~
"Bir insanın sevilmesi için kendini göstermemesi gerekir; yüzünü gösterdi mi sevgi ortadan silinir."
'Fyodor Mihailoviç Dostoyevski'
~
Aradan yarım saat geçti prenses Keitha önde atı tutarak ben ise onun arkasından ilerliyordum. Daha önce prenses Keitha ismini hiçbir yerde duymamıştım. Bu yüzden onun hakkında merak ettiğim şeyler vardı.
" Biliyor musun Andrea buraları çok seveceksin. Buraya dün geldim ve o kadar kısa sürede alıştım ki, buranın mükemmel bir havası var." Dedi prenses Keitha ormanın derinliklerine bakarken.
" Daha önce buralarda değil miydiniz Prenses Keitha?" Dedim merak ettiğim şeyleri sorarken. Prenses Keitha bu sorumun üstüne durdu ve benim yanına gelmemi bekledi.
" Bak Andrea yalnızken saygılı konuşmana gerek yok bana ismim ile hitap et olur mu?" Dedi bana dönerek.
"Peki pren- Keitha" Dedim. Bunun üzerine Keitha bana kocaman bir gülümseme bahşetti ve yürümeye başladı.
" Ben daha küçükken babam beni, bize ait olan zümrüt saraya gönderdi. Bu yaşıma kadar orada büyüdüm ama âni bir karar ile babam beni buraya çağırdı. Dün akşam suları saraya ilk adımımı attım." Dedi Keitha. Kaşlarım çatılırken neden âni bir karar ile buraya gelmişti diye düşündüm.
"Buraları yabancılamış olmalısınız." Dedim. Keitha kafasını sallarken karşımıza iki tane şövalye çıktı. Şövalyeler ilk önce Keithaya sonra bana baktılar ve bende takılı kaldılar. Keitha istifini bozmadan atı ile birlikte şövalyelerin arasından geçip giderken ben geçeceğim sırada önüm iki kılıç ile kapatılmıştı.
" Kim olduğunuzu söylemediğiniz sürece geçmenize izin veremeyiz. Bize adınızı söyleyin." Dedi şövalyelerden biri. Ben bir duraklama yaşarken Keitha arkasını döndü ve şövalyelere ithafen konuştu.
" Misafirime bu şekilde davranamazsınız! Derhal kılıçlarınızı indirin." Diye hafif bağırarak konuştu Keitha. Kılıçlar anında inerken şövalyelerin sesi yükseldi.
" Bizi bağışlayın prenses Keitha, duvarların oraya kadar size eşlik edeceğiz." Dedi. Ardından bizim ile birlikte krallığın duvarlarına kadar geldiler.
Ortaya serilen haşmetli ve oldukça büyük olan kapı aralandı ve Keitha ile ben krallığa adımımızı attık.
İçeri girer girmez oradan oraya koşuşturan kasaba halkı dikkatimi çekmişti. Her çeşit insan vardı. Kimisi ortada ilerleyen prenses Keithayı görünce şaşırıyor ve saygıyla eğiliyorlardı kimisi ise o koşuşturmacada kimseyi görmüyordu bile.
" Bu koşuşturma da ne için Keitha?" Dedim Keithaya yaklaşarak." Vitorja krallığının tek varisi olan Aaron Vitorja'nın doğum günü içindir bu koşuşturma." Dedi Keitha ardından ekledi.
" Büyük bir kutlama hazırlanıyor ve çok sayıda krallıktan insanlar gelecek." Dedi sarayın kapılarına gelirken. Demek Vitorja krallığının tek varisi Aaron'un doğum günü vardı. Bu benim için bir fırsat mıydı? Ormanda bana kılıç çeken kişinin kim olduğunu bulabilirdim.
Sarayın demir kapısına geldiğimizde kapı, yavaş yavaş aralandı ardından tamamen açıldı. Keitha önden yürümeye başladığında önümüzdeki büyük ve kan kırmızısı olan saraya değilde arka tarafta bulunan, diğerine nazaran biraz küçük olan ve altın sarısı saraya doğru adımladı.
Sarayın bahçesi oldukça genişti ve her çeşit çiçek vardı. Normalde olması gereken bir saraydı ancak buranın insanları özellikle de kral ve kraliçeyi tanımıyordum. Buraya gelmekte hata mı yapmıştım?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARANLIĞIN RUHU
FantasíaBazı gerçekler vardır, insanın canını yakacak. Bazı gerçekler vardır, insanın kurtuluşu olacak. Bu iki gerçekleri tatmak ise bir hayata bedeldir. Ben bunları bile bile bir hayatı feda etmeyi seçmiş, geleceğimi sonsuza kadar karanlığa boğmuştum. Kara...