Bölüm 73

122 26 1
                                    


-73-


Genç kız, uyandığında güneşin sıcaklığına doğru dönmüştü. Güneş tüm ışıklarını bedeninde gezdiriyor sanki yeni günün iyi olacağını söylemek istiyor gibiydi. Ağırlaşan göz kapaklarını birkaç kere kırpıştırıp yatmış olduğu yerden doğrulmaya çalıştığında "Sonunda" diyen sesi duydu ve şimşek hızıyla hareket ederek yattığı yerden kalkıp kapıya doğru koştu.

"Kapı kilitli."

Duyduğu ses üzerine kapının kolunu tutup aşağı indiren genç kız, açılmaması üzerine endişe ile kaşlarını çattı. Korkarak titremeye başladığında kendisine merakla bakan adama döndü ve titreyen sesi ile "Bırak beni..."diye söylendi. Genç adam,ayağa kalkıp kıza doğru ilerlediğinde Bade kaçacak yer aradı ama adamın üzerine doğru gelip iki elini de kapıya dayaması üzerine olduğu yerden kaçamadı.

"Yüzüme bak."

Adamın sesi o kadar sert ve düzdü ki Bade o yüze bakmak istediğinden emin değildi. Çırpınıyordu ve çırpındıkça bu karşısındaki adama haz veriyordu.

Genç adam,gülümseyerek kendisine baktığında dizlerinin üzerine düşüp ağlamaya başlayan genç kız "Ama... ama benim gitmem gerek. Sen neden beni burada tutuyorsun ki?"dedi çocuksu bir sesle.

Dudaklarını büzmüş,elleriyle gözlerini ovalıyordu. Ercan,kızın önünde diz çökerek hemen yanı başında durmakta olan suyu kıza attığında "Biraz iç."dedi.

Bade ona bakarak suyu elinden aldığında "Beni bırakacaksın değil mi?"diye sordu. Ercan,belli belirsiz bir ses çıkararak bardağı kızın ağzına dayadığında "İç hadi."dedi.

Bade,gözlerini karşısındaki siyah gözlerden ayırmayarak suyu bir dikişte bitirdiğinde genç adam uzanıp elindeki bardağı aldı ve yerine koyarak kıza baktı. İçini çekip,yüzüne belirli belirsiz bir gülümseme yerleştirdiğinde ellerini uzattı ve "Tut!"dedi.

Genç kız,yutkunarak kendisine denileni yaptığında adamın kendisini yatağa oturtmasına izin verdi.

Ercan,yatağın altındaki terlikleri kızın ayaklarının önüne koyarak karşısındaki sandalyeye oturdu ve "İtiraf etmeliyim ki anneannemin kıyafetleri sana yakışmış."dedi.

Bade,şaşkınlıkla ona bakıp sonra üzerindekilere baktığında ağlaması durdu ve yeniden genç adamın yüzüne bakarak "Beni bırak."diye fısıldadı. Genç adam başını sallayarak "Hımm,bunu bende istiyorum ama benim ihtiyarlar seni çok sevdi. Uzun bir süredir uyuyorsun. Adın ne?"diye sordu.

Genç kız ona bakarak "Bade."diye fısıldadı.

Genç adam içini çekip arkasına yaslandı ve "Okuyor musun Bade?"dedi.

Genç kız "Hayır."dediğinde Genç adam " Ailen nerede?"dedi.

Kız ona bakıp "Ailem yok."dedi.

Ercan, yalan söylüyor diye düşündü. Kızın konuşmasında, duruşunda ve oturuşunda hepsinden farklı bir şeyler vardı. Kelimeleri tane tane söylüyordu. Oturması hatta uyuması bile farklıydı. İyi eğitim aldığı her halinden belliydi ve aksanlı konuşması da bunun bir kanıtı gibiydi.

"Nerelisin?"

Bade "Olduğum yerliyim."

"Anlamadım."

Bade "ben de. Ben gidiyorum."dediğinde Ercan ayağa kalktı ve "Kimden kaçıyorsun?"diye sordu. Genç kız, bunun üzerine "Kimseden kaçmıyorum."dedi dudakları titreyerek.

Genç adam, kapının kilidine uzanıp ona baktı ve "Ama kaçıyordun?"dedi.

Bade, çantasını boynuna geçirerek "Kendimden kaçıyorum."diye fısıldadı. Kaşlarını çatan Ercan öfkenin yeniden gelip benliğine yerleştiğini hissetti ve kapıyı açarak " Özgürsün."dedi. Kızın önünden çıkıp içeriye geçtiğinde dedesi "Buraya gelin oğlum."diye bağırdı. Kızın, merdivenlerden aşağıya inen ayaklarına çelme takıp "Sana yardım ettiler. En azından bir teşekkürü hak ediyorlar."dedi tek kaşını havaya kaldırarak.

Bade, başını sallayıp Ercan'ı takip ettiğinde "Senin adın ne?"diye sordu.

Elleri ceplerinde balkonun girişinde duran Ercan ona yandan bir bakış attı ve "Ercan."diye söylendi.

Bade "Teşekkür ederim."diye söylenince başını kıza çeviren genç adam "Evet, tabi."dedi ve büyük balkona geçerek anneannesinin hazırlamış olduğu kahvaltı sofrasına oturdu. Boğaz tüm ihtişamı ile kendilerine göz kırpıyordu. Bade, büyülenmiş gibi masmavi olan denize baktığında yüzü aydınlanıverdi.

Gözlerini kapayıp kokuyu içine çektiğinde yüzüne dokunan sıcak ellerle sıçrayarak geri adım attı.

Yaşlı kadın,kırışan yüzüyle kendisine bakarken boncuk gibi olan gözleri kıza gülümsüyordu. Yumuşacık bir sesle "Daha iyi misin bakalım yavrum?"diye sorduğunda genç kız eğilip kadının ellerini öptü ve nedenini bilmediği bir hisle sarıldı. Ercan,ağzındaki lokmayı yutamayıp onları büyülenmiş gibi izlerken dedesi "Konuştu mu hiç ?"diye sordu. Genç adam bunun üzerine "Adı Bade'ymiş. Yani sadece bunu söyledi."dedi portakal suyundan bir yudum alarak. Yaşlı adam "Hadi sofraya sonra konuşup tanışırsınız."dediğinde genç kız yaşlı adama baktı ve "Her şey için çok teşekkür ederim ancak benim gitmem gerek."dedi.

Yaşlı adam "Kalacağın yer var mı?"diye sorduğunda Bade çantasını açtı ve "Boğaziçi Üniversite'sine kaydımı yaptıracağım ve yurt başvurusunda bulunacağım. O zaman zarfı içerisinde bir otelde kalacağım."dedi.

Yaşlı kadın kızın çayını koyarken "Ercan da o okulda okuyor."diye söylendi. Bade başını çevirip genç adama baktığında Ercan da ona baktı ve ilgisiz bir ses tonu ile "Rus dili ve edebiyatı."dedi.

Bade "Uluslar arası İlişkiler" dedi.

Ercan "Yabancı dil üzerine mi?"

Genç kız başını sallayınca genç adam başını salladı "Tamam o zaman. Kaydını beraber yaptırırız."dedi.

Bade, itiraz etmek için ağzını açtığı sırada yaşlı kadın araya girdi ve "Hadi artık yemeğini ye."diyerek Bade'yi susturdu. Ercan'ın yüzünden gözlerini ayırmayan genç kız genç adamın kendisine bakması üzerine bakışlarını başka yöne çevirdi. Büyük lokmaları büyük bir iştahla yiyen Ercan ise Bade'nin gizeminin ne olduğunu anlamaya çalışıyordu ama tek hissettiği acıydı.

