İyi okumalar...
"Taehyung? Evde misin? Tae?" Yavaş adımlarla girdiği daireye sessizlik ve karanlık hakimdi. Taehyung'un oturan silüeti salondaki abajurun ipini çektiğinde loş ışığın altında belirginleşti. Jimin irkilip geriye bir adım atmıştı. "Neden ses vermiyorsun ya? Ödüm patladı." Dümdüz surat ifadesi yetersiz ışık yüzünden gölgeliydi.
"Gelmedin." dedi tek bir kelimeyle yetinirken. Kısa boylu hararetle açıklamaya girişti.
"Başıma neler geldi bilsen..." Ancak onun konuşmasını bölen yeniden soğuk ses tonu olmuştu.
"Gelmedin Jimin." Adının vurgulanmasını umursamadan yeniden açtı diğeri ağzını.
"Evet, gelemedim. Ama beni bir dinlesen..." İkinci kez, bu sefer biraz daha uzun bir cümleyle kesildi sözü.
"Seni bekledim ama gelmedin." Başını hafifçe yana eğdi. Yerinden milim kımıldamayan Taehyung'un aksine o oldukça hareketliydi.
"Taehyung, ben restorana gittim ama sen çoktan çıkmıştın." Taehyung gözlerini ondan çekti, duvarda bir noktaya dikti. Tekrar ona döndüğünde ifadesi hala kendini koruyordu.
"Saat kaç Jimin?" Ayaktaki beden hiç bakmadan mırıldandı ağzının içinde.
"Biliyorum, geç oldu ama..." Taehyung'un sesi biraz yükseldi, Jimin'in konuşmasıyla kıyaslansa şimdi bağırdığı bile söylenebilirdi.
"Saat kaç dedim Jimin." Kolundaki saate baktı Jimin. Analog saatin ekranındaki damlaları soğuktan titreyen parmaklarıyla sildi ve tam tepede üst üste duran biri uzun biri kısa iki çubuğa baktı.
"On iki." Taehyung duruşunu değiştirdi. Dirseklerini dizlerine yaslamış, bedenini hafifçe öne eğmişti. Bu haliyle bir öğretmen gibi görünüyordu.
"Akşam kaçta buluşacaktık biz?" Sözleştikleri saati yutkunarak dile getirdi diğeri.
"Yedide." Uzun boylu derin bir nefes aldı, aynı nefesi burnundan gürültülü bir şekilde verdiğinde onun ne kadar sinirli olduğunu sezebiliyordu sevgilisi.
"Seni tam dört saat bekledim Jimin." dedi dört parmağını havaya kaldırarak. "Dört saat. Ama saat on birde restoranı kapattıkları için eve gelmek zorunda kaldım." Jimin onun daha fazla söylenebileceğini bildiğinden araya girdi hızla.
"Açıklamama izin verir misin?" Elbette yaptığını savunmayacaktı ama başına gelen her şeyi anlatsa sevgilisi onu anlardı, bundan en ufak bir şüphesi yoktu. Taehyung'un dudakları aralandığında ihtimal vermediği şey suratına bir tokat gibi indi.
"Neyi açıklayacaksın ki? İşin mi uzadı? Hayır çünkü işe girdiğinden beri bir kere bile eve benden sonra gelmedin sen. Biz yemeğe çıkacağız diye kaç gecemi ikişer saatlik uykularla geçirdim. Her şeyi halledeyim de yapacak işim çıkmasın, yemekte bizi hiçbir şey bölmesin, güzel güzel geçirelim gecemizi diye. Ama sen ne yaptın? Jimin işten beşte çıkıyorsun, işyerine yarım saatlik mesafedeki restorana nasıl gelemedin ya? Bunca saat ne yapıyordun? Kiminleydin? Seni kaç kere aradım, biliyor musun sen? Ama yok, tüm bunlar senin neden umrunda olsun ki zaten?" Bir yokuştan aşağı inen freni patlamış kamyon misali suratına tüm öfkesini haykırmıştı ve şimdi Jimin ne düşünmesi gerektiğini bilmiyordu. Yüzü acı çeker gibi buruştu, kendini açıklamak için bu son fırsatıymış gibi hissediyordu.
"Beni bir kere olsun dinleyecek misin Taehyung? Bırak da ne olduğunu anlatayım, sonra yine sen karar ver benim bunu önemseyip önemsemediğime." dedi onun tüm cümlelerinden yalnızca son söylediğine takılırken. Taehyung tekrar arkasına yaslandı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Azad ~ Vmin
Fanfiction"Beni bıraksaydın her şey daha kolay olacaktı." "Kendimi bırakmak seni bırakmaktan daha kolaydı."