İyi okumalar...
"Nayeon iyi, toparlayacak. Hongseok da hastanede. Endişe edecek bir şey yok yani. Sen kendini düşün, tamam mı?" Arkadaşının sesi güven vericiydi. Buna rağmen korku duyuyordu Jimin.
"Nasıl kendimi düşüneyim Bin? Gözümüzün önünde herifi bıçakladı." dedi sesinin titremesini durduramazken. Hala o görüntüyü net bir şekilde görüyordu sanki. "Sen nasıl bu kadar rahat olabiliyorsun ya? Ne bu kendinden emin tavrın?" Onun neye güvendiğini duymayı merakla bekliyordu. Changbin derin bir nefes verdi telefona.
"Biliyorum çünkü bir şey olmayacağını. Kendi suçunun ortaya dökülmesine yanaşır mı sence? Nayeon'u ihbar ettiği an ensesindeyim, o da bunun farkında." Doğru anladığından emin olmak için tereddütle sordu. Bir türlü ikna olamıyordu.
"Hiçbir şey yapamayacak yani, Nayeon güvende. Öyle mi?" Changbin cevap verdiğinde sesinden sırıttığı anlaşılıyordu.
"Kendisini Sana'nın evine bıraktım Jimin. Umarım bu biraz da olsa içini rahatlatır. Bas git, tripli sevgiline dön artık." Bu konuşulmuş bir konu olmadığı halde Changbin'in nereden anladığını düşünemedi. Homurdanırken salonda oturan bedene takıldı gözleri bir an.
"O konuyu karıştırma şimdi." Ardından bir anda çıkışmıştı arkadaşına. "Ya sanane benim ne yaptığımdan? Ben sana akıl veriyor muyum?" Changbin'in ne kadar hazırcevap olduğunu bazen unutuyordu.
"Azami miktarda veriyorsun evet. O yüzden ben de kendimde bu yüzü buluyorum. Git barış artık, dönüş yolunda arabayı buzhaneye çevirdiniz resmen ikiniz."
Söylemeseler de bunu yansıtmış olmaları can sıkıcıydı. Koşarak Changbin'in geldiği arabaya atlamışlar, çocuk Nayeon'u öne oturttuğu için ikisi arkaya binmek zorunda kalmışlardı. Birbirlerine bakmayı reddettiklerini çocuk dikiz aynasından görmüş olmalıydı. Ayrıca ikisi de Changbin aracı geri geri park ederken arka koltuğun iki ayrı ucunda oturuyorlardı. Arabadaki sessizliğin yoğunluğu hakkında düşününce de yalnızca yaşanan durumun gerginliğinden değil, aynı zamanda ikisi arasındaki duvardan kaynaklandığı anlaşılabiliyordu.
"Benim barışacak bir şeyim yok Changbin. Ortada bir suçlu varsa o ben değilim." Sevgilisinin tamamen suçlu olduğunu düşünüyor değildi ancak ağzından çıkan laf yüzünden öyle demiş gibi görünüyordu şimdi.
"Taehyung'u arkadaşını korumak istediği için suçluyorsun yani, öyle mi? O zaman beni de suçluyor olmalısın mekana adamlarımla gelmediğim için. Sonuçta en azından Namjoon'la Hoseok'u getirebilirdim ama onlara gerek olmadığını söyledim." Ondan bu tarz bir yanıt bekliyordu elbette ama Changbin bilmeliydi ki Jimin de bazen en az onun kadar hazırcevap olabiliyordu.
"Aynı şey değil. Sen geldiğinde hepimiz oradaydık, ayrıca senin bir ismin var. Herifler seni tanıyor." Hattın Changbin tarafından alaycı bir gülüş duyuldu.
"Onu da seni yarıştan kaçırmasıyla tanıdıklarını sanıyordum. Hatırlatırım, o kadar adama biz yetişene kadar tek başına daldı çocuk." Bu konuşma onu gitgide sinirlendirecek ve sabrını sınayacaktı muhtemelen. Bu yüzden onun bu tavrını bir bıçak gibi kesiverdi.
"Ne bu şimdi ya? Benden habersiz kanka mı oldunuz Taehyung'la? Yeni en yakın arkadaşın o mu artık? Niye savunuyorsun bu kadar?" Changbin'in şu an ne olursa olsun onu savunması gerekirdi. Arkadaşlıkları sorgusuz sualsiz savunmadan hata göstermeye ne zaman dönmüştü bilmiyordu. Öfkesine hakim olamayan çocuğu duyunca yargılayan tonunu dizginlemeye karar verdi Changbin.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Azad ~ Vmin
Fanfiction"Beni bıraksaydın her şey daha kolay olacaktı." "Kendimi bırakmak seni bırakmaktan daha kolaydı."