-63-
Hastaneden çıkıp okula giderlerken en az Doruk kadar sessizdi genç kız. Dün gece olanları hatırladıkça başı daha da çok ağrıyor kendisi ile birlikte Doruk'u da geriyordu. Genç adam,hiçbir şey söylemeden yanında yürürken dün olanları nasıl açıklaması gerektiğini bilmiyordu.
"Bir su alabilir miyim?" diyen Doruk'a dönüp baktığında genç adamın oldukça yorgun olduğu gözünden kaçmamıştı. Gözleri kızarmış yüzünde bir mahmurluk belirmişti. Suyun parasını ödeyip şişeyi açtığında birden kendisine dönen genç adam, suyu kıza uzattı ve "İç hadi."dedi sakin bir ses tonu ile.
Derin,bir süre Doruk'a baktıktan sonra elindeki suyu alıp içti. Doruk,ona gülümseyerek bakarken Derin şişenin ağzını kapattı ve Doruk'un kendisine bakan gözlerine takıldı.
Derin "Bir şey mi oldu?"diye soran genç kıza Doruk bir cevap vermedi ve uzanıp elini ellerinin arasına alarak yürümeye başladı. Derin,ona tuhaf bir bakış atarken Doruk ona doğru döndü ve "Dün akşam olanlar dün akşamda kaldı."dedi.
Sesi gereğinden fazla sakindi. Ama gözlerinde yanmakta olan ateş o kadar güçlüydü ki Derin bir an oracıkta eriyip gideceğinden korktu. Doruk,ateşin ta kendisiydi ve şuan kendisine bakıyordu.
"Doruk... Ben..."demek istedi ama Doruk konuşmasına izin vermedi. Kızın saçlarını düzelterek "Leventten ayrıldığını biliyorum. Nasıl diye sorma, biliyorum işte. Etrafımda birçok dolap dönüp duruyor."dediğinde başını yere eğdi. Derin, o an ona sarılma isteğine engel olamadı ve iki eliyle uzanıp Doruk'un yüzünü ellerinin arasına aldı.
Bu savaşta yenilmeyi hak etmeyecek tek insandı Doruk. Tek masum olandı. Hiçbir şeyden haberi yoktu.
Gözleri yaşlarla dolduğunda bir adım attı Doruk'a ve yanaklarına birer öpücük kondurup başını omzuna yasladı genç adamın. Doruk, bu beklenmedik hareketle şaşırsa da kolları yerini buldu ve kızın bedenine dolanıp onu daha çok kendisine çekti. Onları birbirine çeken şey sevgi değildi. Bilinmezlikti. Karanlıkta kalan kızın aydınlığa ulaşma çabasıydı Doruk'un varlığı. Ve bilinmezlikten kurtulma gayesindeydi ruhu, önünde olup bitenleri görebilseydi eğer...
Derin, sonsuz bir uykunun içine girmek üzereydi. Karanlıklarla örtülü olan.
Doruk...
Sonsuz bir acının içine girmek üzereydi. Yavaş yavaş yok etmek isteyeceklerdi kalbindeki her bir duyguyu. Bilmiyordu onu Derine yaklaştıran şeyin aslında kızıla bağlı olduğunu...
Derin başını kaldırıp "Gidelim mi?"diye sordu. Doruk "Tamam"dedi. Daha ne diyebilirdi ki. Elleri birbirine kenetlenmiş usulca yürürlerken şeytan iş başındaydı.
Okula girdiklerinde insanların bakışlarına aldırmamaya çalıştılar. Beril, mutluluktan yerinde zıplarken Demir kaşlarını çatarak bakıyordu her ikisine de. Şimdi dünya karşıydı onlara. Yasaklardı çünkü birbirlerine. Olamazlardı bir arada. Demir, ellerini yumruk yaparak arkasını dönüp giderken Eylül de başını eğerek tebrik etti onları. Ama onlar bile bilmiyorlardı ne olduklarını. Sevgili? Aşık?
Neydiler sahi?
Derin bir an dönüp Doruk'a baktığında Doruk'un yüzündeki gülümsemeyi gördü. Yağmurlu bir sabahın ardından yüzüne vuran güneş ışıkları gibiydi Doruk'un gülümsemesi. Renk renk. Gökkuşağı gibi. İçi hayat dolup taşarken başını çevirdi usulca ve kendilerine doğru gelmekte olan Erdem'e baktı.
"Tebrik ederim."derken genç adamın yüzü olduğundan fazla samimiydi. Doruk, başını sallayarak
Erdem'in uzatmış olduğu eli sıkarken Derin gözlerini ondan ayıramıyordu. Genç adam içini çekerek Derin'e döndüğünde gözlerinin dolu dolu olduğunu hissetti. Sanki ağlayacaktı neredeyse...
