-41-
Genç adam, sabah uyanır uyanmaz soluğu hastanede almıştı. Eylül, erken taburcu edilmenin mutluluğunu yaşarken onu yalnız bırakmak istememişti. Hasta önlüğünü çıkarıp, kendisine getirilen elbiselerini giyindiğinde genç adam "Daha iyisin ya?"diye sordu. Genç kız, ona bakarak "Evet, daha iyiyim. Daha iyi olacağım da."dedi gülümseyerek.
Babası kapıdan içeriye girdiğinde "İlaçlarını aldık. Tamamsanız çıkabiliriz."dedi.
Genç kız babasına bakıp arkasına döndü ve "Ah, burayı özleyeceğim."dedi kendisi ile birlikte gülümsemesini sağlayarak. Ekrem Bey, kızının koluna girip odadan çıkarken Erdem küçük bavulu eline aldı ve içini çekerek onları takip etti.
***
Doruk'ların evinde ise koşturmaca vardı. Eylül ve babasının kahvaltıya geleceklerini öğrendiklerinden beridir, kızlar evi toplayıp, kahvaltı masasını hazırlıyor, erkekler ise ellerinde küreklerle kar kürüyorlardı.
İki yönlü olarak bir yığın oluşturduklarında Anıl homurdandı ve "Bu ne ya? Niye hala yağıyor abi? Eve nasıl gideceğiz biz?"dediğinde Doruk "Horoz gibisin he! Kapa çeneni de işine bak."dedi.
Anıl, ona gözlerini kısarak baktığında elindeki kürekle Doruk'un poposuna vurdu. Genç adam, neye uğradığını şaşıran bir bakış attığında dudaklarını uzatarak Anıl'a döndü ve "senin canın dayak mı istiyor?"dedi gülmemeye çalışarak.
Anıl "Dövecek misin beni?"
Doruk "gel buraya! Anko, çok ciddiyim kafanı kırarım senin. Buraya gel!"diyerek elinde kürekle kovalıyordu. Dağhan esneyerek camdan onları izlediğinde pencereyi açtı ve ıslık çalarak "Hadi içeri eşek sıpaları sizi!"dedi. Doruk ve Anıl kahkahalarla durduklarında babalarına baktılar ve başlarını sallayarak içeri girdiler.
Kapının önüne geldiklerinde Doruk "Bunun rövanşını alacağım kardeşim."dedi. Anıl ise "Havada ve karada oğlum."dedi gülerek.
Eldivenlerini ve çizmelerini çıkartıp, içeriye girdiklerinde ikisi de aynı anda merdivenlere koştu. "Önce ben."diyerek banyoya girme yarışında bulunan çocuklar Dağhan'ı karşılarında görünce neye uğradıklarını şaşırdılar.
Anıl hiç sesini çıkarmadan kendi odasındaki banyoya giderken Doruk babasının engeline takılmış konuşmasını bekliyordu.
Doruk "Günaydın baba. Rüyanda beni mi gördün?"diye sorduğunda Dağhan gülümsedi "Sabahın köründe kar küremenizi anlıyorum ancak birbirinizi neden kürekle kovalıyorsunuz?"diye sordu.
Doruk "Bunda ne var? Biz kardeşiz."
Dağhan "Ah! Sen bana bakma evlat. Ben hala uykumu alamadım sanırım ondan bu tepkim."dedi gülümseyerek.
Doruk, gözlerini kısarak babasına baktığında "Sabahın körü dediğin on bir oluyor baba ve evet, bence de uykunu alamamışsın. Çok bitkin görünüyorsun, kâbus falan mı gördün?"diye sorunca Dağhan sesini çıkarmadı ve "Hadi, git duşunu al. Terin soğumasın."diyerek oğlunu odasına iteklemeye başladı.
Doruk "Ben Anılla banyo yapacağım. Sırtımı keselesin hayvan."dediğinde Dağhan yüksek sesli bir kahkaha koyuverdi. Oğlu, arkasını dönmüş "Hayatım, küvette bana da yer aç. Sırtımı keseleyeceksin!"dediğinde Anıl'ın "S*ktir git Doruk! Gelirsen seni bir güzel arto'ya benzetirim."dediğini duydu.
Doruk "aşk olsun şekerim, ben daha çok huysuz virjine benzediğimi düşünüyordum."dediğinde Dağhan gülerek odasına girdi ve masasına doğru ilerledi. Dün gece yatmadan önce Emine Mudurnu ile yapmış olduğu telefon görüşmesini hatırladı ve hatırladıkça kaşları yeniden çatıldı.
Kadın açık bir şekilde kendisini tehdit etmişti.
Emine "Neler oluyor Dağhan? Ne demek oluyor tüm bunlar?"
Dağhan "Ne demek istiyorsun Emine?"
Emine "Benimle oyun oynama Dağhan Pehlivan! Sana güvenerek Bade'yi senin himayene verdim ama şimdi sen Derin denen o kızı kızımın burnunun dibine sokmaya çalışıyorsun! Kohenlerle iş yapmakta nereden çıktı?!"
Dağhan iç geçirerek "İş dünyasında oldukça saygın bir yere sahipler ve mermer konusunda en az bizim kadar..."
Emine "Umurumda bile değil! Beni anladın mı Dağhan? Umurumda bile değil. O kız Bursa'dan gidecek! O aile benim ailemden uzakta olacak aksi takdirde..."
Dağhan sinirlenmeye başladığını hissediyordu.
Dağhan "aksi takdirde ne? Kimi tehdit ettiğini ve kiminle konuştuğunu bir düşün istersen? Sıradan bir adam yok senin karşında! Ne bağırmak için ne tehdit etmek için büyüksün benden! Ben çocuklarımı ve çocuklarını korurum merak etme!"dediğinde Emine Mudurnu susmuş sakinleşmeye çalışıyordu.
Dağhan "Emine?"
Emine "O ailede karanlık bir şeyler var Dağhan. Ne zaman onların ismini ansam, tüylerim diken diken oluyor. Bade'yi ilk bulduğumuz güne geri dönüyorum. Derin denen o kızın Fransa'da ona yaptıkları aklıma geliyor."dedi.
Dağhan "Biliyorum. Aynı şeyi bende hissediyorum."
Emine "O zaman neden o adamla iş yapmak istiyorsun Dağhan?"
Dağhan "Çünkü düşmanımı kendime yakın tutmak zorundayım Emine. Nereden saldıracağını bilmek zorundayım. Bade, güvende. İstanbul'dayken kimse ona ulaşamaz ve dokunamaz."dediğinde Emine "Sana güvenmek istiyorum."dedi.
Dağhan sinirlenerek "Eğer bunca sene bana güvenmediysen zaten hiç dost olamamışızdır öyle değil mi?!"dediğinde Emine "Sadece çocuklarımı korumaya çalışıyorum." Dedi.
Dağhan telefonu kapatmadan önce "Haklısın, sen çocuklarını bense ailemi korumaya çalışıyorum!"demişti.
Ve bütün gece uykusuz kalmış, Osman Kohen ile ilgili dosyalara tekrar tekrar göz atmıştı. Pürüzsüz görünen öz geçmişi bir şekilde hatalı duruyordu ama Dağhan ne yaparsa yapsın dosyalarda görünmeyen ama aslında var olan hatayı bir türlü göremiyordu. Başı ağrıyordu. Tek başına bir adam bu kadar güçlü olamazdı. Birkaç sene içerisinde bu kadar yol kat edemezdi. Dağhan Pehlivan'ın esas amacı da bu değil miydi? Kohen Holding güçlenmeye başladıkça kendilerine doğru bir rota belirlemiş ve geçen zaman boyunca hep kendisine ulaşmaya çalışmamışlar mıydı? Kohenlerin kendisinden istediği şey ne olabilirdi ki?
Kaşlarını kaldırıp, elleri ile şakaklarını ovaladı. Kapısının çalınıp içeri Senem'in girmesi ile "Eylül ve babası geldiler Dağhan amca. Geliyor musun?"demesi üzerine "Geliyorum yavrum."dedi ve ekledi "Nefes nerelerde?"
Senem bunun üzerine "Fırına gideceğim diye tutturdu. Şimdi aradım ama geliyormuş."dedi.
Dağhan başını sallayarak "Çok inatçı bu kız çok. Seni bile geçti."dedi. Ayağa kalkıp elini Senem'in omzuna attı ve birlikte odadan dışarı çıktılar. Doruk ve Anıl'ın kavga ederek aşağı indiklerini görünce "Bunlar ne zaman büyüyecekler?"diye söylendi. Senem ise bunun üzerine "Hiçbir zaman tabi ki."dedi.
Dağhan "Bak sen! O niyeymiş?"
Senem bilmiş bir tavırla "e siz babamla büyüdünüz mü ki?" dediğinde Dağhan "O da doğru."dedi gülerek ve salona indiler. "Hoş geldiniz."diyerek elini uzattığında Ekrem Bey "Valla çok mahcup olduk Pazar Pazar."dedi.
Dağhan "Ne önemi var? Ailecek kahvaltı edeceğiz."dedi gülümseyerek ve Eylül'e baktı. "Sen nasılsın
Eylül?"
Genç kız sıkıntı ile "Saçlarım uzun olsaydı daha iyi olabilirdim" dedi. Senem "Üzülme kökü sende ne de olsa."dedi ve elini uzattı "Ben Senem" dedi.
Eylül "Memnun oldum."
Bade, koşarak merdivenlerden indiğinde Doruk arkasını dönüp ona baktı. Gömleklerinden birini üzerine geçirmiş ayaklarını da çoraplarını giymiş kendilerine doğru koşuyordu resmen. Yeni banyo yaptığı her halinden belli olan saçları serbest bir şekilde iki yanında salınırken gözleri hiç olmadığı kadar maviydi.
"Hoş geldin Eylül abla."diyerek kızın boynuna atladığında Eylülde sımsıkı sarıldı genç kıza.
Eylül "Yavaş ol. Hala acıyor."diyerek eliyle yarasını ovaladı ve Bade'ye bakarak "Tanrım, sen benim bildiğim Bade misin? Ne kadar boy atmışsın böyle? Hâlbuki buraya ilk geldiğinde nasıldın?"dediğinde Erdem içini çekerek Bade'ye baktı.
Gülerek "Fare oldu sincap."dediğinde Bade ona kaşlarını çatarak baktı ve "Ben sincap değilim."dedi.
Eylül "eh, tabi Fareye alıştıktan sonra sincap'ı kolay kolay kabul etmez."
Bade "Ya, hayır. Ben Bade'yim."dediğinde onları izleyen herkes gülümsedi. Anıl "Nefes nerede?"diye sorduğunda Senem iç çekti ve "Geliyordur."dedi cama bakarak.
***
Nefes, fırından çıkmış eve doğru yürürken önüne çıkan araba ile ayağı kaymış ve yere düşmüştü.
Arabasının içinden küfür ederek çıkan adam etrafa dağılan poşetleri toplayarak kıza verdiğinde "İyi misiniz?"diye sordu sinirle. Nefes, sesini çıkarmadan öylece ona baktığında kaşlarını çatmıştı. Şoför, arka koltukta oturmakta olan adamın yanına doğru ilerlediğinde başını cama doğru eğip, bilgi vermeye başlamıştı.
"Korkulacak bir şey yok Kenan Bey. Durumu iyi."dediğinde Nefes ayağa kalktı. Uzun dalgalı saçları beline kadar uzandığında Kenan Altuğlu dikkatle ona baktı ve arabasından dışarı çıkarak kıza doğru ilerledi. Bir şey bir güç sanki onu, kıza doğru çekiyordu.
"İyi misiniz?"diye sorduğunda Nefes ona döndü ve yeşillerini kahverengi gözlere dikti. Adamın konuşmasında bir aksan vardı fakat Nefes o kadar çok ürkmüştü ki adamın varlığından değil konuşmak hareket bile edemiyordu.
Kenan Altuğlu yeniden "İyi misiniz?"diye sorduğunda Nefes sadece başını salladı. Ve sesini çıkarmayarak arkasını dönüp yürümeye başladı. Tam o sırada omzuna dokunan elle neye uğradığını şaşıran Nefes çığlık atma isteğini güçlükle bastırdı ve konuşmaya gayret göstererek "Ne?"diyebildi.
Kenan Altuğlu yere düşen kolyeyi kıza doğru uzattığında Nefes bir kolyeye bir de kolyeyi elinde tutmakta olan adama baktı. Uzanıp, kolyeyi eline alacakken adam kolyeyi kendisine doğru çevirdi ve "Değerli bir şey olsa gerek. Kırmızı ve yeşil taşlar."dediğinde Nefes "Yakut ve zümrüt."diye yanıtladı.
Kenan Altuğlu kolyenin iki parça olduğunu anlamıştı ancak anlamını çözememişti. Fısıltı ile "La mı?" diye söylendiğinde Nefes kolyeyi elinden aldı ve bir şey demeden koşarak oradan uzaklaştı. Adımları hızlanıp, koşmaya başladığında adamın kendisinde yarattığı korku hissini bastırmaya çalıştı. Sadece birkaç sene sonra hepsinin cellâdı olacak adamın kim olduğunu ve Bade'nin hayatının boynunda taşıdığı kolyede saklı olduğunu bilmiyordu.
Sitenin içine girdiğinde deli gibi koşmaya devam ediyordu. Senem kapıyı açıp "Nerede kaldın?"diye bağırmasaydı onun varlığını fark etmeyecekti bile. Senem endişe ile "sen iyi misin? Nefes?" diye sordu.
Oturdukları yerden kalkıp yanlarına gelenler Nefes'e baktıklarında genç kız kıpkırmızı oldu ve "Düştüm."dedi.
Doruk derin bir oh çekerek Nefes'i kendisine çektiğinde "artık kahvaltı edebilir miyiz? Aksi takdirde ben bu kızı yiyeceğim"dedi gülümseyerek.
Kenan Altuğlu ise otobana çıkan yola girdiğinde az önce görmüş olduğu kızı düşünüyordu. "Bir yerden tanıdık geliyor ama nereden?"dediğinde kolyeyi nerede gördüğünü hatırlamaya çalışıyordu.
****
Kahvaltıdan sonra camın önündeki minderlere oturan çocuklar,konuşmakta olan Dağhan ve Ekrem Bey'i dinliyor ve önlerindeki sıcak çikolatalardan yudumluyorlardı. Dağhan,dün gece Emine ile yaptığı konuşmayı hatırladıkça kendisini kırgın ve huzursuz ediyor,Ekrem Bey'e dert yanıyordu. Erdem "Aslında annem iyidir ya. Ama tersi çok pistir."dediğinde Dağhan "Burada kalacağınızı söylemediğim için bir ton azar işittim."dedi.
Ekrem Bey,camın önünde oturmakta olan çocuklara bakarak "Aralarında kan bağı olmamalarına rağmen çok iyi anlaşıyorlar. Bu da sizin sayenizde."dediğinde Senem "Sanmam"dedi.
Doruk "Aynı fikirdeyim."
Ekrem Bey "nasıl yani?"
Nefes bunun üzerine "Bizim aramızda en ufak bir kan bağı yok. Uzaktan yakından bir aile dostluğu tanışıklığı da yok..."dediğinde Ekrem Bey "ama nasıl olur? Babalarınız..."
Nefes "Onların geçmişte birlikte olmaları bizim bir araya gelmemize neden değil. Büyüyüp,kendi hayatlarını kurduklarında ve bizler dünyaya geldiğimizde birbirlerinde ayrı olarak,farklı hayatlar sürüyorlardı."
Doruk "ama biz birbirimizi bulduk."
Senem "Kader"dedi içini çekerek.
Anıl "Ama biz birbirimizi bulduk doğru. Ama kader birleştirdi bizi. "Can Kardeşi' olduk birbirimize..."
Senem "Damarlarımızda birbirimizin kanı belki akmıyor evet ama kalbimizde birbirimize karşı beslediğimiz,büyüttüğümüz sevgi bizi kardeş yaptı."
Nefes "Dolayısıyla bizim bir araya gelmemize neden olan kişiler ailelerimiz değil. Pek çok insanın ailesi ezelden beri birlikte ama pek azının çocukları birbirleriyle dost."
Senem "Dost bile demem ben onlara. Çıkarcı pislikler."
Anıl "Doğru."
Erdem "Haklı. Örneğin Bade,bize geldiğinde senden nefret ediyordum ama sana bir şekilde bağlı olduğumu da biliyordum. Aramızda hiç kan bağı olmamasına rağmen deli bir güçle seni sevmek ve korumak istiyordum."
Eylül "Bu çok az insanın başına gelir."
Bade,öylece anlatılanları dinliyordu. Sonra "Birinin gelip sizi kurtarmasını istersiniz ama kurtarıcınızın nereden ve ne zaman geleceğini bilemezsiniz. Başım,Demir ağabeyimin kollarındayken kendimi hiç olmadığım kadar güvende hissettiğimi hatırlıyorum."dedi.
Dağhan "Çok seviyorsun onu.."
Bade "Çok! Her şeyden, kendimden bile çok. Benim için bir sürü fedakârlık yaptı."dediğinde Eylül'e baktı.
Eylül "ah, önemli değil. İkinci plana atılmaya alıştım ben artık."
Erdem "Ama bir de şu açıdan bak. Allahtan Demir ve Bade arasında başka türlü şeyler yaşanmadı. Yoksa o zaman görürdün sen."dediğinde Nefes "Böyle bir şeyin olması imkânsızdı ama"dedi.
