İyi okumalar...
"Bu dersi kendi isteğinizle seçtiniz. O nedenle yok ben yapamam diyecekseniz bir sonraki hafta ders ekleme bırakma haftası. Gönül rahatlığıyla bırakabilirsiniz. Bu seferlik, bırakmayı düşünen arkadaşları da zorlamayacak bir etkinlik yapacağız." Jimin kalemi elinde bir kez çevirdi. "Bildiğiniz gibi beden dilini anlamak için karşınızda birinin olması gerekir. Karşınızdakinin beden dilini ölçerek iletişiminizin iyi ya da kötüye gittiğini çözebilirsiniz. Bunun için sizden ikili gruplar olmanızı..." Amfi kapısı açıldığında kadın oraya dönmüş, yaklaşık 50 kişilik sınıfın da dikkatini çekmişti. "Gel bakalım. Biraz geciktin ama."
"Hocam vardiyam biraz uzadı, üzgünüm."
Jimin tanıdık ses tonunu duyana dek telefonuyla oynuyordu. Başını aniden kaldırdı. Keskin yüzlü, esmer çocuğu o günden sonra hiç görmemişti. Düşük omuzları, yorgun görüntüsü ve elinden sallanan çantasıyla mahcup bir yüz ifadesi barındırıyordu çocuk. Bayan Choi onu tanıyor olmalıydı, yüzünde samimi bir gülümsemeyle kampüsün kafelerinden birinde çalışan çocuğa koltukları gösterdi.
"Geç Taehyung. Biz de yeni başlamıştık. Çalışan bir öğrenci olmak zor, bilirim." Sözlerinde samimiydi. Onu sevmeyen bir öğrenci yoktu ve kadın herkese büyük yardım isteğiyle yaklaşırdı. Taehyung'a gerçekten anlayış gösterdiği belliydi.
Amfideki yukarı çıkan iki koridordan Jimin'e yakın olana ilerledi çocuk. Onunla göz göze geldiğinde artık çok geçti, öndeki sıralar oldukça dolu ve Jimin'den arkada kalan sıralar da alabildiğine boştu. Kendisini tanıyan hocanın bakışları üzerindeyken arkaya oturmasının sorgulanacağını biliyordu. Bu yüzden onunla arasına tam iki sandalye boşluk bıraktı ve oturdu.
"Hey." Jimin'in selam barındırdığını düşündüğü hitabını duymazdan geldi. Bu sırada hoca konuşmaya devam etmişti.
"Evet, arkadaşlar hepimiz yerleştiysek devam edelim. İkili gruplara ayrılalım demiştim. Ardından karşınızdaki kişiyle iletişime geçeceksiniz. Sorular sorabilirsiniz ya da bir şeyler anlatabilirsiniz. Bir şekilde iletişim kurmanızı ve bu iletişimde karşınızdakinin beden diline dikkat etmenizi isteyeceğim. Bu size insanların genel tepkisi hakkında bir fikir verecek. Onları rahatlatıyor musunuz yoksa geriyor musunuz, konuşma tarzınızda neleri değiştirebilirsiniz gibi soruların yanıtını bulursunuz belki de. Biraz gürültülü bir etkinlik olacak, bu yüzden sizden ricam karşınızdakiyle mesafenizi göz önünde bulundurarak konuşun ki herkes karşısındakini rahatça duyabilsin. Başlayalım."
Taehyung biriyle eşleşebilmek için etrafına bakınırken kolunda hissettiği temasla irkildi. Sınıfta tanıdık birkaç yüz vardı zaten, kalkıp onlardan birinin yanına ilerlese hoca sorun etmezdi. Ancak kolundaki dokunuş bir tutunmaya döndü ve Taehyung bakışlarını ona çevirmek zorunda kaldı.
"Bir sorun mu var?" Jimin başını sıraya yaslamış, masum bir yüzle ona bakıyordu. Afalladı onun bu haliyle.
"Eş olalım mı? Sınıfta senden başka kimseyi tanımıyorum." İtiraz edecekti, açıkçası kafedeki tavrı ona çekiciden çok itici gelmişti ama bir kez daha dudaklarını araladı diğeri. "Konuşmak zorunda değiliz. İletişim yalnızca sözcüklerle kurulmuyor."
"Konuşmayacaksak ne yapacağız?" Pekala, kabullenmişti işte. Bedenini iki sıra ötesindeki çocuğa çevirdi. Jimin mesafeden rahatsız olmuş gibi bir sıra yaklaşmıştı ona.
"Birbirimize bakacağız." dedi omuz silkerken. "Gözlerle iletişim kurmak diye bir kavram var sonuçta. Hoca sorarsa da bunu ortaya atarız. Lütfen, zaten yorgun görünüyorsun. Gerçekten insanlarla konuşmak istiyor musun ki?" Haklıydı. Yorgundu, kafe bu sabah haddinden fazla kalabalıktı ve şimdi yapmak istediği tek şey uyumaktı. Yarım sıra kadar kaydı, böylece aralarındaki mesafe 20 cm'e inmişti.
"Konuşmayacaksın ama." diye yeniledi Jimin'in teklifini. Çocuk başıyla onaylayıp yanağını eline yasladı. Göz temaslarını bozmamıştı. Taehyung çenesini kastı.
