İYİ OKUMALAR ARKADAŞLAR... YENİ BÖLÜMLER SİZLERİN YORUM VE BEĞENİLERİNİZE GÖRE GELİYOR... 50 YORUMUN ALTINA BÖLÜM GELMEYECEKTİR... BOL KEYİFLER...
Yıldızlarla dolu gökyüzü dünyadan bile görünemeyecek kadar güzel görünüyordu. Anna Maria, bu manzarayı özlediğini belli etmişti. Cehennemin yıkık dökük manzaralarından sonra bu sonsuzluk tam da ona göreydi doğrusu.
Astaroth neden buraya geldiğini bilmiyordu. Bütün yaşamı boyunca yalnızca bir kere gelmişti. O zaman da cennetten sürgün edildiği zamandı. Buradan uzak durmak her zaman için daha iyiydi. Korktuğu ya da çekindiği için değil. Buradan hoşlanmıyordu sadece.
"Açgözlü bir prens ziyaretimize gelmiş"
"Kibirli bir prens gelmiş"
"Cehennemin ateşlerinde yanan bir prens gelmiş"
Hemen arkasında duran üç kadına doğru döndü. Hiçbiri birbirine benzemeyen üç kadının biri son derece genç, biri bir o kadar yaşlı diğeri ise çok çirkindi. Âlemlerin bilge kız kardeşleri...
Onlarla sohbet etmek mümkün değildi. Her karşılaşmada yalnızca üç soru hakkınız olurdu ve hiçbirine de direk cevap vermezlerdi. Bu dünya hem cennet hem de cehennem için tarafsız bölgeydi. Yine de çok az ve çok nadir ziyaretçileri olurdu.
Astaroth, iblis bedeninde onlara döndü. En genç olan başını yana eğdi. "Biz zamanlar ne yakışıklıydı oysa" diye mırıldandı hüzünlü bir şekilde.
Yaşlı olan, "Romantik hayallerini bırak kız kardeşim" dedi huysuzca. "Prens bize soru sormaya gelmiş" dedi.
Çirkin olan, "Sakin olun kız kardeşlerim" dedi. "Prens'i kaçırmak istemeyiz. Bırakalım da sorularını sorsun" dedi.
Son derece yorucu kardeşlerdi bunlar. Gerçi bunu söylemeye hakkı yoktu. Kendi kardeşlerini düşününce aklına daha kötü olan hiçbir şey gelmiyordu. "Dünyadaki çocuklarımdan biri bir ilahi müdahale kullanarak beni kendisine bağladı" dedi. "Ve şimdi cehennemde benimle birlikte. Ruhunu kim tüketecek?"
"Kendi ruhunu kendisi tüketecek" dedi üçü bir ağızdan.
Erkeğin şaşkınlıkla bir an durdu ve ağzını açtı ama sonra tekrar kapattı. İşte sorun buradaydı. Üç kız kardeşin her bir cevabı daha fazla soruna neden oluyordu. İkinci sorusunda bir an durdu. "Lucifer, onu yok edebilecek mi?"
"Lucifer'ın ruhu olan bir insana dokunma izni yok. Sınırları aşamaz" dediler üçü bir anda.
Ah, bu bir nebze de olsun rahatlamasına neden olmuştu. Demek gerçekten de ruhu var olduğu sürece Lucifer, Anna Maria'ya dokunamazdı. Ancak bu pes edeceği anlamına da gelmezdi. Hayır, muhtemelen kendisine izin versin diye daha da üsteleyecekti.
Son sorusu gerçek anlamda canını sıkan tek soruydu. Bunu sorarken kardeşlere bakamadı bile. "Bunu neden umursuyorum?" derken sesi bile kısık çıkmıştı.
Genç olan kız kardeş bir anda önünde bitti. "Ah, ne tatlı" diye fısıldadı onun yüzünü elleri arasına alarak. Astaroth'u kendisine bakmaya zorladı. "Bunca zamandır aradığı, merak ettiği, özlemini çektiği renkleri bulmuş" dedi neşeli bir şekilde.
Yaşlı olan hemen yanında bitti ve erkeğin yanağına dokunup onu kendisine çevirdi. "Ah, ne yazık. O renkleri kaybetmekten ölesiye korkmuş ki kendini ondan geri çekmeye çalışmış" dedi.
Hemen diğer yanında çirkin olan belirdi ve erkeğin kendine bakmaya zorladı. "Eğer yok olursa özgür olacağını zannetmiş" dedi. Her birinin de sesinde de yüzünde de acımaya benzer bir ifade vardı.
