Bölüm 7

108 24 0
                                    

-7-

Doruk,bütün bir ders boyunca sıraya başını koymuş uyukluyordu. Uykusu yoktu aslında sadece ağrısı vardı ve bu da onu yorgun düşürüyordu. Şimdi evde olmayı o kadar çok istiyordu ki… Sanki birisi kalbinin üzerine elini koymuş onu sıkıştırıp duruyordu.

Doktora gitmeliydi… Gitmek zorunda olduğunu biliyordu ama buraya geldiğinden beridir Bursa’ya ayak uyduracağım diye herşeyi olduğu gibi kendisini de boşvermişti.

Eğer gitseydi bir doktora görünseydi ve bu durumu anlatmış olsaydı,şimdi bu kadar canı yanıyor olmayacaktı. Acı ile yüzünü buruşturduğunda uyuşan kolunu sağ kolu ile değiştirdi.

Matematik dersinde olduğunu hatırlatan bir ses kulağına doğru eğildiğinde başını gün ışığına çıkmaya korkan bir yarasa gibi kısıp yanında oturmakta olan çocuğa baktı.

İçinden bir iki tane geçirsem diye düşünürken çocuğun “Hoca seni çağırıyor.”demesi ile yüzünü tahtanın önündeki matematik hocasına çevirdi.

Hoca bilmiş bir ifade ve iğneleyici bir tonda doruk’a bakarak “Sizi engin rüyalarınızdan uyandırdığım için lütfen beni affedin majesteleri! Ama rica etsem şu havuz probleminin cevabını o sıska bedeninizi kaldırıp tahtaya yazar mısınız?”dediğinde Doruk’un yüzünde tatlı bir gülümseme belirdi.

Çapkın bir ifade ile “Vücudumu mu kıskanıyorsunuz hocam?”dediğinde sınıfta uğultu başlamıştı.

Matematik hocası ağzı açık bir şekilde kaşlarını çattığında “Tahtaya gel!”dedi.

Doruk gözlerini devirerek “istemiyorum.”dedi.

Matematik hocası “Tahtaya gel dedim Doruk Pehlivan!”diye bağırdığında genç çocuk gözlerini kıstı. Eğer bir kez daha kendisine bağıracak olursa üzerine atlayıp onu üzerinden silindir geçmiş gibi tahtaya yapıştıracaktı.

Umursamayan bir tavırla “İstemiyorum hocam.”dedi.

Matematik hocası masasının üzerinde durmakta olan not defterini alıp “bütün sözlülerine sıfır veriyorum. Bu dersten asla geçemeyeceksin!”diye hırsla bağırdığında doruk “bu kininiz kime allah aşkına? Yakışıklı olmama mı yoksa tahtaya çıkmak istemeyen sıska bedenime mi? Durun bir dakika ikisini de bir araya getirip toplarsam eğer…”düşünür gibi yaptı ve eliyle ağrıyan alnına bir şaplak atarak “tabi ya nasıl da düşünemedim.”dedi gülümseyerek.

Doruk “hepsi ben eder!”dediğinde sınıftakilere bakarak gülümsedi. Gülümsemesi bulaşıcıydı. Kime baksa hepsi kendisine şebek gibi gülümsüyordu. Hocaya bakıp “O sıfırlar bir çok anlama gelebilir hocam. Sınıfta kalabilirim,yeniden başlayabilirim,sürem bitebilir,ama tüm bunların sonucunda ben yine ben olarak kalırım!”dediğinde gözlerini kısarak baktı karşısındaki adama.

Tekrardan usul usul başını koluna yasladığında hoca ile tartışmak istemediğini anlattı iç sesine… sonra deliriyorum diyerek güldü kendisine…

**
Demir ise yanında Erdem ile edebiyat dersindeydi. Ama dersten çok derin’i ve onu nasıl parçalara ayırabileceğini düşünüyordu. Erdem,elini omzuna koyarak sıktığında gözlerini kapatıp ona döndü ve dişlerinin arasından “O kızı öldürmem gerek! Parçalara ayırmalıyım onu! Buraya gelmemeli,Bade’nin adını ağzına almamalı!”dediğinde Erdem “Sakin ol abi.”dedi.

Demir kaşlarını çatarak “Bade’ye yaptıklarını düşündükçe…”dedi ve sustu. O bulmuştu Bade’yi… üstü başı paramparça olmuş bir halde bulmuştu. Kendi duvarlarını yıkmıştı onun için… İyi olması için…

Abisi olmuştu… Gecelerce başında beklemiş ve yapabileceği tek şeyi yapmıştı. Sevmişti!
Çok sevmişti Bade’yi… Onlar yüzünden içli içli ağladığında hiç görmediği halde nefret etmişti Derin ve ailesinden… Kol kanat germişti Bade’ye… İkisinin sessizliği de aslında iki deli çocuk gibiydi… Birbirlerine baktıkları anda neler olduğunu anlayan… Şimdi ise Bade yanında değildi ve İstanbul gibi bir şehir onun için güvenli değildi…

“Demir?”diyen Erdem’e döndüğünde arkadaşının endişeli halini gördü ve tebessümle “İyiyim. Sadece sabah sabah bu hiç iyi olmadı.”diyerek önüne döndü ve defteri kapatıp arkasına yaslandı.

Teneffüs zilinin çalması ile sınıftan koşarak çıkan Beril elinde ecza dolabından aldığı kremle Doruk’un sınıfına doğru koşuyordu. Belki bunu sürerse iyi gelir diye düşündüğü o andan beri dersin bir an önce bitmesi için dua etmiş ve uzun da olsa kabul olmuştu…

Doruk’un sınıfının önüne geldiğinde onu sırada yatar bir halde bulduğunda var gücü ile “Doruk!”diye bağırdı. Biliyordu çünkü eğer bunu yapmazsa onu oradan hiçbir kuvvet kaldıramazdı.

Doruk,alnına yapışan saçlarının arasından Berile baktığında genç kız dudaklarını büzdü.

Canı yanmasına rağmen hızla ayağa kalkan Doruk “Kim ne yaptı? Adını sınıfını söyle tüküreyim ağzına!”diiye tısladığında Beril Doruk’un elinden tutarak onu sürüklemeye başladı.

Boş labaratuvarlardan birine geldiklerinde ise Doruk’u sandalyeye oturtup düğmelerini açmaya başladı. Genç çocuk kaşlarını kaldırarak “Küçüklerle yatmam ben!”dediğinde Beril gülümseyerek içini çekti ve sargının olduğu bölgeyi hafifçe sıyırarak elinde tuttuğu yaranın etrafına sürmeye başladı.

Krem canını daha fazla yakmasına rağmen Doruk ,Berile şaşkınlıkla bakıyordu. Beril “Sabah çok halsizdin. Ve mutsuz. Ben de ağrının biraz hafiflemesi için…”dedi ve elindeki krem tüpünü göstererek “bunu ecza dolabından ödünç aldım.”dedi.

Doruk,gömleğinin düğmelerini ilikleyerek ayağa kalktığında tepeden bir bakış attı Beril’e.

İçini çekerek “cık cık! Bir daha beni boş bir labartuvara sürüklerken nedenini de söyle ufaklık!”diyerek gülümsedi ve Beril’i kolunun altına alıp güldü.

Beril kapıya doğru yürüdüklerinde sitemkar bir ses tonu ile “Gülme Doruk! Bana yapacağın açıklamayı düşün! Öbür taraftan ölü bir Beril izlerken gülersin böyle”dediğinde kapıyı açtılar ve Demir ile burun buruna gelmeleri bir oldu…

Demir “Şu işe bak iti an çomağı hazırla diye buna derim ben!”dediğinde Doruk yarım ağızla güldü ve “Sahibin karşında kuçu kuçu ağzını kapat da salyaların akmasın!”dedi bir adım atıp kafa kafaya gelerek.

Demir “Konuşmalıyız!”

Doruk “Konuşalım!” dediğinde Beril ikisinin arasında kalmıştı. Ve bu konuşma hiç hayra alamet değildi.

-bölüm sonu-

TUTKU OYUNU (ESMER SERİSİ-4)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin