Bölüm 58

125 25 0
                                    

-58-

"Ben susarım hayat konuşur. Ben dururum hayat yürür. Ben uzak dururum hayat inadına yaklaşır."
"eve vardığımız zaman çikolatalı ekmeğinden yapacağım sana" dedi genç kadın bir eliyle karnını severek. Arka koltukta oturmakta olan oğlu ona gülümseyerek bakıyordu. "Umarım erkek olur."diyordu genç çocuk.

Genç kadın "Bence cinsiyetinin bir önemi yok. Öyle değil mi hayatım?" diyerek direksiyon başındaki eşinin elini tuttu gülümseyen yüzüyle.

Arka koltukta oturan oğulları kendilerine sevgiyle bakarken sonsuza dek mutlu olacaklarını düşünüyorlardı. Gülümseyerek Barış Manço'nun şarkılarını söylemeye başladıklarında genç çocuk "Eve varır varmaz hemen banyo yapacağım. Çok pis kokuyorum."dedi.

Genç kadın "Önce yemek yiyeceksin."diyerek eşine döndü ve "Tatil için teşekkürler hayatım."dedi uzanıp yanağından öperek. Genç çocuk başını koltuğa yaslayarak kulaklıklarını taktı ve gecenin sisli ve nem kokan havasında ilerlemeye başladı.

Cennet gibi bir yerdeydi sanki. Her şey duru her şey sade. Mavi gözleri gökyüzü ile buluştuğunda annesinin çocukken kulağına fısıldadığı o küçük ninniyi mırıldanıyordu dudakları. Sonra birden bulunduğu yer karanlığa gömüldü ve babasının bağırmalarını duydu.

"Ece! Ece!"

Uykusundan uyandığında baş aşağı sarktığını hissetti. Ne oluyordu? "Baba" diyerek konuştuğunda babası ona baktı ve "Sakin ol evlat..."diyerek kırılan arabanın camından dışarı çıktı ve arabanın arka kapısını çıkararak oğlunu dışarı çekti. Erdem, elinde annesinin şalıyla beraber babasının kolunda karşı yola geçirilirken korku tüm bedenini ele geçirmiş, vahşi bir hayvan gibi ruhunu parçalıyordu.

"Baba..."diyerek kollarında olduğu adamın boynuna sıkıca tutundu. Babası onu bariyerlerin olduğu tarafa bıraktığında gülümsedi ve "Geri geleceğim oğlum. Sakın korkma. Anneni alıp geleceğim."dedi ve oğlunu alnından öperek arkasını döndü. Karşıya geçtiğinde arabaya yaklaştı ve son bir kez dönüp oğluna baktı.

Arabanın kapısını açıp eşine ulaşmaya çalıştığı sırada sadece küçük, kısacık bir anda her yer aydınlandı. Bir basınç kütlesi sıcak bir havayla kendilerini içine alırken genç çocuk hıçkırıklarla geriye doğru fırlıyordu. Kum ve çakıl taşlarıyla bezeli uçurumdan aşağı yuvarlanırken tüm hayatı, küçük umutları yerle bir oluyordu. Başını taşa vurup bilincini kaybettiğinde "Anne.."diye fısıldadı ve yok oldu."

Yüzündeki ıslaklıkla uyanmıştı Erdem yeni güne. İçi titreyerek... hafifçe yatağının içinde doğruldu ve elleriyle yüzüne dokundu. Ağlamıştı... hızla yataktan çıktı ve banyoya gitti. Aynanın önüne geldiğinde yüzünün ıslak gözlerinin ise ağlamaktan kızarmış olduğunu gördü. Sustu... Susmaktan başka çaresi yoktu... Yutkunarak musluğu açtı ve buz gibi suyu yüzüne çarptı. Tamamen kendisine gelmese de su onu ayılttı. Yüzünü kurulamadan içeri geri döndüğünde cama doğru yaklaştı. Hafif çiseleyen yağmur kışın hala devam ettiğini ve gitmeyeceğini kanıtlıyor gibiydi sanki. İçini çekerek çalışma masasının yanında duran küçük ajandasını açtı ve bugünün tarihine baktı.

Parmaklarını küçük kırmızı sayılarda gezdirdiğinde kaşlarını çatarak gözlerini kapadı. Annesi ve babasını kaybettiği gündü bugün. Birden kalbi hızlı atmaya başladı ve o sırada kapısı çalındı. Gelen Emine annesiydi. Elinde bir bardak süt ve çocukluğundan beri vazgeçemediği en büyük sevdası çikolatalı ekmeği vardı. Gülümseyerek ona baktığında gözleri doldu birden ve başını sallayarak önüne döndü.

Ellerini bacaklarının arasında başı eğik önünde gözleri yere bakıyordu. Emine Hanım, gelip yanına oturduğunda uzanıp oğlunun altın sarısı saçlarını sevdi usulca.

Erdem, konuşmuyordu. Hiç konuşmamıştı ailesi hakkında. Bilen tek kişi Demir ve onun ailesi ve Bade'ydi... Diğerleri sadece kaza geçirdiklerini biliyordu. Erdem,hiç konuşmuyordu. Konuşmamıştı şimdiye kadar... Yüzüne takındığı o alaycı maske gözyaşlarını saklarken gözleri gerçeği hep orada saklı tutmuştu.

Emine Hanım "Oğlum..."dediğinde Erdem "Bir mezarları bile yok."dedi çenesi titreyerek. Emine Hanım'ın gözünden akan yaşı eliyle sildiğinde yere oturdu ve ellerini oğlunun dizlerine koyup onu kendisine çevirdi. Küçük bir çocuk gibiydi Erdem şimdi. Korunmaya ve sevilmeye muhtaç... Eliyle uzanıp yüzüne dokunmak istediğinde Erdem kendisini geri çekti. Hiç izin vermemişti böyle anlarda kendisine dokundurtmaya...

Gözlerini kırpıştırarak "İyiyim ben.."dedi ve üzerindekini çıkararak önündeki tabağa baktı. Ekmeğini eline alarak büyük bir ısırık aldığında boğazındaki hıçkırığı geri gönderdi ve önüne konan her şeyi yedi.

Annesine bakarak "Doruk'a gidiyor muyuz?"diye sordu. Emine Hanım ona bakarak "evet. Demir hazır olsun gideceğiz."dedi.

Emine Mudurnu ayağa kalkıp kapıya doğru yürüdüğü sırada Erdem "anne..."dedi. Emine Hanım, ona dönerek "Efendim oğlum?"dediğinde genç adam "Seni seviyorum."dedi gülümseyerek. Emine Hanım
"Ben de oğlum. Bende seni seviyorum."dedi odadan çıkarken.

****

Mavi bir jean üzerine V yaka bir siyah kazak ve haki bir ceket giyinmişti genç adam. Darmadağın bıraktığı saçlarını düzeltmeyerek merdivenlerden aşağıya indiğinde kız kardeşinin hazırlanmakta olduğunu gördü. Yanına gidip "Gidiyor musun?"diye sordu. Bade ona dönerek başını salladı ve "Yolcu yolunda gerek" dedi.

Kızıl saçlarını açık bırakmış ve petrol mavisi bir elbise giyinmişti. Erdem, baştan aşağı onu süzdüğünde "Bu kadar dikkat çeken şeyler giymeni istemiyorum Fare. Beni anladın mı? Şimdilik sesimi çıkarmıyorum ama bir daha sakın."dedi abi edasıyla. Bade, gülümseyerek başını salladı ve "Tamam, söz."diyerek genç adamı yanaklarından öptü.

Kapıdan çıkarken "Demir ile vedalaşmayacak mısın?"diyen Erdem'e baktı. Bade "Sabah vedalaştım. Seni seviyorum Erdem Ağabey."diyerek gülümsedi ve kapıdan çıkıp kendisini beklemekte olan arabaya bindi.

Siyah araba evin önünden uzaklaşırken genç kız koltuklara yaslandı ve kucağında yumruk yapmış olduğu ellerine bakarak "Otobana çıkmadan önce beni bu adrese götürmeni istiyorum."dedi şoföre.

Şoför sesini çıkarmadan başını salladı ve direksiyonu elindeki adresin bulunduğu yöne doğru çevirdi.

Gitmeden önce yapması gereken bir şey vardı. Önemli bir şey!

****
Araba Pehlivanların evinin önüne yanaştığında Erdem baş ağrısından ölmek üzereydi. Demir, onun omzuna elini atarak ona baktığında genç adam "İyiyim ben."demekle yetindi. Demir, sesini çıkarmadan kardeşinin boynunu sıktı ve annesi ile birlikte kapının önünde durdular. Birkaç dakikaya kalmadan kapı, küçük sarışın bir kız tarafından açıldığında üçü de birbirine baktığında Serap gülümsedi ve "Mudurnular geldi!"dedi.

Emine Hanım "Bizi tanıyor musun sen?"diye kıza şirinlik yaptığında Serap kadına baktı ve "Kafanda kaç tahtan eksik senin?"diye sordu. Herkes birbirine şaşkınlıkla bakarken Erdem gülümsedi ve "anne, o çocuk değil. Minyon tipli olduğu için böyle" dedi.

Serap, kendisine baktığında "Sen Erdem'sin. Sen de Demir."dedi gülümseyerek ve "İçeri gelin" diyerek kapıyı sonuna kadar açtı. Paltolarını alıp askılığa astı ve içeriye yürüdüler hep birlikte. Doruk, koltuğun üzerine uzanmış arkadaşları ile birlikte gülerek bir şeyler yapıyordu. Erdem, Doruk'un neden kalabalık ortamları sevdiğini o zaman anlamıştı. Bu insanlarla arasında ufacık bile olsa bir kan bağı yoktu ama hepsi onun için buradaydılar ve bu da gönül bağlarının ne kadar güçlü olduğunu gösteriyordu.

Kendilerini ilk fark eden Senem olmuştu. Ayağa kalkarak "Hoş geldiniz."dediğinde Emine Hanım'ın elini öptü önce. Poyraz gülümseyerek kendilerine bakarken Demir "Hoş geldin" dedi. Poyraz başıyla selam verdiğinde Anıl oralı bile olmadı. Demiri sevmiyordu... Senem, Erdem'in koluna girip "Çocuklar bu Erdem. Çok tatlı değil mi?"dediğinde genç adam Senem'e baktı ve tebessümle "Araamızda tarifi imkansız bir aşk var."dedi. poyraz,gülümseyerek kendilerine bakarken Erdem kızararak bakışlarını başka yöne çevirdi.

Poyraz,onun bu haline bakarak gülümsediğinde "Yer açın."diyerek bağırdı.

Demir'e bakan Poyraz "Sevgilin nerede?"diye sordu. Demir "Evde. Babası ile birlikte yeni taşındıkları evi temizleyecekler. Ben de akşam gideceğim."dediğinde Erdem "Beril yok mu?"diye sordu.

"Buradayımmmm" diyerek elinde krep tabakları ile koşarak yanına gelen genç kız, zayıf bedeni ile Erdem ile Poyraz'ın arasına girip oturdu ve krep tabağını ortaya koyarak "Hadi yumulun."dedi. Poyraz, kızın yanaklarından öperek "Bu çok tatlı ya. İnsanın krep yemek yerine seni yiyesi geliyor."dediğinde Beril gülümsedi ve Erdem'e bakarak "sen nasılsın Erdem ağabey?"diye sordu.

Erdem "Olmam gerektiği gibi" diyince Doruk "Durgunsun."dedi.

Erdem "Sen de hastasın."

Doruk "aynı şey mi lan."

Erdem "Gibi gibi." Dediğinde önündeki krepine reçel sürmekte olan Beril'e baktı ve "Rüzgar yok mu?"dedi.

Doruk "Yok kalmadı. Onun yerine Poyraz var."dedi.

Erdem "Komik insan seni."

Doruk "Huyum kurusun."

Beril "Bugün basketbol antrenmanı var. Yoksa gelirdi."dedi Doruk'a bakıp dil çıkararak. Doruk "Şu yataktan bir çıkayım. O dili bak ne yapıyorum ben."dediğinde Demir "Şimdi nasılsın?"diye sordu.

Doruk "Daha iyiyim."dediğinde Serap "Bade yok ya ondandır."dedi. erdem,Serap'a baktı ve gülümsedi.

