İYİ OKUMALAR ARKADAŞLAR... YENİ BÖLÜMLER SİZLERİN YORUM VE BEĞENİLERİNİZE GÖRE GELİYOR... 50 YORUMUN ALTINA BÖLÜM GELMEYECEKTİR... BOL KEYİFLER...
Gördüklerinden memnun kalmıştı. Yaşadıklarından memnun kalmıştı. Dudaklarının kıvrılmasını engelleyemiyordu. Gözleri sürekli olarak çoktan iyileşmiş olan eline takılıyordu. Hissettiklerinden çok fazla memnun kalmıştı. Küçük cadı beklentilerini aşıyordu sürekli. Nihayet, nihayet eğlenebildiğini hissedebiliyordu. Ah, çok uzun zaman olmuştu...
Onu yakmıştı. Gerçekten de elini yakmıştı. Ateşten çıkmamış gibi canı yanmıştı. Kuyruğunu kopardığı zamanki gibiydi aynı. Canının yandığını hissetmek canlı olduğunu hissetmekle eşdeğerdi resmen. Onu hayatta tutmanın bir işe yarayacağını biliyordu ve doğru düzgün beklemesine bile gerek kalmamıştı.
O zehir dolu koku...
Ah, o koku ağzını sulandırıyordu resmen. Sanki kendisi için özel yapılmış şarap gibiydi. Onunla karşılaştığı o kız çocuğu yerini bir kadına bırakmıştı ve o da yenmek için hazırdı.
Neredeyse hayal kırıklığına uğrayacaktı. Neredeyse onu gerçekten öldürecekti. Kısacık bir anda pes edişini hissetmişti ve o anda boynunu kırmak için hazırdı. Nasıl da zehirli kanını içmesi için onu tahrik etmeye çalışmıştı.
Elmanın Havva ile Adam'a yaramayacağını onlarda biliyorlardı ve yine de yemişlerdi. Nasıl da insani bir şekilde onunla konuşmuştu öyle? Farkına varmaya çalıştığı ama bir türlü idrak edemediği gerçeklerle bocalarken.
Gözlerinin önünde oynaşan ruhlara baktı. Her biri lezzetli birer elma gibiydiler. Ancak o cadı kadar lezzetli olmayacaklardı hiçbiri. Ammon'un cadılarını neden bu kadar çok sevdiğini anlayabiliyordu. Ancak onların hiçbiri Astaroth'un cadısı kadar iyi değillerdi.
Onun korkuya kapıldığı anlarda nasıl koktuğunu bilmediğine emindi. En ufak bir hareketinde saklanacak bir delik aramak istemesine rağmen inatla karşısında durmaya çalışması çok eğlenceliydi.
Ruhunun tadının da kanı kadar lezzetli olacağını biliyordu. O kokunun nasıl yanıltıcı olduğunu da. Astaroth, dünya yaratılmadan öncede oradaydı. Yaratıkların cazibelerini saklayarak beyhude bir çabayla kendilerini korumaya çalışmalarını iyi bilirdi.
Kardeşleri onun dünyaya olan arzusunu asla anlamamışlardı. Belia, Beelzebub, Paimon, Agares, Mammon ve Ammon... Onlar her zaman cennete karşı yaşadıkları öfke ve nefretle boğuşuyorlardı. Çünkü cennet onları sürmüştü. Gidecekleri hiçbir yerleri yokken Lucifer onlara kucak açmış ve içlerindeki meleklere özgü olan her şeyi yakmıştı.
Astaroth, o zamanlarını hatırlamıyordu bile artık. Bir melek olduğu günler çok uzak geliyordu. Eğer bu bir tercih olabilseydi de zaten bir melek olarak doğmak istemezdi. En azından bunu biliyordu. Cennete karşı bir nefreti ya da öfkesi yoktu. Onlarla olan savaşlarla ilgilenmiyordu.
Cehennemde yeterince zaman geçirmişti. Ruhları görmüştü. O ruhların tatlarına bakmıştı. İçlerindeki her bir kötü duyguyu ve arzuyu hissetmişti. Dünya, onun için biçilmiş kaftandı. Geri dönmek istemiyordu. Burada açlığını dindirebiliyordu ve eğlenebiliyordu.
Hiç şüphesiz ki cehennemin yüce kralı ve aynı zamanda prenslerin babası olan Lucifer bu hareketinden ötürü kızmıştı. Ancak Astaroth bir fırsat bulmuş ve bunu değerlendirmişti. Hiçbir cehennem yaratığı dünyaya inemezdi. Bu yasaktı. Ancak kendi çocukları bu dünyada kol gezerken nasıl olur da babalarının onlardan uzak durmasını beklerlerdi.