Anna Maria, ölürse ya da yok olursa özgür olamayacak mıydı? Aralarındaki bağ kopmuş olurdu o zaman. Bu da demek oluyordu ki onu kusurlu hale getiren hiçbir şey kalmamış olacaktı. O zaman neden? "O son derece" dedi. "Kusurlu"
"Tıpkı bir insan gibi" dedi hepsi bir ağızdan. Bu bir soru olmadığı için konuşmalarında bir sorun yoktu. "Zamanında hepinizi büyüleyen Havva ve Adam gibi"
Onu büyüleyen şey hiçbir zaman insan olmamıştı ki? Onu büyüleyen şey her zaman dünya olmuştu. İnsanları önemsemiyordu. Onlara ne olduğu umurunda değildi. "Neden?" diye sordu birden. "Neden önemseyeyim?"
"Dikkat et!" diye kızdı yaşlı olan kız kardeş. "Soru hakların doldu"
Hiçbir işe yaramamıştı. Tek bildiği Anna Maria, ruhunu kimseye teslim etmeyecekti. Kendi kendisine tüketecek demek ne demek oluyordu ki? Sonunda cehennemin önünde diz mi çökecekti? Bu düşünce sinirlenmesine neden oluyordu. Bu zamana kadar her zaman bir şekilde karşısında dimdik duran kadın pes mi edecekti yani?
Başını iki yana salladı. Buraya gelmek bir hataydı biliyordu ama hiçbir şeyi anlayamıyordu. Kız kardeşler onun özgür olamayacağını söylemişlerdi. Direk olarak olmasa da anlamı buydu. O zaman ölmesinin ya da ruhunu kaybetmesinin bir önemi yoktu.
"Onu koruyamam" dedi elleri iki yanında yumruk olmuş bir şekilde. "Babamızın karşısında onu koruyamam." Bu düşünceden ölesiye tiksiniyordu. Hayatında hiç bu kadar çaresiz ve zayıf hissetmemişti. "Lucifer, onu almak istedikten sonra hiçbir şey yapamam"
Bunun nedeni Lucifer'ın gerçekten sinsi bir yaratık oluşuydu. Onları himayesi altına alıp ışıklarını yaktığı zaman artık iblise dönüşeceklerinin ve hiçbir şeye ne saygı ne de sevgilerinin kalmayacağını biliyordu. Onları yakarken içlerine bu yüzden cehennem ateşi yerleştirmişti. Kendisine karşı gelemesinler diye. Konu ne olursa olsun.
Bu yüzden kardeşler taht için asla babalarıyla değil birbirleriyle mücadele ediyorlardı. Onu kardeşlerine karşı koruyabilirdi ama o zamanda kimse Anna Maria'ya saygı duymazdı ve her an onu korumak adına tetikte olması gerekirdi. Bir kere Paimon ile olan savaşını görmüştü. Hepsiyle başa çıkabileceğini biliyordu. Ondan sonra geriye Lucifer dışında kimse kalmıyordu.
Ancak babaları pes etmek kelimesini lügatinde bulundurmuyordu. Anna Maria onu ne kadar çok reddederse o kadar çok ona karşı zaafı artacaktı. O ruhunu kaybetmediği sürece Lucifer rahat etmeyecekti. En basit nedeni de şuan da hala insan ruhunu barındırıyor olmasıydı. Cehennemde hiçbir insan ruhu barınamazdı. Var olanlar mecburiyetten buraya gelmişlerdi. Anna Maria bu yolu seçmişti.
Geri doğru bir adım atıp kanatlarını açtı. Kız kardeşler ona pek de yardımcı olamamışlardı. Tabi ki hiçbir zaman öyle bir niyetleri de olmazdı ki. Yine de bu işleri çözmesi gerekiyordu artık. Madem ki Anna Maria'nın ölmesiyle birlikte kusurlarından kurtulamayacaktı o zaman onun hayatta kalması için elinden geleni yapması gerekiyordu.
Onun arkasından hülyalı bir şekilde bakan genç kız kardeş başını yana eğdi. "Bu nasıl mümkün olabildi acaba?" diye mırıldandı bir iç çekmeyle birlikte.
Yaşlı olan huysuz bir şekilde suratını astı. "Durumu anlayamayacak kadar uzun zamandır ateşlerin içinde yanıyor" dedi. "Muhtemelen de idrak etmekte kadından daha çok zorlanacak"
"O zaman geri gelmek zorunda kalır" dedi çirkin olan kız kardeş neşeli bir gülümsemeyle. "O zamanda soracağı sorulara karşılık ondan bedel alırız" derken ellerini ovuşturmaya başlamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LANETLİ EVLİLİKLER FİNAL KİTABI- LANETLİ CADI
Fantasy. Boynuzları ve uzun dişleri, parlak simsiyah teni ve kıpkırmızı gözleriyle gerçekte olduğu iblis orada duruyordu. Tıpkı ilk gördüğü zamanki gibiydi. "Bu insan maskesini takmayı seviyor musun?" diye sordu en sonunda. Elini bir kere daha erkeğin önün...