Medya: Adele- Set Fire To The RainAteşe verdim yağmuru
İzin verdim kalbimin düşmesine
Ve o düşerken, sen kalkıp onu aldın.
Karanlıktı ve ben bitmiştim
Ta ki sen dudaklarımı öpüp beni kurtarana kadar...~
9.Bölüm:
"The Rain-Ame""Tanrı yağmurdadır." V for Vendetta (2005)
Yağan şiddetli yağmura karşı tek bir şemsiyenin altında koşar adım yürüyordu ikisi de. Jungkook'un ceketinin altına saklanmış olan ıslanmış yaralı kedi, acı dolu miyavlamalarına devam ediyordu hala. Taehyung içinden söylendi pis kokusu burnuna kadar gelen kediye.
"Dünyanın en güzel yerine sığınmışsın hala şikayet ediyorsun."
Cep telefonuna gelen ısrarlı çağrıları duyuyor ama cevap veremiyordu. Arayan kesinlikle Yoongi'ydi biliyordu. Başkasının aramasına imkan dahi yoktu. Sinirden ve meraktan deliriyor olmalı diye yüzünü endişeyle ekşitti. Yoongi ile daha sonra uğraşmaya karar verdi. Şu an Jungkook'un yanında rahat rahat yürüyebiliyor olmanın verdiği keyfi sonuna kadar yaşamaya karar verdi. Bunu sonuna kadar hak etmişti sonuçta.
Varacakları yere 5 dakikada gelmişlerdi. Taehyung daha fazla olmasını diledi oysa ki bu yolculuğun. Üzerinde kocaman levhası olan kliniğin giriş kapısı kapalı gibi duruyordu. "Eyvah şimdi ne olacak?" diye telaşla döndürdü bakışlarını. Jungkook ise hiç istifini bozmadan elindeki şemsiyeyi kapının kenarına dayayarak, cebinden çıkardığı anahtarı şıngırdattı. Bilmiş bir gülümsemeyle kapının deliğine sokup, açtı.
"Sen burada mı çalışıyorsun yani?" şaşkınlığını gizlemek gibi bir gayesi yoktu Taehyung'un.
"Evet, veterinerim ben. Anlaşılan bugün fazla mesai yapacağım gibi duruyor. Hadi bekleme kapının önünde daha fazla, içeri gel."
Bugün Jungkook'un emirlerine uyma günüydü herhalde. Taehyung onu ikiletmeden her isteğini yapmaya çalışıyordu adeta. "Keşke başka komutlar da verse. Acaba bedenim onlara da uyar mı?" diye düşünmeden edemedi. Aklına gelenler yüzünden kendinden utandı. Neler düşünüyordu böyle? Hiç hoş değil, diyerek kendi kendine kızdı içinden.
Beyaz fayansların temiz görünümü hoşuna gitmişti. Havadaki ağır ilaç kokuları, hijyeni buram buram barındıran ağır dezenfektan kokusu onu rahat hissettirmişti bir anda. Hastanelere alışık olduğu için, bu koku onda her ne kadar kötü bir geçmiş barındırsa da bir yandan da yuva gibi kokuyordu. Başka bildiği bir yuva kokusu yoktu çünkü.
Ayrıca burnuna dolan, Jungkook'un ıslak saçlarından yayılan menekşe kokusu da bu kokuya karışınca daha çok hoşuna gidiyordu. Başı dönmeye başlamıştı bu büyülü kokunun sayesinde.
Jungkook, yaralı kediye narince davranarak "Sen burada bekle bakalım şimdi, prenses." deyip, bir kafesin içine koydu kaçmaması için. 'Kedi dişiymiş demek ki' diye düşündü Taehyung. Jungkook'un her canlıya karşı bu kadar nazik ve sıcak davranması çok güzel hissettiriyordu. Kedi, tekrar miyavladı minnetle, karşısında kendisine tatlı tatlı gülümseyen adama.
Jungkook arkasını onlara dönerek, büyük bir dolabın önüne doğru ilerledi. Kapağını açıp içinden yeşil renginde bir önlük çıkardı. Üzerindeki ceketi çıkarıp, dolaba astı. Üzerindeki sweati de çıkarttığında Taehyung'un nefesi kesildi karşında kusursuz şekilde duran kaslı sırtı görünce.
Her hareketini izliyordu onun, gözlerini bile kırpmadan. Rüyalarında gördüğü o kusursuz, beyaz ten gibi değildi gerçeği. Çok daha mükemmeliydi. Teni, o kadar parlak ve pürüzsüzdü ki Taehyung ona dokunmak istedi şiddetli bir içgüdüyle. Önlüğü üzerine geçirirken kaldırdığı kolları sayesinde beliren kaslarında gezdirmek istedi parmak uçlarını.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Obsessed
FanfictionSen bilmiyorsun ama biz her gece seviştik Jungkook... (OKB) Bu hikayenin yazarı 'winoyizm' olup, hikaye ile ilgili tüm haklar kendisine aittir.