Cehennemde bitmek bilmeyen taht kavgaları vardı. Her bir kardeş Lucifer'ın gözdesi olmak istiyordu. Böylece günü geldiğinde belki de tahtı onlara bırakabilirdi. Ancak kimse anlamıyordu. Lucifer bir insan değildi. Ölmeyecekti ya da sonsuz tahtından vazgeçmeyecekti.
Prenslerin arasındaki savaş sadece aptallıktı. Astaroth bunların hiçbirini umursamıyordu. Cehennem kendi içinde savaşmaya devam edebilirdi ancak Astaroth için bir önemi yoktu. Cehennemin başına kardeşlerinden biri geçebilir ya da babalarını öldürebilirdi. Değişen hiçbir şey olmayacaktı.
Uzandığı taşın üzerinden elini yukarı doğru uzattı ve önünde uçuşan ruhlardan biri hemen eline geldi. İnsan ruhları çok güçlü yaratıklardı. Onlar tamamen güçten oluşmuşlardı. Cehenneme düşen ruhlar yaptıkları ve çektikleri eziyetler yüzünden fazlasıyla yıpranmışlardı.
Bu yüzden Astaroth mümkün mertebe en az günahsız ya da henüz işkenceye maruz kalmamış olanları yemeyi seçiyordu. Ancak hiçbiri günahsız ruhlar kadar lezzetli değildi. Ancak muhtemelen şu ana kadar yediği hiçbir ruh o cadının ki kadar güzel olmayacaktı.
Doğuştan hatalı olduğu için ruhunun gücü dışarı taşıyordu. Bu çok nadir bir şeydi öyle ki Astaroth bütün bu zaman boyunca onun dışında başka böyle bir ruh görmemişti. Onun aksine cadılar güçlerini cehennemden alırlardı.
Ruh onun avucunun içinde parladı ve Astaroth onu tek hamlede yuttu. Küçük cadı onun varlığını bu dünyanın taşımayacağını düşünüyordu. Bozulmalara neden olduğunu sanıyordu. Bu dünya çok fazla güçlü yaratığı üzerinde barındırabilecek kadar güçlüydü. Öyle ki bazılarının yanında Astaroth zayıf kalırdı. Ancak onun varlığından etkilenen dünya değildi. Üzerindeki insan ırkıydı. Kötü taraflarına yenik düşüyorlardı.
Onunla her iki karşılaşmasından da keyif almıştı. Küçük cadı ilkinde kuyruğunu kesmeyi başarmıştı. İkincisinde elini yakmıştı. Ona biraz daha zaman verirse belki de kendisini yenecek kadar güçlenebilirdi. Ancak her daim korkmaya devam edecekti.
Astaroth, bundan hoşlanıyordu. Oyun oynamayı her zaman sevmişti. Ancak böylesi minik bir serçeyle oynamanın keyfine hiç varmamıştı. Ellerini ileri doğru uzattı ve cadının resmi üzerindeki tavanda belirdi. Ruhlar sanki kurtarıcılarını bulmuşlar gibi ona doğru uçuştular.
On yıl önce henüz gerçek anlamda bir çocuktu. Gençliği yüzüne yansımıştı ve toydu. On yıl boyunca her gün karşılaşacakları günü bekleyerek olgunlaşmıştı. Kendisini her gün Astaroth ile karşı karşıya gelecekleri zaman için yetiştirmişti.
Bu sadece bir ön gösterimdi. Küçül cadı bir kafesin içinde bile olduğunun farkında değildi. Gökyüzünde uçtuğunu zanneden bir kuştu sadece. Cennete de gitse cehenneme de girse Astaroth'un eli her zaman üzerinde olacaktı ve geçen gece bunu görmüştü.
Elbette ki hala bir insandı. İnsan zihni çok güçlü ve gerçekten güzeldi ama ne yazık ki yeterli değildi asla. Onlar geç idrak ediyorlardı. Gerçeği idrak ettiğinde onun yanında olmak istiyordu. Bir kere daha umutsuz yüzünü görmek istiyordu.
Umutsuzluğun gerçekte nasıl bir şey olduğunu öğrenecekti ve umudun nasıl bir şeytan olduğunu anlayacaktı. En acımasız ve en korkunç günah...
Astaroth, gülümseyerek gözlerini kapadı. Cehenneme geri dönmek mi? Bu sadece bir şaka olabilirdi. "Geri dönmek mi?" diye fısıldadı gülerek. "Geri dönemem" Bir elini daha ileri uzattı ve ruhlardan birini eline aldı. "Burada çok eğleniyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LANETLİ EVLİLİKLER FİNAL KİTABI- LANETLİ CADI
Fantasy. Boynuzları ve uzun dişleri, parlak simsiyah teni ve kıpkırmızı gözleriyle gerçekte olduğu iblis orada duruyordu. Tıpkı ilk gördüğü zamanki gibiydi. "Bu insan maskesini takmayı seviyor musun?" diye sordu en sonunda. Elini bir kere daha erkeğin önün...