******

Genç adam, önünde duran kadife ile kaplanmış olan kutuyu kucağına aldı ve kırılmasından korkarmış gibi usul usul kapağını açıp kenara koydu. Sıra sıra dizilmiş, kâğıt parçalarını gördüğünde pastel boya gibi yeşilin her tonuna şahit oluyordu şimdi gözleri...

Kutunun kapağının iç kısmında "Okunmayan Mektuplar" yazan yere baktığında usulca ellerini özenle katlanmış olan kâğıt destelerinin üzerinde gezdirdi ve en öndekini eline alıp okumaya başladı...

"Yarım geldiğim bu dünyada bir gezgin gibi dolaşıyor ruhum... Nereye gitmem, nereye bakmam gerektiğini bilmiyorum... Bir ailem var mı? Yanında yaşadığım bu insanlar beni üzer mi bilmiyorum... Kim olduğumu bilmiyorum... Anneme mi benziyorum yoksa babama mı?"

Diye başlıyordu ilk mektup. İkinciyi eline aldığındaysa daha bir dikkatli okumaya başladı.

"Bugün yeni hayatımdaki ve okulumdaki ilk günümdü. Kapıdan içeriye girdiğimde hissettiğim o duyguyu daha önce hiç hissetmemiştim. O çocukla kızın birbirlerine bakıp gülümsemeleri beni o kadar etkilemişti ki, sanki içimdeki bir şey canlanıvermişti. İlk defa kendimi huzurlu ve mutlu hissetmiştim."

Doruk, onun okulun ilk günü hakkındaki duygularını okuyunca gülümseyip diğer mektuba geçmişti.

"Doruk... Bir insan bu kadar mı gıcık olur! Beni herkes severmişmiş! Ben sevmiyorum! Sevmiyorumdur yani değil mi? birini sevmek nasıl bir duygu bilmiyorum ki... Benden özür dileyeceğine gelip kucağına oturmamı istedi! Şımarık ne olacak! Demir ağabeyim burada olsaydı kesinlikle onu döverdi! Uyuz şey! Pis manyak!"

Doruk, başını arkaya atıp gülmeye başladığında mektubu katlayıp yerine koydu ve diğerine geçti. Mektubu açtığında kullandığı kaleminde renginin değiştiğini fark eden genç adam kıpkırmızı bir kalemle yazılan yazıları okudu.

"Sanırım onunla iyi anlaşmaya başladık. Partiden sonra sürekli etrafımda dolanıp duruyor. Bazen onu anlayamıyorum ama bu da bir şeydir değil mi? sürekli gülüyor. Sürekli hem de! Bir insan nedensiz yere de gülebilir mi? o gülüyor. Ve ben de o güldüğünde gülüyorum. Kendimi onun yanında tehlikede hissediyorum çünkü ne yapacağını tahmin edemiyorum. Ve bu beni çok korkutuyor. Ama bana hiç zarar vermeyeceğini de biliyorum. Neler oluyor bana?..."

Doruk kaşlarını çatıp diğer mektubu açtığında nefesini tutmak zorunda kaldı.

"Doruk... Bu gece seni rüyamda gördüm... Aslında bu ilk değildi ama ilk defa böyle hissettim. Seni bir sürü kızla gören ben ilk defa bunu görmek istemediğimi hissettim... Canım acıdı uyandığımda... Kıskandım sanırım... Bunu sana söylemeye utanıyorum ama böyle gördüm... Doruk, lütfen benim yanımda diğer kızlara bakma olur mu? İçimden ağlamak geliyor o zaman..."

"benim yüzümden" diye söylendi.

"Beni havuza attın! Sana inanamıyorum. İnsanların içinde beni havuza attın ya! Ama çok eğlendim! Seninleyken çok eğleniyorum ben. Uykularım bile düzeldi. Huzur ve güven veriyorsun bana Doruk..."
"Bugün bana Derin ile yakınlaşabileceğini söyledin... Söyleme... Doruk, sen benim için bir hatıradan fazlasısın... Bana, canımı acıtan insanlarla bir arada olduğunu söyleme. Onu çok sevsen bile bunu bana söyleme ne olur... Çok kırılırım... Ağlarım ama belli etmem... Çünkü sen mutlu olursan ben de mutlu olurum... Ben... Ben seni çok seviyorum Doruk... Ve bunun nasıl olduğunu hiç bilmiyorum... Yanındayken her şey normal ama uzaktayken bu katlanılmaz bir hal alıyor...

Ben seni rüyamda sevdim... İlk orada fark ettim sana karşı olan duygularımı ama sana söyleyemedim... Cesaret edemiyorum çünkü... Kızmandan, benden uzaklaşmandan korkuyorum..."

"Dayanamıyorum artık... Niye telefonlarıma çıkmıyorsun! Neden hiç aramıyorsun? Başına gelenlerden beni mi sorumlu tutuyorsun? Belki de haklısın. Hepsi benim hatam ancak Doruk bunu bana yapma. O senin yanındayken ve senin her hareketini bilip, seni izlerken ben burada boş bir resme bakıyorum... Bilerek bana acı çektiriyorsun... Sinirleniyorum! Çok sinirleniyorum... Canım acıyor artık! Dayanamıyorum... Ara bir kere ve de "Artık seni görmek istemiyorum!"de bana ama bir şey de. Kötü de olsa iyi de olsa senden gelecek her şeye razıyım ben..."

Kaşlarını çatmış dışarıya bakıyordu şimdi genç adam. Duydukları ve okudukları o kadar acımasızdı ki ölmek üzere olduğunu hissediyordu.

"bak bugün bir şarkı keşfettim. Tam da beni anlatıyor nakaratı. Duymak istiyorum... Duymak istiyorum... Kalbinde ruhumu duymak istiyorum... Görmek istiyorum... Görmek istiyorum... Gözümde gözünü görmek istiyorum... İncitme kalbimi bırakıp gitme... Sana kendimi verdim beni yok etme... Ne olur suskun durma bir şeyler söyle... Karanlığın içinde kaybolma öyle...

Doruk, neredesin? Ölüyorum ben... Hiç mi hissetmiyorsun hiç mi sevmiyorsun beni? Ağlamak istemiyorum artık ama yapamıyorum canımı yakıyorsun... Sana beni incitme demedim mi ben? Neden bunu bile bile canımı yakıyorsun? Allah kahretsin bir telefon et! Sana ulaşmama müsaade et! Sesini duymak istiyorum! Çok kötüsün Doruk... Ben bunları hiç hak etmedim... Seni çok seviyorum... Kendimden... Kim olduğumu bilmeyen kendimden bile çok seviyorum ama bu bile sana ulaşmama yetmiyor Doruk... Lütfen..."

Yutkundu Doruk... Gözleri dolmuştu... Kâğıdı elinin içinde buruşturup ellerini yumruk yaptığında sondan ikincisini eline aldı ve okumaya başladı.

"Tamam! Bugün karar verdim ve seni sevdiğimi söyleyeceğim. Şey, bu biraz uzun sürebilir çünkü ne zaman tam yapacağım diyorum heyecandan kalbim küt küt atmaya başlıyor. Ben, seni seviyorum Doruk... Diyeceğim sana eğer kabul etmezsen onun içinde bir çare buldum.

Seni kaçıracağım ve seninle evleneceğim! Ehehe, Doruk Kohen... Bade Pehlivan!"

Doruk okuduklarıyla gülmeye başladığında mektubun geri kalanını okumaya devam etti.