Doruk "Sesini kes Frodo."diyince Volkan "Bence de sus. Herkesi geriyorsun."dedi.

Serap "Benim germeme gerek yok ki. Yeteri kadar gerilmiş zaten bunlar."dedi parmakları ile göstererek.

Erdem sesini çıkarmadan önündekileri yerken odaklanmada sorun yaşıyordu. Doruk "Hey!"diyerek çay kaşığını önüne attığında Erdem "Köpek mi sandın lan sen beni? Kemik atar gibi ne atıyorsun?"dedi.

Doruk "Kafan önünde. Hayırdır?"

Erdem "Hayır hayır."dedi.

Demir "Doruk,Erdem'in de artık bir sevgilisi olacak".dediğinde Doruk "Deme. Kim?" dediğinde Erdem gülümsedi. Doruk,çayından içiyorken Demir "Sen."dedi. doruk,ağzındaki çayını Anıl'ın suratına piskürttüğünde Anıl "ebeni..." dedi ama sustu.

Doruk "Ne diyorsun lan sen?"dediğinde Erdem "Çok düşündüm Doruk. İçimdeki bu duyguları bastırmam imkânsız. Her gün seni düşünüyorum. O güzel gözlerini. Uzun bacaklarını... Gamzelerini..."

Doruk "Tövbe tövbe... S*ktir lan!"

Erdem "Sen ve ben olmaz mı?"dediğinde Doruk "Vah garibim. Kimseyi beğenmezsen böyle olur işte. Olmaz lan! Rotayı üçüncü boyuta çevirmek istemiyorum ben."

Poyraz "He istesen olur yani."dediğinde Erdem kahkahalarla güldü. Doruk, küçük bir çocuk gibi "Baba, oğlunun namusu elden gidiyor. Koş ulan."diye bağırdığında yanında bulunan herkes kahkahalarla gülüyordu. Serap "YA akşam dönüyoruz. Gitmeden Bursa'yı biraz dolaşalım."dediğinde Senem "Bana uyar."dedi.

Beril "Ben Rüzgâra mesaj atayım o zaman. O bizi gezdirir."dedi. Herkes tamam diyerek önlerine döndü ve yeniden konuşmaya başladılar.

****

'Before the Dawn'

Araba koruluğun içine girdiğinde genç kız sabırla ilerlemeye devam ediyorlardı. Korumalar önlerinde durup arabayı aradıklarında genç kız arabadan indi ve kırmızı topuklu ayakkabıları ile Arnavut taşlarında yürümeye başladı. Önüne geçen bir koruma farsça yanındakine bir şeyler söylediğinde genç kız ona baktı ve aynı dilde konuşarak ona önünden çekilmesini söyledi. Titreyen elleri ile zile bastı ve başını dikleştirdi.

Soğuktu. Ruhu tir tir titriyordu ama bunu yapmak zorundaydı. Terk edilmiş bir ev gibiydi burası. Ölüm kokuyordu her yerinde. Sevgi yoktu hissedilmiyordu... Kapı açılıp içeri adımını attığında hizmetçi kız "Kimsiniz?"diye sordu. Bade, ona aldırmadan içeriye adımını attı ve "Bade Kohen. Osman Kohen ile görüşmek istiyorum."dediğinde merdivenlerden aşağıya inen Derin basamaklarda durdu. Hizmetçi kız, Bade'yi Osman Kohen'in odasına götürürken genç kızın gözleri Derin ile buluştu ve yaralı yüzünde dolaştı. İfadesiz bir yüzle kendisine bakan Derin sesini çıkarmadan aşağıya inmeye devam ettiğinde dolaptan paltosunu çıkardı. Tam o sırada hizmetçi kız "Babanız bir yere ayrılmamanızı söyledi."dedi.

Derin, söylenilenleri duymamış gibi yaparak paltosunu giyinmeye başladığında evin bahçesinden içeriye giren Ahmet salona girmiş odasına doğru gidiyordu. Kapının girişinde gördüğü manzara ile neye uğradığını şaşıran genç adam Bade'yi görünce hemen kolonların arkasına saklanmış ve "Bade..."diye fısıldamıştı. Onun burada olması bir yana kendisini görmesini kesinlikle istemiyordu. Tanımazdı şüphesiz ama diğerlerinin şüphelenmesini sağlayacak bir şey olmaması gerekiyordu. Kaşlarını çatarak bulunduğu yerden başını uzattığından kara gözleri ile genç kıza baktı. Seneler çabuk geçiyordu şüphesiz.

Büyüyordu Bade ve büyüdükçe daha da güzelleşiyordu... Annesi gibi... Hızlı hızlı nefesler alarak önüne döndü ve ellerini sıktı. Bade'nin burada olmaması gerekiyordu. Burası onun için çok tehlikeliydi. Dolan gözlerini sımsıkı kapattı ve cebinde titreyen telefonunu açarak "Bade'nin burada ne işi var?!"diye tısladı. Sesi gerektiğinden öfkeliydi. "Sakin ol."diyen kadına genç adam "Onu burada avlayabilirler." Dedi.

Genç kadın "Sen oradayken mi? hiç sanmıyorum. Hem merak etme. Ben onun yanındayım."dedi.

Ahmet "Neredesin?"diye sordu.

Afra bunun üzerine "Arabanın içinde onu bekliyorum. Merak etme."dedi ve telefonu kapadı.

Ahmet,derin bir nefes alarak yeniden Bade'nin olduğu tarafa baktığında genç kızın Osman Kohen'in odasına girdiğini gördü. Derin'in ise kapıdan çıkıp gittiğini. Bulunduğu yerden çıkararak silahını eline aldı ve Osman Kohen'in odasının önüne kadar ilerledi. Bade,odaya girmiş öylece kendisine şaşkınlıkla bakan adama bakıyordu.

Ellerini masaya koydu genç kız ve "Sende..."dedi.

"Sen de bana ait olan bir şey var!"dedi. Osman Kohen,ona sesini çıkarmadan bakarken Bade "İstanbul da olanlardan sen sorumlusun! Ve aileme olanlardan da! Bir ağebeyim var! Adı Melikshah! Melikshah Kohen."dediğinde Osman Kohen yerinden hızla kalktı. Ahmet ise silahını daha da sıktı. Bade,abisinin adını hatırlıyordu. Gülümsedi ve nefesini tuttu. Genç kız,masanın etrafından dolaşarak Osman Kohen'in karşısında durdu ve "Sahip olduğun her şey benim! Her şey! Çok yakında tüm bunları senden geri alacağım! Ve aileme ne olduğunu hatırladığım zaman,bu sefer kaçmak için delik arayacak olan sen olacaksın!"dedi. Osman Kohen,sesini çıkaramamıştı. Bade,hızla odadan çıkarken merdivenlerin altına saklanan Ahmet,bunun hiç iyi olmadığını düşünüyordu. Bade,az çok hatırlamaya başlamıştı ancak bunu Osman Kohen'e yansıtması hiç iyi olmamıştı. Kızın peşinden gitmeyi bırakarak odasına çıktı. Bade ise o sırada bahçeye çıkmış arabasına doğru gidiyordu. Korumalarla kavga eden Derin'i görünce arabaya binmekten vazgeçti ve yanlarına doğru giderek Derin'in kendisi ile geleceğini söyledi. Derin, bundan hoşlanmamıştı ama evden çıkabilmek için bunu yapmak zorundaydı. Arabaya bindiklerinde Bade "Evin girişinde arabayı durdur".dedi. afra,sesini çıkarmadan başını eğdi ve arabayı hızla kullanmaya başladı. Derin kapıya yapışmış Bade'den uzak durmaya çalışıyordu. Araba evin girişinde durduğunda hızla arabadan inen Derin,Bade'nin inip karşısına geçmesi ile suskunluğunu korumaya çalışıyordu.

Bade,onun yaralı yüzüne bakarak "İyi misin?"diye sordu. Derin bunun üzerine "Ne? Ateşkes mi ilan
ediyoruz?"dediğinde Bade "Sen kötü değilsin."dedi. derin ona bakmadı ve "Arabana bin ve git!"dedi. sesindeki öfke belli oluyordu. Bade,ona doğru bir adım attığında Derin geriye sıçradı. Kaşlarını çatmış Bade'ye bakarken genç kız uzanıp kızın yanağına dokundu. Derin,dokunuşuyla irkilirken Bade gülümsedi ve " Çok yakında her şey bitecek ve o zaman seni yanıma alacağım."dedi sevgiyle.

Derin o an ağlamak istedi. Ciğerleri ağzından çıkana kadar ağlamak. Alaycı bir ifade ile Bade'ye baktı ve "Hayaller denizinde yüzüyorsun sen. Ne dediğin hakkında hiçbir fikrin yok."diyerek kızın elinden kurtuldu hızlı adımlarla önce yürümeye sonra da var gücüyle koşmaya başladı.

Afra, Bade'nin aklından geçenleri merak ediyordu ancak az önce görmüş olduğu manzara gelecekte bu ikisinin el ele olacağını gösteriyordu. Eğer Derin yaşıyor olursa...

****

Herkes gezmek için dışarı çıktığı sırada Doruk odasında uyuyordu. Poyraz,Anıl,Demir ve Erdem aileleri ile birlikte toplantı odasında oturuyor,Dağhan'ın konuşmalarını dinliyorlardı. Erdem,söylenilenlerden artık sıkılmış bir vaziyette yüksek sesle birbirlerine bir şeyler anlatan ailesine baktı ve ayağa kalktı.

"Ben gidiyorum"dedi.

Demir "Nereye?"dediğinde Erdem sesini çıkarmadı. Anıl o sırada "Derin,Doruk ile birlikte olursa eğer Bade bu haritanın neresinde?"diye sordu.

Demir "Ne olursa olsun Doruk'un Bade'den yararlanmasına izin vermem! Bu mümkün değil! Onlar mutlu olacaklar diye kız kardeşimin acı çekmesine razı olamam ben!"dediğinde Anıl "Ben de Doruk'un"dedi.

Demir "Kafan mı kalın senin? Eğer o ikisi birlikte olursa olan Bade'ye olacak. Doruk'a değil."dediğinde ekledi "Eğer böyle bir şey olacak olursa Doruk'u gebertirim."dedi. Poyraz, başını kaldırıp ona baktı. Sadece baktı ama. Altuğ ve Emine sessiz bir şekilde önlerindeki dosyaya baktıklarında Anıl ve Demir birbirlerine girmek üzereydiler.

Aralarına giren Erdem bağırarak "Bir bok bildiğiniz yok hiçbirinizin! Buraya oturduğunuzdan beri Derin, Doruk, Bade ve Nefes dörtlüsünün üzerinde dolanıp duruyorsunuz! Ama hala bir bok anladığınız yok! Bu savaşı başlatan Derin ya da Nefes değil. Ya da Doruk ve Bade! Bu savaşı başlatan aileler! Sizlersiniz! Bizler değil! Bu sizin sorununuz! Bade'nin hafızasını kaybetmesine neden olan şey Derin değil Osman Kohen ve Altuğlular! Aynı şekilde Nefes'in peşinde olanlarda! Tabi onların hala Nefes'ten bir haberleri yok..."dedi ve kaşlarını çatarak "Allah kahretsin,hiçbir şey anlamıyorum. Anlattıklarınızdan hiçbir şey anlamıyorum! Hepiniz şanslısınız! Bir aradasınız sürekli! Güçlüsünüz ama bu halinizle çok zayıf duruyorsunuz!"diyerek Demire döndü ve "Bade'nin acı çekmesi gerekiyorsa çeker! Doruk,Derin ile birlikte olacaksa olur! Nefes ölecekse ölür! Ve tüm bu olacak olanların önüne siz geçemezsiniz! Sizi ve bizi..."dedi eliyle odada kendisine şaşkınlıkla bakan insanlara bakarak "Bir araya getiren bir kader var. Tamam mı? bu savaşta derin en az Bade kadar masum. Doruk tüm bunların dışında kalıyor. O sadece güç kaynağına ulaşabilmek için kullanılan bir köprü. Nefes ise haberi bile olmadığı insanlar tarafından yok edilecek tek kişi. Bu savaşta hepsi aynı acıyı yaşayacak. Hepsi! Hepimiz! Kazanmak istiyorsanız detayları konuşun var olanları değil. Çünkü benim anladığım bir şey varsa o da bundan sonra hızla sizin üzerinize saldıracakları. Hiçbir şey gizli kalmaz. Eninde sonunda Nefes'e dair bir şey bulacaklar. Ve siz ne kadar Nefes aradıkları kişi değil deseniz de onları sizin üzerinize yollayan kişiler çoktan ölüp gitmişlerdir. Bunun için ölüleri suçlamaktan vazgeçin ve var olanlarla ilgilenin."dedi kapıya doğru yürürken.

Demir "Nereye?"diye sorduğunda Erdem "Kardeşlerim dediğim insanların birbirlerini öldürmek istemediği bir yere."dedi ve odadan çıktı. Merdivenlerden aşağı inerken önünden geçen adama dikkat etmedi ve evden çıktı. Arabaya binip hızla oradan uzaklaşırken toplantı odasında sessiz bir şekilde oturmakta olanlar kapının açılması ile başlarını o tarafa çevirdiler ve içeriye girenlere şaşkınlıkla baktılar. Poyraz gülümseyerek ayağa kalktığında "Zal amca!"dedi. Zal, gülümseyerek Poyraz'a baktığında bakışlarını Altuğ ve Dağhan'a çevirerek "Uzun zaman oldu."dedi.

Dağhan "Öyle" diyerek ayağa kalktığında Altuğ "Hiç uyanmayacaksınız sandım."dedi.

Arkasında durmakta olan genç adam yüzündeki siyah maskeyi çekip çıkardığında Demir şaşkınlıkla ayağa kalktı ve "Sen..."dedi. Genç adam, çikolata rengi gözleri ile gülümseyerek odadakilere bakarken "Uzun bir uykuydu."dedi. Dağhan "Hoş geldin evlat."dediğinde genç adam "Hoş buldum Dağhan amca."dedi gülümseyerek.

Emine Hanım, şaşkınlıkla onlara bakarken en arkadan Ahmet içeriye girdi ve genç adam ona dönerek "İşte şimdi tamamlandık."diyerek öne çıktı ve Emine Mudurnu'ya bakarak "Kendimizi tanıtmamıza izin verin."dedi. Demir şimdi gülümsüyordu. Genç adam, uzun kahverengi saçlarını eliyle düzeltti ve "Ben Mikail... Mikail Altuğlu. Ve Bu da Ahmet Altuğlu."dedi gülümseyerek. Zal ve Altuğ birbirlerine sarılmış özlem giderirken Demir şaşkınlık içerisinde gülümsüyordu. Mikail'i en son gördüğünde Fas'talardı. Ve Kenan Altuğlu'nun ondan nasıl korktuğunu adı gibi biliyordu. Ama Ahmet'in neden Derin'in yanında olduğunu bilmiyordu. Mikail ve babası ve diğerleri iyi Altuğlulardansa Ahmet kimdi?

Demir ona doğru yürüdü ve "Kimsin sen?"dedi. Ahmet ona doğru bir adım attığında gülümsedi ve "Zamanı gelince öğrenirsin ufaklık."dedi. Uyanmışlardı ve yeniden gün yüzüne çıkmışlardı. Bundan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı...

***

Erdem ise çiçekçiden almış olduğu sarı laleler ile birlikte ailesinin öldüğü yerdeydi. Yolun kenarına bırakmış olduğu çiçeklerin bir kısmını eline alarak kayalıklara doğru ilerledi. Arabasının önünden geçtiği sırada yanında duran taksiye baktı ve içinden çıkan kıza. Şaşkınlıkla ona bakarken gülümseyerek önüne döndü ve yürüyerek uçurumun kenarına geldi. Derin,ona bakarken "Buraya neden geldin?"diye sordu.

Erdem "beni mi izliyorsun sen?"diye söylendi. Sesi fısıltıdan farksızdı. Derin "Hımm"dediğinde Erdem ileriye baktı. Mavi gözleri deniz gibi griye dönerken elindeki çiçekleri var gücüyle ileriye fırlattı ve "Burada çocukluğum yatıyor. Çocukluğumu görmeye geldim."dedi gözleri dolarak. Derin arkasını dönüp diğer çiçeklerin olduğu yere baktı. Erdem bunun üzerine "Annemi,babamı ve kardeşimi burada kaybettim ben."dedi. sustu...