Erdem "O niyeymiş?"
Doruk "Demir, Poyraz gibi. Soğuk ve katı. Mesafeli ama babacan bir yapıya sahip. Karakteri oturmuş. Erken büyümüş. Bu da onun şerefsiz biri olmadığını gösteriyor."dediğinde Erdem" uuuuu, kıskançlık kokusu alıyorum sayın seyirciler."dedi.
Anıl "al benden de o kadar."
Bade "Kimi kıskanıyor ki?"dediğinde Erdem "Of, sen anlama tamam mı? Lütfen anlama, anlarsan hatırım kalır çünkü."dedi gözlerini devirerek.
Anıl gülerek saatine baktı ve "İkindiye doğru yola çıkacağız. Hadi üzerinizi giyinin de bir kar topu savaşı yapalım."diye söylendi.
Eylül "Ben de oynayabilir miyim?"
Erdem "Olmaz! Kafanda kocaman bir yarık var!"
Ekrem Bey "Sen camdan izle. Hem kış daha uzun."dediğinde Eylül içini çekti ve "Tamam."dedi.
Bade,Nefes,Senem ve Beril ayağa kalkıp mantolarını giyinmeye gittiklerinde Senem,Beril'in omzuna dokundu ve "Nasılsın yavrucuğum?"dedi işveli bir edayla.
Beril "İyiyim. Neden ki?"
Senem kıkırdayarak "Rüzgar'ı da çağıralım mı?"diye sorduğunda Beril kıpkırmızı oldu ve "Ya, hayır. İstemiyorum."dedi.
Çocuklar giyinip yanlarına geldiklerinde "Ne oluyor?"diye söylendiler. Senem "Hiç, yok bir şey" dedi.
Anıl, kapının kolunu aşağı indirip açtığında karşısında Rüzgâr'ı gördü. Senem "Ahahahaha."diye gülerken Rüzgâr yarı şaşkınlık ve utançla "Şey, nasılsınız diye görmeye gelmiştim."dedi.
Doruk "Bu çocuğun niyetini hiç beğenmedim."dedi dudaklarını uzatıp Nefes'e doğru konuşurken. Nefes ise bunun üzerine "Kartopu oynayacağız. Katılır mısın?" diye sordu.
Rüzgâr, Beril'e bakıp başını salladığında Doruk "Kime diyorum ben. Kıçımla mı konuştum anlamadım ki?"dedi.
Nefes "Hani benim yanımda küfür etmek ayıptı?"
Doruk "O,sen kaşınmadan önceydi."
Bade "Nefes, kaşınıyor mu? Neden?"diye sorduğunda Doruk ona yandan bir bakış attı ve gözlerini kısarak "Merdivenlerden aşağı Eylül mü yuvarlandı yoksa sen mi?" diyerek kızın başını eliyle vurdu ve "Hadi gidelim. Burası çok sıcak oldu."dedi.
Kızlar ve erkekler karşılıklı olarak birbirleri ile kar topu savaşına girerken,Beril ve Rüzgar onlardan ayrı şekilde beraber karların üzerine oturmuş,kartopu hazırlıyor ve sessiz bir şekilde birbirlerine bakıyorlardı.
Bade,ciyak ciyak Erdem'e "sakın atma! Sakın atma!"diye bağırırken Senem "Bittiniz oğlum siz! Erkek bozuntuları siz de !"diyerek Doruk ve Anıl'ın üzerine atlayınca Nefes "Of,oyun mu oynuyoruz savaş mı yapıyoruz anlamadım ki ben ya!"diyerek kollarını birbirine kavuşturmuş onlara kızıyordu.
Beril,kahkahalarla Nefes'in o haline gülerken Bade,bahçe kapısının oraya koşup elinde leğen parçası ile geri dönmüştü. "Kayalım mı?"diye yerinde zıplarken Rüzgâr Beril'e baktı ve "Ne dersin?"diye sordu.
Beril, dudaklarını ısırarak başını salladığında Rüzgâr gülümseyerek ayağa kalktı ve Beril'in elini tuttu.
İkisi de aynı anda birbirlerinin ellerine bakarlarken aynı anda göz göze geldiler. Beril, kıpkırmızı olurken Rüzgâr başını başka yöne çevirip çarpık bir şekilde gülümsedi ve dudaklarını ısırarak "Hadi gidelim."dedi.