"Seni seviyorum Doruk... Seni çok seviyorum ve seni kaçırmakta kararlıyım. Gökhan Özen'in 'tabiri caizse' klibinde kız nasıl kaçırıyorsa sevdiği adamı bende seni kaçıracağım. Seni çok seviyorum. Seni çok çok çok çok çok çok çok çok çok çok çok çok çok çok çok seviyorum."

Nefes almakta zorlanan bedenini yataktan kaldırıp camın önüne geldiğinde iki elini de cama dayayıp derin derin solumaya başladı. Bilmiyordu. Aklına bile gelmemişti. Evet, Bade'nin ondan hoşlandığını hissediyordu ama böylesine güçlü hislerle donandığını bilmiyordu... Bilmiyordu... Kırmıştı onu... Yok etmişti... Bile bile onun canını yakmıştı ve şimdi kendi canı da yanıyordu... Delirmek üzereydi... gözlerinin önündeki perde yavaş yavaş aralanırken acı çekiyordu. Kayarak yere oturdu ve dizlerini kendisine çekti canının yanmasını umursamayarak... başını ellerinin arasına aldığında sonsuz bir suskunluğun içine giriyordu genç adam. O da acı çekiyordu ama şimdi Bade daha da çok yanıyordu... Boğazına oturan yumruyu geri göndermek için kendisi ile savaşırken gözlerini kapadı ve nerede olduğunu hissetmek için onu düşünmeye başladı...

Bade ise kahvaltı sofrasında oturmuş yavaş yavaş önündekileri yemekle uğraşıyordu. Hafif esen rüzgârla titreyen bedeni gözlerinin iri iri açılmasına neden olduğunda çatal elinden düştü. Doruk ise onunla ilgili şeyleri düşünüyordu hala...

Doruk "Birini sevmek ister miydim bilmiyorum?"diye söylendi dudakları geçmişte hatırladıklarıyla. Bade ise düşen çatalını eline aldığında "Birini sevmek nasıl bir şey bilmiyorum ki" diye fısıldadı sanki kendisine sorulan soruyu duymuş gibi.

Ercan "Ne?"dediğinde Bade başını kaldırdı ve konuştuğunun O olmadığını anlayınca dudaklarını büzdü.

Doruk gözlerini açıp nefes nefese öksürmeye başladığında kalbi sıkışmaya başladı. Acı içinde inleyerek "Neredesin?"diye fısıldadığında başını dizlerinin üzerine koydu ve ileri geri sallanmaya başladı...

Eğer kendisine izin verecek olsaydı etrafı yıkacak ve belki de ağlayacaktı. Ama bunu yapmadı. Elleri ile kulaklarını kapatarak daha da büzüştüğünde oturduğu yer yerinden oynadı ve endişe ile başını kaldırıp kapıya doğru koştu. Bacağındaki yaranın gerilmesi ile acı içinde küfür etti ve "Ne oluyor?"diye bağırdı.

Poyraz ise o sırada Anıl'ın odasında koltukta oturmuş arkadaşının uyanmasını bekliyordu. Oturduğu yerin sallanması ile birden ayağa kalkan genç adam Afra'nın koştuğunu görünce odadan çıkıp onun peşine düştü ve çıkışa doğru ilerlemeye başladı. Doruk deli gibi "Hey!"diye bağırıp dururken Poyraz kendisini durdurmaya çalışan adamların elinden kurtuldu ve tesisin içine girmiş olan siyah Audi'ye baktı çatık kaşlarla. Arabanın kapısı açılıp dışarıya iki yaralı adamın çıktığını gördüğünde çatılan kaşları yavaş yavaş yerini rahatlamaya bırakıyordu şimdi.

Genç adam, kanlı yüzünü elinin tersiyle sıvazlayarak "Ateş lazım mı?"diye sordu. Poyraz ona doğru bir adım attığı sırada genç adam da kendisine doğru bir adım attı ve "Ateş..."diye fısıldadı.

-bölüm sonu-

TUTKU OYUNU (ESMER SERİSİ-4)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin