~
"Işığı yaymanın iki yolu vardır; Ya ışık olursun ya da onu yansıtan ayna."'Edith Wharton'
~
At arabası kasabanın sakin bir dükkanın önünde durdu. Duran at arabasıyla düşüncelerim bir toz bulutu gibi dağılmıştı. Olduğum yerde esneyip kendime gelmeye çalıştım. O sırada at arabasının kapısı aralandı. Bakışlarım kapıya kaydığında gördüğüm kişiyi tahmin edemezdiniz. Kapının yanında elini uzatmış bir şekilde bekliyordu. Bir süre ayağa kalkmadığım da yerdeki bakışlarını bana çevirdi.
" İnmeyi düşünmüyor musun? "
Kaşlarımı çatıp yavaşça ayağa kaktım. Kapının önüne gelince uzattığı eli tutmaya tenezzül etmeden bir basamak indim ve ona doğru eğildim. Tepki vermeden beni incelediğin de dudaklarımı araladım. "O çok değerli Prens Aaron sana bir detayı söylemeyi unutmuş sanırım." Diyerek bir basamak daha inerek yere adımımı attım." Yoksa nişanlısıyla bu tavırla konuşmana göz yumacağını pek sanmıyorum, şövalye Hadrian."
Hadrian'nın yüzü ciddiyete büründüğün de aramızdaki yakınlığı bozup vitrini gösterişli elbiselerle dolu olan dükkana adımladım. Üzerimdeki deriden yapılma giysilerle içeriye girdim. İçeride bu zamanın en popüler müziği çalıyor olmalıydı ki, buranın görevlisi olduğunu düşündüğüm kadın kendini kaptırmış gibi gözüyordu. Kısık bir sesle müziğe eşlik ediyor bir yandan da önündeki elbiseye hayran hayran bakıyordu.
İçeride ki varlığımı anlaması adına boğazımı temizledim. Kadın anında arkasını döndüğünde kollarını beline sabitlenmiş bir adet beni görmüştü. Hızla yüzüne bir gülümseme takındığında yanıma adımladı. "Buyurun efendim. Nasıl bir şeyler istemiştiniz?" Bu sözleri söylerken beni süzmüştü ve büyük ihtimalle de kim olduğumu anlamaya çalışmıştı.
"Dürüst olmak gerekirse Swamp Krallığında gerçekleşecek düğüne katılacağım. Bu yüzden bana uygun bir elbise bulabilir miyiz?" Kadın söylediklerim ile genişçe gülümsedi. "Efendim bulmak ne kelime, aklınızda bir şeyler varsa elbiseyi sizin için yapabiliriz de." Kadının söyledikleri ile gözlerimi içerideki elbiseler de gezdirdim. Elbise yaptırmaya gerek yoktu. Böyle bir gün için ziyan olmasını istemiyordum.
"Kırmızı ve biraz da sade bir elbise olması yeterli olacaktır. Elinizde böyle bir elbise var mı?" Kadın hızla başıyla onaylayıp elbiselerin olduğu bölüme adımlıyordu ki arkamdan gelen ses onu, hatta beni bile durdurmuştu. "Nişanlım için özel bir elbise istiyorum." Bu sert ve emin ses tam da yanımda durmuştu. Belimde sıcak bir el hissettiğimde kaşlarım sonuna kadar çatıldı ve hızla yanımdakine döndüm.
"Aaron?" Anlamazca ona baktığımda az önceki kadın şaşkın yüzüyle hızla bize adımladı. "Pren Aaron, az önce nişanlım mı dediniz?" Kadın kadar bende şaşkındım. Ayrıca bunun burada ne işi vardı? "Evet, bir sorun mu var?" Aaron'ın tek kaşını kaldırıp sorduğu soru ile kadın masumca gülümsedi.
"Yanlış anlamayın Prens Aaron, sadece biraz şaşırdım. Ben en iyisi elbise için gerekenleri getireyim." Kadın telaşla uzaklaşmaya başladığın da Aaron'dan biraz uzaklaştım. "Bu kadar sert olma kadın sadece şaşırdı." Demem ile Aaron'ın koyu kırmızı gözleri bana döndü. "Şaşıracak bir şey yok." Cümlesi ile belimdeki elini çekip etrafa bakınmaya başladı.
"Çok merak ediyorum da benden önce kaç tane nişanlın oldu?" Sorum ile Aaron'ın dükkanı inceleyen bakışları durmuştu.
"Olmadı."
"Belki de bundan dolayı şaşırmış olabilir mi?" Bir soru değil de bir cevapmış gibi cevapladığım da kadın elindeki malzemeler ve arkasındaki bir kaç genç kız ile geri geldi. "Kırmızı bir elbise istemiştiniz dimi?" Diye sorduğunda kafamla onayladım. Ancak yeni bir elbise yapmalarına gerek yoktu. "Lütfen bu tarafa gelin Leydim." Kadının çağırması ile dükkanın arka tarafında kalan yüksek alana adımladım. Aaron'da arkamdan geliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARANLIĞIN RUHU
FantasyBazı gerçekler vardır, insanın canını yakacak. Bazı gerçekler vardır, insanın kurtuluşu olacak. Bu iki gerçekleri tatmak ise bir hayata bedeldir. Ben bunları bile bile bir hayatı feda etmeyi seçmiş, geleceğimi sonsuza kadar karanlığa boğmuştum. Kara...