Derin,ona sarılma isteği ile başa çıkmaya çalışıyordu. Gözleri dolan genç adam başını önüne eğip yutkunduğunda ona döndü ve "hadi seni evine bırakayım."dedi. derin "Eve gitmek istemiyorum."dediğinde Erdem yanağındaki çürüğe baktı. Yüzünü buruşturduğunda Derin "Yarın okulda fark edilmeyecektir"dedi.

Erdem omuz silkti ve yanından uzaklaşarak yürümeye başladı. Derin,arkasına dönüp çiçeklerin olduğu yere baktığında içini çekti ve "Görüşürüz."diyerek Erdem'in peşinden gitti. Bilerek Erdem'i omzundan ittiğinde Erdem "Bunu bilerek yaptın!"dedi.

Derin "nesini bilerek yapmışım? Kendini bir şey sanma!"dedi.

Erdem "bak burada ki tek araba benim arabam. Yayan gelmek istemiyorsan hemen suçunu kabul et ve arabaya bin."

Derin "Ben bir şey yapmadım."

Erdem "Sen bilirsin."dediğinde arabasına bindi ve arabayı çalıştırdı. Derin, arabanın önüne geçtiğinde ikisinin de gözleri kırık bir tebessümle birleşti. Genç adam içini çekerek başıyla geç dediğinde Derin burnu havada arabaya bindi.

Erdem "Emniyet kemerini tak!"

Derin "Gerek yok!"

Erdem "Tak dedim."dediğinde Derin "Gerek yok dedim ya!"dedi ama Erdem uzanıp emniyet kemerini taktı ve kıza bakarak "Benim arabamdaysan benim dediklerimi yapacaksın!"dedi ve direksiyonu kırarak karşı yola geçti. Seslerini çıkarmadan eve doğru ilerlerken Derin başını cama dayamış yağmuru izliyordu. Erdem ise arada bir ona bakıyordu. İçini çekerek dikkatini yola verdi ve son hızla arabayı sürmeye başladı.

***

Osman Kohen, Kenan Altuğlu'nun karşısına geçmiş kızgınlıkla ona bakıyordu. Kenan,"Şimdi söyle."dediğinde Osman Kohen "Eğer Derin'i sana verecek olursam ona ne yapacaksın?"diye sordu.

Kenan Altuğlu gülümseyerek karşısındaki adama baktı ve "Önce vücudu ile ilgileneceğim. Daha sonra ise onu senin istediğin kişiye dönüştüreceğim. Ve o saatten sonra kimse ama hiç kimse senin karşında durmaya cesaret edemeyecek."dedi.

Osman Kohen gözleri kamaşmış bir halde elini uzattı ve "Kabul."dedi. Kenan Altuğlu gülümseyerek yerine oturduğunda "Benden haber bekle. Yakında çok kan dökeceğim çünkü" dedi. Osman Kohen, kapıdan çıkıp giderken Kenan Altuğlu kan kırmızısı şarabından bir yudum aldı ve Derin için hazırlık yapmaya başladı. Onunla çok eğlenecekti. Ve onunla işi bittiğinde Derin'den geriye sadece bir et parçası kalacaktı.

Oyun? Neydi bu oyunun adı? İntikam mı? Aşk mı? Bir ölüm bir insan hayatı nasıl olur da aşk ile bir tutulabilirdi. Bu oyunun adı TUTKU'YDU. Savaşmak ve kazanmak birer tutkuydu. Hedefe gidilen yolda başvurulan her şey birer tutkuydu. Tutku bir hayat felsefesiydi. Pek çok insan Tutku'nun sadece aşktan ibaret olduğunu sanır ve yanılır. Oysaki tutku sadece aşkla sınırlı değildir. Tutku bir hayat mücadelesidir ve bu mücadelede nerede durması gerektiğini bilemeyen insanlar tutkunun kölesi olmaya mahkûmdurlar.
-bölüm sonu-

TUTKU OYUNU (ESMER SERİSİ-4)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin