Hayatımın bazı dönemlerinin çok hızlı geçtiğini düşünüyordum bazen. Aslında bunu yeni yeni fark etmiştim. O kadar yorucuydu ki aslında. Yorgunlukla ardıma baktığımda zamamen kontrol edilmemiş bir zaman yığınıydı. Son iki ayda olanlar durağan ama çok hızlı geçen şeylerdi.
Geçmişimi sakladığım ülkeme, şehirime geri dönmüştüm. Minik kızım ailesini tanıyabilsin diye. Ya da kendimi öyle kandırmıştım. Bir anda kendimi kaçtığım aşkımla yüzyüze bulmuştum. Ondan kaçarken iyi anlaşabileceğim bir insanla yanlış yola hılzıebir giriş ve çıkış yapmıştım. Ve tekrar kaçtığım kollara tutunmuştum. Ölümden, kaybetmekten korkarken. İnsanların kıymetini anladığımı sanırken aslında tam anlamıyla bunu fark etmediğimi anlamıştım.
"Anne acaba mor tacım nerede?" diyen Eylül ile aynada kendime bakmayı kesip ıslak ellerimi ve yüzümü kuruladım. Kenara dayadığım kol değneğimi alıp lavabodan çıktım.
Evet, yavaş yavaş yürüyebiliyordum geçen hafta uygulanan tedavi yöntemi sayesinde. Bunun reklamını da amcama ait olan ama bana bıraktığı ajans üzerinden yapmıştık.
"Annecim odana bak. En son babanla dün sabah oynuyordunuz." diyerek bağırdım. Kendimi büyük yatağın üzerine atarken kenara bıraktığım botlarımı giymeye çalışıyordum. Bugün Görkem'i Oğuz'la ziyaret etmeli ve ajansa geçmeliydim.
Kenan Bey ile olan birlik anlaşmayı bozma kararı almıştık. Amcamın ölmesi sebebiyle o da bu duruma karşı çıkamamış işi arka plana atıp arkadaşlığa saygı duymuştu. Görkem bir hafta kaldığı komadan dün çıkmıştı. Ama dün öğrendiği kayıp onu hala komadaymış gibi soyutlamıştı.
"Anne odamda yok. Babamda bilmiyormuş." diyerek yanıma gelen küçük kızım tam karşımda ellerini beline koyarak dikildi.
"Anne bugün okulumun ilk günü ve o benim şanslı tacım." derken yüzünün aldığı ciddiyete gülümsedim. Evet, Eylül'ü ikinci dönemi başlayan anaokuluna yazdırmıştık. Yurt dışından gelişimiz sebebiyle zor da olsa kabul edilmişti.
"Annecim ne anlaşmıştık." dediğimde yanıma hafifçe vurdum oturması için. Ayaklarını yere sürüyerek yanıma geldi. Yatağın ucuna otururken yeri izledi bana dönmedi.
Onun hala bana derinlerde bir yerde kırgın olduğunu biliyordum. Büyüdüğünde hatırlayıp daha çok kızacaktı büyük ihtimalle bana. Annesinin böyle bir karar verdiği için ne kadar pişman olduğunu bilemeden. Hayatımda ilk kez bir şey için pişmanlık duyuyordum. İlk pişmanlığım için çok yoğun bir duyguydu aynı zamanda.
"Bir şeylerin bize şans getirdiğine inanmamalıyız. Çünkü onları kaybetsek de kırsak da şans hep bizimle. Şans biziz." derken bile gözleri tacını arıyordu. Ona bunu söyleyen ben bile Eylül'ün benim şansım olduğuna inanıyordum.
"Buldum." diyerek bir anda bağırdığında heyecanla ayağa kalkıp odadan çıktı. Onun bu haline kendimi tutmadan gülerken komodi üzerindeki küpelerimi alıp takmaya çalıştım."Günaydın." diyerek kapıda bana gülümseyen adama bence içten bir gülümseme sundum. Üzerinde onda görmeyi sevdiğim mavi gömleklerinden biri vardı. Siyah kumaş pantalonu da üzerine tam oturmuştu. Onu baştan aşağı süzdüğümü fark edince daha çok sırrıttı. Ondan giderek etkilenmem normal miydi?
"Çok iyi görünüyorsun." dediğimde kapıda durmayı bırakıp bana doğru yaklaştı. "Teşekkür ederim." derken eliyle saçımın bir noktasını düzeltti ve sonra üzerime doğru eğilip dudaklarıma minik bir öpücük bıraktı.
"Bugün benim için çok önemli. Dünyada çok başarılı cerrahlar düzenlediğimiz bu seminere katılacak. Senin için gelenler olduğunu inkar etmeyeceğim ama benim içinde gelenler var." dediğinde söylediği şeye gülüp yanağını avuçladım ve gamzesini okşadım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kader (+18)
Romance-DÜZENLENİYOR- "Durmalısın..." dediğimde nefesim titredi. Gözlerim zevkten kapandı. Dudaklarım dişlerim altında ezilirken bu durumdan asla rahatsız değildim. "Bir sorun mu var?" diye sorarken işkence ettiği boynumdan ayrıldı. Nefes nefese bana b...