2.Bölüm

55 7 5
                                    

~

"Yeryüzünde yalnız benim serseri,
Yeryüzünde yalnız ben derbederim.
Herkesin dünyada varsa bir yeri,
Ben de bütün dünya benimdir derim.”

'Necip Fazıl Kısakürek' 

~

Aradan 1 saat geçmişti. Adını bilmediğim kişi önden gidiyordu ben ise kucağımdaki kız ile onun hafif arkasında çaprazından ilerliyordum.

Şuana kadar hiçbir şey konuşmamıştık ve bu sessizlik beni oldukça fazla rahatsız ediyordu.

" Kıza halkımdan biri demiştin bu kraliyetten biri olduğun anlamına mı geliyor?" Dedim çaprazımda yürüyen kişiye hitafen. Bir süre bana cevap vermesini bekledim ancak hiçbir cevap gelmemişti. Pekala öyle olduğunu varsayıyordum. Eğer kraliyetten biri ise bu ya Vitorja krallığının tek varisi olan oğlu oluyordu ya da orada yaşayan bir dük'ün oğlu?

Gerçekten çok rahat konuşuyordum. Yanımda yürüyen kişi bir Prens olabilirdi, onunla çok gevşek konuşuyordum.

Bakışlarım tekrar bana arkası dönük olan adama kaydı. Yüzüne kadar her yerini saklıyordu. Vitorja krallığı hakkında pek bilgim yoktu çünkü yıllarca dışarıya olan iletişimim kesilmişti.

Sevgili babacım Kral Exile yüzünden. Beni yıllarca saraydaki bir odada kilitli tutmuştu. Bu kadar şeyi bilmem bile benden iki yaş küçük kız kardeşimden öğrenmiş olmamdı. Sahi o nasıldı?

Onu krallıktan sürgün edilip bu ormana atıldığımdan beri hiç görmemiştim. Kesinlikle onu özlemiştim.

Üzerimde hissettiğim bakışlar ile yerde olan kafamı kaldırıp önümde yürüyen kişiye baktım. Gözlerimiz kesişince bir kaç saniye kırmızı gözlerine baktım.

" Neden bana bakıyorsun?" Dedim soğuk bir sesle. O ise kafasını tekrar önüne çevirip konuştu.

" Derin düşüncelere dalmış gibiydin." Dedi soğuk sesiyle. Görmese bile kafamı salladıyıp onu onayladım. Ben her zaman derin düşüncelere dalardım özellikle geceleri gökyüzünü izlerken fakat bunu ona söylemek gibi bir niyetim yoktu. Bu yüzden hala merak etmiş olduğum soruyu yönelttim.

" Prens falan mısın?" Dedim ardından ekledim." Ya da bir Dük'ün oğlu?" Dedim sakince. Fakat cevap vermemişti.

" Merak etme seni yemeyeceğim." Dedim hafif bir sinirle. Neden cevap vermemek için bu kadar ısrarcıydı?

" Sinir bozucusun." Dedim sessizce.

" Çok konuşuyorsun yaratık." Dedi bu dediğim şey üzerine. Hayır, ben çok konuşkan biri değildim sadece merak ettiğim şeylerin cevabını almadan susmazdım.

"Öyle deme en çok sen konuşuyorsun(!)" Dedim iğneleyerek. Cevap vermeyince derin bir nefes alıp bir adım atmıştım ki önümden hızla bir bıçak geçip yanımdaki ağaça saplandı. Ben bu âni saldırı ile duraksarken onun umursamayıp yürüdüğünü gördüm.

" Bu da ne demek!" Diye bağırdım ancak beni hala umursamıyordu. Bunun üzerine ağaçtaki bıçağı alıp hızla ona fırlattım. Bıçak onun yanak hizasından geçip pelerini hafif yırtarken bıçak yere düşüp toprağa saplandı.

Artık durabilmişti.

Yavaşça eli yanağında arkasına döndü. Yine o kırmızı gözünü gördüm, sadece birini ve bana  oldukça kötü bakıyordu.

Yanağındaki elini yavaşça çektiğinde bıçağın yanağını da çizip geçtiğini kanayan yanağından anladım.

" Canına mı susadın?" Dedi sert bir şekilde.

KARANLIĞIN RUHUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin