İyi okumalar...
"Taehyung? Alo? Duyuyor musun beni?" İrkilirken önünde sallanan kırmızı ojeli parmaklara baktı esmer çocuk. Kız kaşlarını kaldırmış, ondan bir yanıt bekliyordu.
"Ne? Ne oldu?" Nayeon elindeki kutuyu yeni başlayan garsona uzatıp masayı gösterdi. Ardından arkadaşını tezgah hizasının gerisine çekmişti.
"Neyin var senin? Sorun ne?" Onu geçiştirmek adına başını iki yana sallasa da kızı inandıramadı. "Taehyung, bir şeyin var işte belli. Sabahtan beri siparişleri unutuyorsun, para üstünü hesaplarken hata yapıyorsun. Ayrıca seni her müşteri çağırdığında dürtmek zorunda kalıyoruz. Ne derdin var böyle?"
"Bir şey yok Nayeon, darlama. Rahat bırak beni. İyiyim ben." Kolu çimdiklendiğinde yüzünü buruşturdu. Nayeon onun canını bir kez daha acıttı ve Taehyung sessiz kalmaya dayanamadı. "Ne yapıyorsun ya?"
"Seninki geldi." diye mırıldandı kız kulağına eğilip. Hızla bakışlarını kaldırdığında her zamanki masalarına yerleşen tanıdık dörtlüyü gördü. Kaşları çatıldı, ardından mutfağa geçmek için arkasını döndü. "Nereye gidiyorsun? Taehyung?"
Jimin duyduğu tanıdık isimle başını anında çevirse de yalnızca Nayeon'u görebilmişti. Kızın kolu mutfağa doğru uzanıyordu. Çocuğun orada olduğunu anlamak için dahi olmak gerekmezdi. Yumruğunu sıkarken masada konuşulan mevzuya çevirdi dikkatini. Arkadaşları ders çıkışından beri aynı konudan sıyrılamamışlardı.
"Ben onun hayatını kısıtlamıyorum abi, niye kısıtlayayım? Sadece doğru bulmuyorum isteğini." Hoseok Changbin'in yaklaşık beşinci kez aynı cümleyi farklı kalıplarla kurmasına gözlerini devirdi.
"Endişeleniyor olabilirsin de adam kendi istiyorsa ne yapacaksın? Bağlayacak mısın gitmesin diye?" Bilekleri kavranınca irkildi Jimin. Changbin onun bileğine kulaklığını sarmıştı.
"Aynen böyle bağlayacağım. Yeter ki gidemesin." Kaşlarını çatıp kulaklıktan kurtuldu arkadaşı. Bir top haline getirip Changbin'in yüzüne atmıştı.
"Bu devirde hala kablolu kulaklık kullanan bir sen kaldın, biliyorsun değil mi?" derken güldü Namjoon. Hoseok da onun gülüşüne eşlik ettiğinde düz suratını koruyan Jimin dikkatini çekmişti.
"Jiminie, sen ne yapmak istiyorsan ben destekliyorum. Yeter ki kendine dikkat et." Jimin ona bir gülümseme sunsa da bu güven verici değildi. Nayeon masalarına yaklaşırken Changbin oturuşunu dikleştirdi.
"Prenses, nasılsın?" Kız elindeki kalemi güler yüzünü bozmadan onun kafasına vurdu bir kez. Acımadığı halde abartarak başını tuttu çocuk. "Ah, şiddet görüyorum. Oysa sadece bir kahve isteyecektim."
"Ağlama." Diğer üçüne döndü kız. "Size ne getireyim? Americano?" Hoseok ve Namjoon da kahveyi onaylamışlardı. Ardından sessiz kalan çocuk sipariş için ağzını aralamıştı ki Nayeon onu durdurdu. "Bekle, senin siparişini ben almayacağım çünkü."
"Ne, kim?" diye kekeledi Jimin onun uzaklaşmasını izlerken. Eli havada asılı kalmıştı. Yaklaşık bir dakika sonra masaya kısa adımlarla biri yaklaştı. Taehyung eline tutuşturulduğu belli defter ve kalemle yüzünü gizliyordu. Kısık bir sesle konuştu.
"Ne alırsınız?"
Arkadaşları şaşkındı. Taehyung'un biricik sevgilisine böyle davranması onları afallatmıştı zira o geceki kavgalarını da bir daha hiç konuşmamış olmalarını da ikisinden başka kimse bilmiyordu. Jimin kendisine sorulan her soruyu geçiştiriyor, Taehyung da zaten asla ilişkisi hakkında konuşmadığı için sessizliği yargılanmıyordu. Bu koca bir haftanın sonunda birbirlerini ilk görüşleriydi. Daha çok Jimin'in Taehyung'u ilk görüşüydü çünkü ayaktaki çocuk gözünü elindeki defterden ayırmıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Azad ~ Vmin
Fanfiction"Beni bıraksaydın her şey daha kolay olacaktı." "Kendimi bırakmak seni bırakmaktan daha kolaydı."