İYİ OKUMALAR ARKADAŞLAR... SAAT 18.00 A KADAR 50 YORUMA ULAŞIRSAK YENİ BÖLÜM YAYINLANACAK... BOL KEYİFLER...
Tuhaf enerji dalgası onları vurduğunda herkes sessiz bir şekilde bekliyorlardı. Blake ve Rebekah, özellikle Diana'yı yanlarında istemişlerdi. Onun ölümü hissedebilme yeteneği sayesinde bir şeyler öğrenebileceklerini düşünmüşlerdi. Tabi ki herkes buradaydı ve meraklı bir şekilde bekliyorlardı.
Sonrasında ise Moskova'daki oturma odasını korkunç bir enerji saldı. Astaroth'unkine benzeyen kavurucu bir şeydi. Blake ve Rebekah, hızla ayağa kalktılar. Her birinin kalbi korkuyla sıkışmaya başladı. Megan, çığlık atarak kendisini Colin'in kollarına attı ve onu korumak ister gibi önüne geçti.
Güç o kadar büyüktü ki neredeyse nefes alamıyorlardı ve sonunda o devasa salonun ortasında belirdi. Hala bir şekilde Anna Maria'ya benziyordu ama hiç de ona benzemiyordu bir yandan.
Enerji yerini sükûnete bıraktığında herkes geri doğru çekilmiş bir şekilde ona bakıyorlardı. Deriden siyah kanatlar, dikenli sarmaşığa benzeyen bütün bedenini saran bir dövme ve sivri dişleri vardı. O kanatlar gittiğinde bile kırmızı gözleri, dişleri ve dövmesi kaybolmamıştı. Verdiği his ise bir vampirden çok bir iblise benziyordu.
"Anna Maria"
Genç kadın, annesine doğru döndü ve hafifçe gülümsedi. "Artık herkesi koruyabilirim" dedi en sonunda gülümseyerek. "Artık korkmak için bir sebep yok"
"Ama sen-" Blake konuşamıyor gibiydi ona doğru bir adım attı. "Sen" dedi ve devamını getiremeyeceğini fark edip sustu.
Anna Maria bunun onlar için fazla olduğunu biliyordu. Onlara doğru döndü ve öne bir adım attı. "Baba" dedi en sonunda. İlk defa ona bu şekilde sesleniyordu. "Onun kanını içtim. Artık birbirimize eşit güçteyiz."
Onun kanını birebirde içen son kadını düşününce korkması çok normal değil miydi? Blake bir an için gözlerini kapadı. Anna Maria'nın annesi gibi bir kadına dönüştüğünü düşünmek bile istemiyordu. Elizabeth Vitkova ile başa çıkmak için altı safkan ve bir cadı gerekmişti. Anna Maria ile kimse başa çıkamazdı.
"Prenses" dedi Benedict nutku tutulmuş gibi görünüyordu. "Siz çok" başını iki yana salladı. "Farklı görünüyorsunuz"
Değişen tek şey dış görünüşüydü. Ancak onlara alışması için zaman vermesi gerektiğini biliyordu. Başını çevirip etrafına baktı ve Colin Kourakin'e doğru gitti. Megan, Reyes ve Scarlet anında adamın önüne geçtiler ancak Colin onları geri çekilmeye zorlandı. "Hayatımı kurtarmak için uğraşan birinin beni tekrar öldürmeye çalışacağını sanmıyorum"
Mantıklı düşünüyor gibi görünüyordu. Üstelik son derece de sakindi. Diğerleri gibi korkuyla kalbi çarpmıyordu. Ah, kulaklarında davullar çalışıyormuş gibi bir sesti bu. Demek Astaroth ile ne zaman karşılaşsa o da böyle duyuyordu onu.
"İyi görünüyorsunuz, Lord Kourakin" dedi en sonunda ona bakarak. Ardından elini uzattı ve adamın kalbinin üzerine koydu. "Birini yeniden diriltebileceğimi bilmiyordum doğrusu. Sanırım bir hata yok"
Colin, farklı hissetmiyordu doğrusu. Gözlerini kapatıp açtığında kırmızı renk parladılar ve dişleri sivrildi. "Sayenizde iyiyim, prenses" dedi en sonunda başını eğerek saygıyla.
Bu Astaroth'un kanını içmesi sayesindeydi tamamen. Onun çocuklarına ulaşabilecek güçteydi. Sadece bir yudumun yaptıkları sayesinde bu kadar büyük bir güce kavuşmuştu.
Başını çevirip Rebekah ve Blake'e baktı. "Bu savaş artık sadece ikimizin arasında" dedi en sonunda. "Ne yazık ki sizler ikimizin arasında kaldınız ve benim zayıflığımsınız"
Onun deyimiyle kusuruydu. Bütün kusurları da buradakiler ve burada olmayanlardı. Derin bir nefes alıp verdi. Safkanlar, soylular ve köleler hepsi onun kusurlarıydı. Her birini elbette ki koruyamazdı dünyanın her yerinde çok fazla vardı ama yanında olanların hepsini koruyabilirdi.
"Bir planınız var mı, prenses?" diye sordu Ian. Sessizlik uzadıkça daha da rahatsız olmaya başlamıştı.
Anna Maria, başını çevirip ona baktı. "Aslında var" dedi en sonunda. "Hem de size oldukça iş düşüyor, Lord Maitland" dedi neşeli bir şekilde. "Sizin yeteneklerinizden yararlanmayı planlıyorum"
Ian şaşırmış gibi bir Benedict'e bir Diana'ya baktı. "A-a-an-anlayamadım" derken kekelemesine engel olamadı.
"Zamanı geri alınca değiştiremediğinizi söylemiştiniz" dedi genç kadın en sonunda. "Ancak ya değişmesini istemiyorsak. Sadece küçük bir ayrıntıya ihtiyacım var. Astaroth o zaman kanını içtiğimde çok fazla şaşırmıştı ancak bu yeterli değil."
Kimse onun ne dediğini anlamamış gibiydi. Ian, kafası karışmış bir şekilde bir süre ona baktı. "Yine de değiştiremezsiniz" dedi en sonunda. "Siz ya da ben bunu yapabilen tek kişi-"
"O bir iblis ve bende iblis kanına sahibim" diyerek sözünü kesti Anna Maria sert bir şekilde. Her ikisi de zamanın bağlayıcılığından muaf olmalıydı. En azından Anna Maria, Astaroth'un bundan bağımsız kalacağından emindi.
Ian, durumu anlamamıştı ancak eğer gerçekten bunu istiyorsa ve gücünün yeteceğine inanıyorsa o zaman yapabilecek bir şey yoktu. "Ne zamana döneceğiz?" diye sordu.
Anna Maria, bunun için gerçekten üzgündü aslında. Başını çevirip etrafına baktı. Her birine aynı şeyleri tekrar yaşatacağını düşünmek hiç hoşuna gitmiyordu ama bir gereklilik olduğunun da farkındaydı. Gözleri en sonunda Kourakin ailesine odaklandı.
"Lord Kourakin'in öldüğü zamana" dedi en sonunda. "Bunun için üzgünüm" dedi ama hala ondan almam gereken bir şey var."
Megan, korku dolu bir şekilde kocasının elini tuttu ve başını iki yana salladı. "Bunu yapmayın" dedi yalvararak. Başını çevirdi. Kral ve kraliçeye baktı. "Bunu bir ere daha yaşayamam lütfen"
"Bu gerçekten gerekli mi?" diye sordu Kathleen. Ağabeyinin bir kere ölümünü görmüştü. Bunu o da en az Megan kadar yapamazdı. "Lütfen, söylediğiniz şey çok ağır"
"Anna Maria başka bir yolu olmalı"
Ama yoktu. Onun kanını içtiği tek an o andı. Astaroth'da hala anlamadığı bir şeyler vardı. Bu savaşın içinde çok fazla gizem vardı. Astaroth, onun kanını içtiğinde kızmıştı. Ancak bu zamana kadar kendini ondan sakınmakla hiç uğraşmamıştı. Bütün yakın temasları onun üzerinden olmuştu. Bir şeyler yanlıştı. Astaroth'un onu öldürmemesinin tek nedeni eğlendiği için olamazdı.
Hayır, bunca zamandır onu yemekten bahsetmişti. Anna Maria, onun hiç buna yanaştığını görmemişti. Ne kanına ne de ruhuna. Buna karşılık ne kadar aç gözlü olduğunu görmüştü. O insanların yarısı onu çoktan doyururdu bir süre için. Ancak umursamıyordu.
"Endişelenmeyin" dedi en sonunda gözlerini camdan dışarı dikti. Daha önce görmediği kadar parlak renkleri görebiliyordu resmen. "Onu bir kere dirilttim. Bir kere daha yapabilirim."
Bu hissin ne olduğunu bilmiyordu ama öğrenecekti ve sonunda da Astaroth'un geri dönmekten başka bir şansı olmayacaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LANETLİ EVLİLİKLER FİNAL KİTABI- LANETLİ CADI
Fantasy. Boynuzları ve uzun dişleri, parlak simsiyah teni ve kıpkırmızı gözleriyle gerçekte olduğu iblis orada duruyordu. Tıpkı ilk gördüğü zamanki gibiydi. "Bu insan maskesini takmayı seviyor musun?" diye sordu en sonunda. Elini bir kere daha erkeğin önün...