Kafedeki tavrından sonra ona gerçekten de çok iyi bir matcha latte hazırlamış, Jimin'in beğenmemiş taklidi bile yapamamasına neden olmuştu. Büyük bir keyifle bitirmişti Jimin içeceğini. Giderken de Taehyung'a laf atmayı ihmal etmemişti.
"Kırıcı mıyım gerçekten?" Sessiz kalacaklarını biliyordu ama aklına gelen anıyla dudaklarını aralamadan duramamıştı.
"Ne?" Jimin'se onun aksine ilk karşılaşmalarını düşünmüyordu. Tek odağı esmer tenlinin kusursuza çok yakın yüzüydü.
"O gün," dedi Taehyung. "Giderken kırıcı olduğumu söyledin. Gerçekten kırıldın mı?" Onun neyden bahsettiğini anladığında gülümsedi Jimin.
"Belki. Biraz." diye itiraf etti. "Benimle zaman geçirmemek için o kadar iyi bir kahve hazırladığına inanamıyorum." Taehyung omuz silkti.
"Kabul etmelisin, biraz ukala davranmıştın." Jimin'in kaşları havalandı.
"Ben mi? Asıl siparişe karar veremedim diye beni tersleyen sendin. Herkes ne istediğini anında bilmek zorunda mı?" Bu soru Taehyung'u gülümsetti.
"Haklısın, bazen insanlar hayattan ne istediğini bile bilmiyor." Basit bir içecek seçiminden hayat seçimlerine ne ara geçtiklerini Jimin de anlamamıştı ancak bozuntuya vermedi. Boştaki elini sıranın üzerinden ona doğru ilerletti biraz.
"Hangi bölümdesin?" Suskunluklarını koruma fikri bariz bir şekilde rafa kaldırılmıştı. Taehyung da onun gibi yüzünü eline yaslayıp konuşmaya başladı.
"Uluslararası işletmedeyim. Sen?" Diğeri önündeki kitabı hafifçe kaldırdı. İstatistik kitabı Taehyung'a çok uzak gelmiyordu.
"Ekonomi." diye homurdandı. Kitabı sertçe yerine bırakışı olmak istediği yerde bulunmadığını açıkça göstermişti.
"Ama?" diye sordu Taehyung. Jimin anlamamış bir yüzle ona bakmıştı. "Olmak istediğin ne?"
"Pekala, bu derin konuşmalar için yeterince iyi tanışmıyoruz gözlük." O lakap yeniden geldiğinde Taehyung da onun havalı çocuk imajına yeniden büründüğünü fark etti.
"Biraz daha," Doğru kelimeyi bulmak için duraksadı. "Az burnu havada olamaz mısın?"
"Benim mi burnum havada? Sen kendini hiç görmüyorsun sanırım." Esmer olanın kaşları çatıldı. O susarken Jimin konuşmayı sürdürdü. "Ne bu herkes aptal bir ben akıllıyım havaları? Alt tarafı bir şey içelim dedim ve resmen içmemek için bin takla attın. Yetmezmiş gibi hala beni küçümsüyorsun."
"Seni ne zaman küçümsedim? Basit bir olayı fazla büyütmüyor musun sence de?" Sözlerin muhatabı bu sefer güldüğünde bu sinirdendi.
"Ben mi büyütüyorum? Hadi ama, benimle bir kahve içmekle çükün düşecekmiş gibi davranıyordun." Sesi kısıktı, çevreden bir bakış yemediklerine bakılırsa kimse onları duymamıştı. Duyulmamak iyiydi. Ama bu Taehyung'un abartılı mimiklerini engellemedi.
"Ukalanın tekiyle neden kahve içeyim? Baktığın herkesi elde edebileceğini sanan birisin sadece." Jimin onun kolunu tuttu.
"Taehyung, beni tanıyor musun?" İçten ve net bir soruydu. Altında bir anlam aramadan doğru yanıtı verdi diğeri.
"Tanımıyorum, seni kafeye gelmenden önce hiç görmedim bile." Başını hafifçe yana eğdi çocuk.
"Beni tanımıyorsun ve böyle biri olduğumdan eminsin yani. Mükemmel. İnsanların zekasını yargılamadan önce kendi beynine baksan iyi olur sanki, hm?" Saatine bir bakış attı ayaklanırken.
"Nereye gidiyorsun?" Taehyung onun gömleğinin eteğini kavradığında Jimin bu hareketi sorguladı. Az önce bir ton yargıda bulunmamış gibi nasıl ona tutunabilirdi?
"Ders bitti Taehyungssi." dedi Jimin toparlanan öğrencileri gösterirken. "Ama sen beni yargılamaya o kadar odaklandın ki bunu bile fark etmedin. Sana iyi günler dilerim." Çıkışa yöneldi.
"Jimin." Adının onun ağzından çıkışı şaşırttığında olduğu yerde arkasını döndü. "Müsaitsen," diye girdiği lafı diğeri bölmüştü.
"Yarın vardiyan yine böyle mi?" Taehyung başıyla onu hızlı hızlı onaylayıp sorusunu sormaya yeniden girişecekti ki Jimin tekrar konuştu. "O zaman yarın vardiya bitişinde kafeye gelirim. Şimdi git dinlen gözlük. Bok gibi yorgun görünüyorsun."
Bu hikayeyi yazmak beni nedense rahatlatıyor.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Azad ~ Vmin
Fanfiction"Beni bıraksaydın her şey daha kolay olacaktı." "Kendimi bırakmak seni bırakmaktan daha kolaydı."