30.Bölüm:
"So Far So Close"Hayatın en verimli terapilerinden biri acıyı paylaşmak değil miydi?
Hayat, acı ve sevincin zıtlığında yaşanan bir gelgitten başka bir şey değildi. Acılar paylaşılarak azalır, sevgi paylaşılarak çoğalırdı. Hayatın temelinde daima paylaşmak vardı. Cennet denilen yer, sevgimizi paylaşarak kurulabilecek en güzel yer değil miydi?
Hiç doğmadığı kadar güzel doğmuştu güneş o sabah. Gözlerini açtı Jungkook, yeni başlayan bahar sabahına. Yan tarafına döndü hemen heyecanla, yatağın kenarı boştu. Taehyung yanında yoktu. Mutfaktan gelen sesleri dinledi, keyifle gülümsedi. Dirseklerinden güç alarak doğruldu yatakta. Hafifçe gerindikten sonra kapının eşiğinden seslenen Ame'ye "Sana da günaydın prenses." dedi keyifle.
Hayalini kurduğu o sabaha uyanmıştı nihayet Jungkook. Bu evde kaldığı ilk günün sabahında kurduğu hayal, gerçeğe dönüşmüştü. Bunu yaşamanın verdiği mutlulukla sallandırdı ayaklarını yataktan aşağı doğru. Yüzünde oluşan tebessümün bile farkında olamayacak kadar kendinden geçmişti.
Parmak uçlarında yürüyerek kızının yanına gidip, onu kucağına aldı. "Baban bize kahvaltı mı hazırlıyor? Hadi gidip bakalım." dedi başına öpücük kondurarak.
Sakince mutfağa doğru ilerledi, Taehyung'un keyifle mırıldanan sesi geliyordu uzaktan. Sanırım şarkı söylüyor kendi kendine, diye düşündü Jungkook. Yakınlaştığında duydukları sayesinde daha da emin oldu. Taehyung, ona kahvaltı hazırlarken, tezgahın başında şarkı mırıldanıyordu keyifle.
Böyle bir manzaraya karşılık tüm ömrünü ortaya koyabilirdi Jungkook. Onu böyle mutlu görmek her şeye bedeldi.
Kapının önünde bekledi bir süre. Taehyung'un sırtı ona dönük olduğu için, geldiğini fark edememişti henüz. Jungkook da bunu fırsat bilip kucağında Ame ile birlikte, kapının pervazına dayanmış bir şekilde manzarasının keyfini doya doya çıkardı bir süre. İçi içine sığmaz hale geldiğinde parmak uçlarında süzülerek sevdiği adamın arkasına doğru sessizce yaklaştı. Normal davranmak geldi içinden, Taehyung'un rahatsızlığını unutmuştu bir anda. İçinden gelen dürtüyle birlikte arkasına sokulduğu adamın saç diplerine doğru kondurdu dudaklarını.
Dudağının ucundaki beden kaskatı kesilmişti bir anda. Mırıldandığı şarkı yarıda kesildi aniden. Bu halini fark eder etmez hemen geri çekti dudaklarını ama çok geçti artık. Jungkook, Taehyung'un
bedeninin titremeye başladığını fark etti. Düşünmeden hareket etmişti. Dürtüsüne karşı koyamadığı için kendisine çok kızdı."Taehyung!" dedi korkarak ellerini tezgaha dayamış, başı öne düşmüş heykelden farksız adama.
Derin ve çaresiz bir sessizlik karşılık verdi Jungkook'a.
"Ben... Çok üzgünüm... Düşünemedim..."
Pişmandı. Sadece onu öpmüştü oysa ki... Az önce hissettiği mutluluk hissinin yerine şimdi keder gelip oturmuştu.
Nefesini tutarak izledi Jungkook. Bir adım geri çekildi. Taehyung iyi olmaktan çok ötedeydi. Onu bu hale getiren kendisiyken, eserine daha fazla bakamayacağını anlayarak kapattı gözlerini acıyla. Yürek yangını tüm bedenini kaplamıştı. Sevdiğinizi incittiğinizde sizin de ruhunuzda yaralar oluşuyordu. Jungkook, bunu bizzat yaşıyordu o an.
"Bak bana." dediğini duydu bir süre sonra Taehyung'un.
"Aç gözlerini, bak bana. Ben iyiyim." demesine rağmen yine de açamadı gözlerini Jungkook. Onda nasıl bir hasar bıraktığını görmeye cesareti yoktu. Çok korkuyordu. Kahverengi gözlerde acı görmeye dayanamazdı yüreği.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Obsessed
FanfictionSen bilmiyorsun ama biz her gece seviştik Jungkook... (OKB) Bu hikayenin yazarı 'winoyizm' olup, hikaye ile ilgili tüm haklar kendisine aittir.