İYİ OKUMALAR ARKADAŞLARYENİ BÖÜMLER SİZLERİN YORUM VE BEĞENİLERİNİZE GÖRE GELİYOR... 50 YORUMUN ALTINA BÖLÜM GELMEYECEKTİR... BOL KEYİFLER...
Onları dünyanın bir ucundaki neresi bile belli olmadığı bir yere götürmüştü. Son derece farklı bir yerdi. Bir yağmur ormanın en derin noktasındaki bir mağaradaydı. Ancak mağaranın enerjisi hiçbir şeye benzemiyordu. Nefes almaya bile yetecek hava yoktu. Son derece uğursuz ve sıcaktı.
Mağaranın diplerine geldiklerinde genç kadın elinde olmadan yutkundu. Astaroth, dikkatle onu izlemeye başladı. Bunca zamandır onu cehenneme geri göndermeye çalışıyordu. En azından bir parça gerçeği görmesi gerekiyordu.
"Neredeyiz?"
Çok sıcaktı. Mağaranın bitmesi gereken son duvarın olması yerine bir kapı vardı. Kızıl renkli dumanlarla sarmalanmış ve umutsuz bir enerjiyle sarılıydı. Dahası Anna Maria, çığlık seslerini duyabiliyordu. Tüyleri diken diken olmuştu.
Astaroth, hemen mağaranın ortasında duran bir doğal lahite kalçasını dayadı ve kollarını göğsünde birleştirdi. "Dünyaya indikten sonra cehennemden buraya bir kapı açıldı" dedi en sonunda. "İstediğin anda öteki tarafa geçebiliriz. Sonra kapı kapanır"
Yani öteki taraf cehennemdi. Anna Maria, arkasını kaçıp gitmek istiyordu. İlk karşılaştıkları zaman her yer cehennemden iyidir demişti. Buna karşılık gerçeği Anna Maria, tahayyül edememişti.
Astaroth, hafifçe gülümsedi. "Endişelenme bu kapı tek taraflı" dedi neşeli bir şekilde. "Ancak açıldığı yer tahminin cehennemin ilk katı. Eğer içeri girmeye karar verirsek biz yedinci kata gideceğiz"
Yedi kat mı? Genç kadın şaşkınlık içinde başını çevirip ona baktı. "Yedi mi?"
"Sen artık cehennemin bir prensesisin" dedi Astaroth neşeli bir şekilde. "Benim kim olduğumu sanıyorsun?"
Onun kim olduğunu biliyordu. Cehennemin yedi prensinden biri olan Astaroth'du. İnsanları kibirde boğabilen ve onların kaderlerini değiştirebilecek gücü olan tek iblisti. Zaten onun yaptıkları sonucunda şimdi bu durumdaydılar.
Tek istediği şey ona karşı olan savaşı kazanmaktı. Açık ve net bir şekilde gerisini hiç düşünmemişti. Judith'in ona yüklediği görevi yerine getirmek gözünü kör etmişti.
Onun bu şaşkınlığı ve korkusu Astaroth'un hoşuna gitmişti. Anlamasını istiyordu. Yaptığı şeyin sonuçlarını net bir şekilde görmesi gerekiyordu. Bu sadece başlangıç paketiydi. Diğer altısıyla ve Kral Lucifer ile tanıştığında gerçek paketin içinden hiç de hediye çıkmadığını görebilecekti.
Lahite doğru oturdu ve ona doğru uzandı. Kadının elini tutup kendisine doğru çekti. Anna Maria, isteksiz bir şekilde ona doğru gitti ve hemen yanına oturdu. Gözlerini bir an olsun kapıdan çekemiyordu. "Dünya bizi kabul etmeyecek" diye fısıldadı en sonunda. "Burada olmamız iyi değil"
Kendisini mi kandırmaya çalışıyordu? Bir kere içeri girdikten sonra bir daha çıkamayacaklardı. Çocukları Astaroth'u görmüştü ve tarih tekerrür etmesin diye uğraşacaklardı. Bir kere daha dünyaya inmek için belki de binlerce yıl geçmesi gerekirdi.
"Bir kere girdiğinde bir daha asla ailem dediklerini göremeyeceksin" diye fısıldadı kulağına doğru. "Ve ailen benim ailem dediklerim olacak." Dikkatli bir şekilde alnını onun omzuna dayadı. "İsimlerini biliyorsun değil mi?"
