~"Aaron Vitorja?"
Fısıldayışım Aaron'a ulaştığında dudağının kenarının hafifte olsa kıvrıldığını gördüm. Kaşlarım çatık bir şekilde sırtımı ovaladım. Fazlasıyla sert düşmüştüm. Sinirle burnumdan solarken bana doğru bir el uzatıldı. Aaron elini bana uzatıp tutmamı bekliyordu. Kaşlarımı daha da çatıp eline sertçe vurup tutmayı reddettim. Kendi başıma ayağa kalkıp Aaron'ın karşısına dikildim.
Neredeyse eşitlenen boylarımız ile onu inceledim. Giydiği siyah zırh onu olduğundan daha yapılı göstermişti. Dağınık saçları hafif alnına dökülmüştü. Sırtındaki yay, ok ve kılıfında olan kılıcı ise sanki ava gidiyormuş görüntüsü veriyordu.
Hâlâ onu incelerken dudaklarımı araladım.
" Küçük şeyler size sıkıcı geldiği için daha büyük bir şey avlamaya mı gidiyordunuz, Prens Aaron?" Alayla söylediklerim ile bakışlarımı gözlerine çıkardım. O da beni inceliyormuş olacak ki o da beni süzerek konuştu. " Büyük bir şey demekten kastınız nedir?" Sorusu biter bitmez gözlerimiz kesiştiğinde, gözlerinin kan kırmızısına dönüşmesi bir oldu.
" Bir yaratık gibi?" Aaron bir süre bana bakıp dudaklarını araladı. " Burada ne işiniz var?" Dedi konuyu değiştirerek. Gözlerimi kısıp kollarımı göğsüme bağladım ve arkamdaki ağaca sırtımı yasladım. "Soruya soruyla karşılık verilmez, Prens Aaron." Dedim. Konuyu değiştirmesini umursamıyordum. Eğer bu ormanın sınırları içindeyse soru sorma hakkı bendeydi.
Ben soracaktım o cevap verecekti.
Aaron'ın tek kaşı havalanırken o da benim gibi kollarını göğsünde birleştirdi. Giydiği zırh yüzünden kasları belirginleşmişti. " Sizin de dediğiniz gibi avlanmaya gidiyordum..." Sonuna bir şey eklemek ister gibi durdu." Andrea." Soğuk bir sesle ismi söylediğimde aydınlanmış gibi kafasını salladı." Evet, Andrea." Dedi. Gözlerimi devirmemek için kendimi zor tutmuştum.
Beni tanıyordu ama ismimi bile bilmiyordu!
"Siz?" Israrla sormaya devam ediyordu." Doğa yürüyüşü yapıyordum." Bir elimi sanki saçımı düzeltiyormuş için saçıma götürdüm. Oradaki hançeri yoklarken nefesimi dışarı verdim.
" Prenses Keitha kendi topraklarınıza döneceğinizi söylemişti. Ancak gördüğüme göre siz hala Cxhleyt topraklarındasınız." Aaron şüpheyle bana bakmaya başladığında alt dudağımı dişledim. İşte buna söyleyecek bir şeyim yoktu. Aaron bana doğru bir adım attığında dikkatle ona baktım. Yapacağı âni saldırılara karşı kendimi hazırladım.
" Burada bulunmanızın nedeni nedir, Andrea?" Aramızda iki adımlık mesafe kalmıştı. Kafamda dönen çarklardan bir cevap arıyordum. Sonunda bir çarktan işe yarar bir cevap bulduğumda dudağımın kenarı kıvrıldı. " Bu ormanı biliyorsunuz Prens Aaron." Dedim ve ekledim." Bana bahsettiğiniz yaratığı merak ettim. Bu yüzden buradayım, onu görmek istiyorum." Dedim. Aaron bir süre yüzüme baktı. Sanki bana bahsettiği zamanı hatırlamaya çalışıyor gibiydi. Bir süre sonra kafasıyla beni onayladı.
" Onu görmek isteyecek kadar cesaretiniz var yani?" Hafif alaycılıkla söyledikleri beni güldürürdü." Benim cesarete ihtiyacım yok, Prens Aaron." Hafif bir gülümseme ile söylemiştim. Ona doğru bir adım atıp aramızdaki mesafeyi bir adıma indirdim. Kan kırmızısı gözlere daha iyi bakmak için kafamı hafif kaldırdım.
" Eğer içimde kendime olan inancım varsa, cesaret benim için bir hiçtir." Bütün kelimeleri vurgulayarak, sert bir şekilde fısıldamıştım. Aaron cümlem biter bitmez hafif yüzüme eğildi." Eğer içindeki inancı cesaret ile bilersen, herkesin yaklaşmaktan korktuğu bir silaha dönüşür." Dedi ve ekledi."Bunu bir düşünmelisin." Benim gibi fısıldadığında soğuk nefesi yüzümü okşamıştı. Bu adamın her şeyi soğuktu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARANLIĞIN RUHU
FantasyBazı gerçekler vardır, insanın canını yakacak. Bazı gerçekler vardır, insanın kurtuluşu olacak. Bu iki gerçekleri tatmak ise bir hayata bedeldir. Ben bunları bile bile bir hayatı feda etmeyi seçmiş, geleceğimi sonsuza kadar karanlığa boğmuştum. Kara...