karşılık o kusurlu yaratık Astaroth'un endişelenmesine mi neden oluyordu? İşte bu onun bütün kusurlarını yok ediyordu. Bu yüzden şu anda yaşam savaşı veriyordu.
Erkek başını eğip eline baktı. Isırdığı yer geçmişti. Arzu ettiği şeyi görmüştü. O anda yüzünde beliren çaresizlik ve umutsuzluğu görmüştü. Kendisine yalvarışını duymuştu ve yine de kadın bir anda o umutsuzluk içinde bir hamle yapmayı seçmişti.
İşte ilahi müdahale buna deniyordu...
"Anne! Durdur bunu lütfen! Anne, bana yardım et!"
Anneciği ona yardım edemezdi. Onu yaratan ilahi babası bile ona yardım edemezdi. Bu cehennemin en derinlerinde yatan ateşti. Ruhunu yakıp kül edecekti. Ne yazık ki onu yeme hayalleri suya düşmüştü. Astaroth, cehennem yaratığına dönüşmüş bir ruhu yiyemezdi. Yapamayacağından değil tatları hoşuna gitmiyordu.
Başını çevirip çıplak teninden yayılmaya başlayan ışığa baktı. Tam karnının içinden dışarı doğru taşıyordu. Başlarda simsiyahtı ancak önce kırmızıya sonra da beyaza dönmeye başladı ve ardından yok oldu.
Ruhu mu yanmıştı? Astaroth, elini ona doğru uzattı ama tenine dokunmadan önce durdu. Başını iki yana sallayıp geri doğru bir adım attı. Bu iyi bir fikir olmazdı asla. O ruh son derece güçlüydü ve hala bir bedene bağlıydı.
Geri doğru bir adım attı. Ardından kanatlarını açtı ve uçarak kadından uzaklaştı. Yemek yemesi gerekiyordu ve o kadın eğer uyanabilirse son derece aç olacaktı. Neye dönüştüğünü net olarak görebilmek için Astaroth, onu beklemeliydi.
O kadar canı yanıyordu ki katlanılacak gibi değildi. Ancak sonra aniden bir rahatlama oldu ve zihni sanki büyük bir boşluğun içinde sürüklenmeye başladı. Bu inanılmaz derece huzurlu bir boşluktu.
"Bu sadece değişimin acısı"
Başını çevirdiğinde arkasında ona bakan büyükanne Judith'i gördü. Her zaman çok güzeldi. Asla yaşlanmayan bedeni beyazların içindeydi ve yüzünde Anna Maria'nın yaşarken zerre görmediği sevecen bir bakış vardı. "Onun kanını içtim değil mi?"
"Sen sadece yapman gerekeni yaptın"
Bu gerekli miydi emin değildi. Sadece o an için elinden başka bir şey gelmemişti. Bir şekilde çok sinirli göründüğünü ve anında kendisini ondan uzaklaştırdığını görmüştü. Yaptığı hamle beklemediği bir şeydi ve onu fazlasıyla endişelendirmişti. "Yaşayacak mıyım?"
"Bu sana kalmış" dedi Judith en sonunda. "Yaşamak ister misin?"
O hissi hala hatırlıyordu. O hisse olan isteğiyle herkesi tehlikeye atmıştı. Kendisini bir şey sanmıştı. Korku dolu o hissin içinde yatan bir şey vardı. Onunla konuşmak Anna Maria'ya bir açlık veriyordu. Her karşılaşmalarında daha fazlasını duymak istediğini fark ediyordu ama bunu yapabilmek için karşısında duracak kadar güçlü durmalıydı.
"Neden söylemedin?" diye sordu en sonunda büyükannesine bakarak. "Biliyordun ama hiçbir şey söylemedin"
Judith, buna karşılık başını salladı. Yüzünde hüzünlü bir ifade vardı. "Sadece söyleyemezdim" dedi en sonunda. "Anlamalısın ki ben ailemin ölümlerini gördüm, Anna Maria. Kızımın, torunumun onun torununun ve onun torununun. Bu liste böyle gidiyor. Sana gelene kadar da her birinin acısını kalbimde hissettim sonuna kadar."
"Peki, bu ne anlama geliyor?"
Büyükannesi ona doğru uzandı ve genç kadının elini tuttu. "Kanımdan gelen birinin büyük bir görevi olduğunu biliyordum" dedi. "Çok uzun bir süre boyunca bunun Kanlı Baronesi öldürmek olduğunu sandım. Bunun kendime ait bir görev olduğunu biliyordum ama seni gördüğümde işin o kadar basit olmadığını söylediler bana"
Demek büyükannenin de fısıltıları vardı ve Anna Maria'nın aksine o kendisine söylenenleri dile getirmemeyi biliyordu. Bu yüzden onu evlat edinmişti ve bu yüzden onu yetiştirmişti. "Dönüşmem gerekiyor muydu gerçekten?"
"Güçlü olman gerekiyordu" dedi Judith. "Her zaman onlardan biri olarak güçlü olacağını düşündüm. Cadı tarafın senin doğuştan gelen yanın. Dönüşmek onu silemezdi. Sen şuan o yaratık dışında dünyadaki en güçlü şeysin"
Sıcaklık bulundukları yere doğru gelmeye başladı. Anna Maria, başını kaldırdığında bir ateş topu gördü. Ancak bir nedenden ötürü kaçmak aklının ucundan geçmedi. Başını çevirip büyükanne Judith'e baktı. "Değişimi kabullenmek gerek" diye fısıldadı. Tıpkı onun kendisine hep söylediği gibi ve ateş topu onları bir anda yuttu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LANETLİ EVLİLİKLER FİNAL KİTABI- LANETLİ CADI
Fantastik. Boynuzları ve uzun dişleri, parlak simsiyah teni ve kıpkırmızı gözleriyle gerçekte olduğu iblis orada duruyordu. Tıpkı ilk gördüğü zamanki gibiydi. "Bu insan maskesini takmayı seviyor musun?" diye sordu en sonunda. Elini bir kere daha erkeğin önün...