Yokuşun başına geldiklerinde Nefes, Doruk'un sırtında, Anıl ve Senem'de birlikteydiler. Beril ve Bade bacaklarını Erdem ve Rüzgâr'ın beline doladıklarında Doruk "Hazır mısınız?"diye bağırdı kahkaha atarak.
Hepsinin üzeri kardan sırılsıklam olmuş ve yanakları kıpkırmızı olmuştu.
Eylül,dışarı çıkmış onlara bakarken gülmemek için kendisini zor tutuyor ama pek başarılı olamıyordu.
Tablodaki en komik kişiler Bade ve Erdem'di. Bade,fikrin kendisinden çıkmasına rağmen Erdem'in boynuna asılmış onnu kendisine çekiştirip duruyor ve tuhaf tuhaf konuşuyordu.
Erdem "Ya öldür istersen Allah aşkına! Kızım rahat dursana."
Bade "A-a-ama be-be-ben..."
Erdem "Pepelek misin nesin ya! Kes sesini!"diye bağırdığında Doruk "Lan! İt! Bağırma ona kafanı kırarım senin!"diye tıslayınca Erdem "Ne lan!"dedi.
Anıl "Bir!"
Rüzgâr "İki!"
Senem "Üç!"
Nefes ve Bade "Aaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaa!"
Yokuş aşağı son hızla kayarlarken Doruk "Wuhuuuuuuuuuuu! Evet, bebeğim işte bu! Aç babana kollarını!"diyerek kahkahalar atıyordu.
Anıl "Uçuyoruz!"
Senem "Kes sesini !"
Beril "süper ya!"
Rüzgâr ona bakıp dengesini kaybettiğinde bacakları Erdem'e takıldı ve dengelerini kaybedip yokuşun geri kalanını Bade ile beraber karların içinde yuvarlanarak tamamladılar. Beril ve Rüzgâr, karların üzerinde doğrulduklarında Erdem "Allah'ım kız gitti! Kesin uçtu! Bade!"diye bağırınca duran diğerleri Erdem'e bakıyordu şaşkınlıkla.
Erdem "Neye bakıyorsunuz siz?" diye bağırınca altında bir şeyler kımıldadı. Geriye çekilip bakınca
Badenin saçları karların üzerine çıktı. Kız,kendisine gelip yattığı yerden doğrulduğunda suratında tuhaf bir ifade vardı. Doruk "Kesin ağlayacak abi?"diyerek yerden kar aldı ve kulaklarına doldurmaya başladı.
Anıl "Ne yapıyorsun sen mal!"diye kızınca Senem "Kız kendinde değil bence."dedi. bade,dudaklarını ısırıp gözlerini kıstığında yumruk yapmış olduğu ellerini havaya kaldırdı ve kendisine beklenti ile bakmakta olan Erdem'e doğru ilerleyerek çığlık attı. Üzerine çıkıp onu karların içine attığında yüzüne ,kazağından içeriye karları sokup deliler gibi gülmeye başladı.
Doruk "Mantıklı aslında."diyerek Nefes'e baktığında genç kız kaçamadan ayak bileğinden yakalandı ve diğerleri ile birlikte karların üzerinde savaşmaya başladılar kendilerini izleyenlerden habersiz.
Genç kız yokuşun başında, arabasının yanında durmuş mavi gözleri ile etrafındaki insanlara kartopu atmakta olan kızıl saçlı kızı izliyordu ifadesiz bir suratla. "Mutlu.."diye fısıldadığında ön kapı açıldı ve içinden arkadaşı çıktı.
"Baban onun burada olduğunu ona söylemediğin için çok kızacak."dediğinde gülümsüyordu. Ahmet, "Artık gitmemiz gerek. Sizi görürlerse sorun çıkabilir."dediğinde Derin "Babam bir şey bilmek zorunda değil. Artık onun istediği gibi davranmayı düşünmüyorum. O mutlu ve güvende."dedi içini çekerek ve Ahmet'e bakarak "Temizledin mi?"diye sordu.
Genç adam başını salladığında Derin "Tamam o halde, hadi gidelim."diyerek ardında kahkahalarıyla bütün mahalleyi çınlatan çocukları bıraktı ve arabasına binerek oradan uzaklaştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TUTKU OYUNU (ESMER SERİSİ-4)
Teen FictionDoruk Pehlivan, İstanbul'dan Bursa'ya gelirken hayatında yepyeni bir sayfa açılacağını düşünür. Burada tanışacağı insanların tüm hayatını etkileyeceğinden habersizdir. İnandığı tüm değerler bir bir yok olurken, sevdiklerini ve kendisini hayatta tuta...