Biliyordu. Her birinin adlarını ve kim olduklarını biliyordu ancak Astaroth içinde bildiğini sanmıştı. İblis dedikleri şeyin gerçekte nasıl yaratıklar olduğunu algılayamamıştı. Gözlerini sımsıkı kapadı. Şimdi Ian Maitland'dan zamanı geri almasını istese bile bir yararı olmazdı. İkisi de çoktan zamandan etkilenmeyecek bir güçteydiler. Yine de pes edemezdi. Astaroth'u geri planda tutan şey tam anlamıyla Anna Maria haline gelmişken kaçamazdı.
"Ne kadar zamanımız var?"
Astaroth, ne beklediğinden emin değildi ama bu soru değildi muhtemelen. Başını kaldırıp ona baktı. Cadı, başını çevirip ona baktı. Az önceki korkmuş ve umutsuz hallerinden tamamen kurtulmuş gibi görünüyordu. Kırmızı renkli gözleri erkeğin gözlerine takıldı.
Kararını vermiş miydi? Cehenneme mi gidecekti onunla birlikte? Açıkçası bunu beklemiyordu. Astaroth, bunu gerçekten istemiyordu. Cadının korkması için buraya getirmişti. Korkmalı ve bir daha cehennemin adını bile ağzına almamalıydı. "Kararını verdin mi?"
Vermişti. Bunu yapmak istemiyordu gerçekten. Başını çevirip mağaranın dışına baktı. Bir daha asla onları göremeyecekti. Ne annesini ne de babasını. Bir daha asla dünyada olamayacaktı ve gitmesi gereken yer korkunç bir yerdi.
Burada kalmaları demek dengenin yok olması demekti. Denge yok olursa korumaya çalıştığı her şeyin sonu gelirdi. Ağlamak istiyordu ama bunu onun yanında yapmak istemiyordu. Astaroth şu an onun zayıf anını bekliyordu. Böylece onu kararından vazgeçirebilirdi. "Onlara veda etmek istiyorum" dedi en sonunda. Tekrar ona döndü. "Bana sadece bir gün ver"
Hala kusurlarının peşinde koşuyordu. Ancak artık bu konuda ona laf söyleme hakkı yoktu. Bu cadı Astaroth'un tek kusuruydu artık. Cehenneme geri dönmesine neden olacak kadar da önemli bir kusurdu. Açık ve net onu koruma zorunluluğu yoktu. Ancak bu dünyada onu öldürebilecek kadar güçlü hiçbir şey de yoktu. Cehenneme döndükten sonrasının ise Astaroth için gerçekten bir önemi yoktu. Tek bir şey harici...
Görmek istediği şeyler vardı. Emin olmak istediği ve bunları ancak o cehennemdeyken görebilirdi. Bu dünyada ne yazık ki artık bir şey kalmamıştı. Arzu ettiği ya da gerçek anlamda istediği şeyleri yapamamıştı. Hakkını vermek gerekiyordu ki cadı kendisini feda etmekten geri durmamıştı.
Anna Maria, ayağa kalktı. Onun sessizliğini bir onay olarak görmüştü. Mağaranın dışına doğru yavaş adımlarla yürümeye başladı.
"Anna Maria"
Adını ilk defa söylüyordu. Bildiğini bile fark etmemişti. Kendisi hiç adını zikretmemişti. Ah, annesi onu buraya getirmeden hemen önce bağırmıştı. Belki de oradan öğrenmişti. İlginçti ki bu zamana kadar Astaroth'da onun adını öğrenmek adına hiç girişimde bulunmamıştı. Ona her zaman sadece cadı demekle yetinmişti.
Genç kadın başını çevirip ona baktığında Astaroth ona bakmıyordu bile. Gözlerini kapıya dikmişti. Yüzünde en ufak bir ifade bile yoktu. "Yarın akşam seni almaya geleceğim" dedi erkek en sonunda. "Orada olsan iyi olur."
Böyle bir tehdide boyun eğmek istemiyordu ama artık yapabileceği bir şey de yoktu. "Olacağım" dedi en sonunda sesi titremediği için kendisiyle bir nebze gurur duyarak. "Yarın akşam seni bekliyor olacağım" dedi ve arkasını dönüp mağaradan uzaklaşmaya başladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LANETLİ EVLİLİKLER FİNAL KİTABI- LANETLİ CADI
Fantasy. Boynuzları ve uzun dişleri, parlak simsiyah teni ve kıpkırmızı gözleriyle gerçekte olduğu iblis orada duruyordu. Tıpkı ilk gördüğü zamanki gibiydi. "Bu insan maskesini takmayı seviyor musun?" diye sordu en sonunda. Elini bir kere daha erkeğin önün...