"Tebrik ederim" dedi en neşeli sesiyle. Derin, başını sallayıp "Sağ ol."dediğinde Erdem elini ona uzattı.
Derin yan gözle bir Erdem'in eline bir de yüzüne baktı. Boğazına oturan yumruyu göndermek için kendisiyle savaşırken Doruk'a bir şey belli etmemeye çalışıyordu. Bir elini yumruk yapmış Erdem'e vurmak için sabırsızlanırken diğer yanı onu istiyordu. Sonunda dudaklarını büzerek kendisine uzatmış olduğu elini kavradı ve gözlerinin içine baktı.
Dudakları değil gözleri konuşuyordu şimdi.
Erdem "Yapmak zorundaydım... Yapmam gereken buydu... En doğrusu buydu..."
Derin "Beni bilerek ona ittin... Kimseye ihtiyacım yok ki benim..."
Erdem "Korunmaya muhtaçsın... Geçmişte kim olursan, ne olursan ol korunmaya muhtaçsın..."
Derin " Seni öldürmek istiyorum..."
Erdem,Derin'e bakarken "Tekrar tebrik ederim."dedi ve elini hızla çekti. Derin,kendisini hiç bu kadar yenilmiş hiç bu kadar yalnız hissetmemişti. Erdem,gülümseyerek "Derste görüşürüz."diyerek yanlarından ayrıldığında genç kız başını hafifçe yana çevirdi ve "Ben seni seviyorum ama ona aşık oldum..."dedi.
Erdem ise sıkışan yüreği ile ne yapması gerektiğini bilemeyecek kadar yorgundu. Boş sınıflardan birine girip ellerini cama yasladığında gözlerini kapadı usulca. Yaptığından pişman değildi! Olmayacaktı! En doğrusu buydu! O hiçbir zaman ona ait olmayacaktı! Olamazdı!
Dudakları titremeye başladığında omzunda hissettiği elle yerinden sıçradı. Kaşlarını çatarak arkasını döndüğünde en az kendisi kadar bulutlanmış olan gözlere baktı. Demir, yutkunarak kendisine bakarken Erdem bir açıklama yapmak istedi. Boynunu büküp küçük çocuklar gibi dudaklarını büzdüğünde Demir onu ensesinden kavradı ve kafa kafaya geldiler.
Erdem "Böyle olsun istemedim. Yemin ediyorum istemedim. İstemedim." Dediğinde Demir titreyen sesi ile "Biliyorum..."diye fısıldadı ve kardeşini kollarının arasına aldı. Erdem "En doğru olanıydı bu... Bana kızacağını biliyordum ama onları bir araya getirmek zorundaydım... Bu benim için en iyi olanıydı..."
Demir "Biliyorum..."
Erdem, ellerini yumruk yapıp gözlerini sımsıkı yumduğunda kapının girişinde bir eliyle ağzını kapatmış ağlayarak onları izleyen Eylül, Erdem'in acı çeken yüreği için dua ediyordu. Gözlerinin önünde yok olup gidiyordu sanki. O güzel bebeksi gözleri acı ile dolup taşarken akmayan yaşlar buz gibi bir görüntü oluşturuyordu şimdi üzerinde.
Genç adam, kaşlarını çatarak yüzünü Demirin boynuna gömdüğünde Demirin gözlerinden yaşlar aktı usulca. Her bir damla kardeşleri için akarken içinden Erdem'in mutlu olmasını diliyordu. Ne olursa, kiminle olursa olsun sadece mutlu olmasını istiyordu.
****
Akşam eve gittiğinde babasını odasında otururken bulan genç kız ifadesiz bir yüzle kendisine bakmış ve arkasını dönerek odadan çıkmaya yeltenmişti. Osman Kohen "İşte benim kızım!"diyerek kendisine kollarını açarak sarıldığında Derin onu elleriyle itti ve "Ne demek bu?"diye sordu.
Osman Kohen "Doruk diyorum. Birliktesiniz."dediğinde Derin gülümsedi ve "Sevindin mi? gerçekten mi?"dedi alayla.
Osman Kohen,Derin'in alaycılığını umursamamaya çalışarak "Şimdi ne yapman gerektiğini sana anlatacağım."dedi.
Derin kollarını birbirine dolayarak "Anlat bakalım."dediğinde Osman Kohen "Doruk'a bir süre sonra
evlenme konusunda baskı yapacaksın. Bunun için onunla özel şeyler yaşamana izin bile veriyorum. Daha sonra Pehlivan Holding'in hisselerine sahip olacaksın yavaş yavaş. Ona yakın olursan sadece hisselere değil Bade'ye de yakın olacaksın ve diğer kıza. Her ikisinden de o kolyeyi alıp hisselerle birlikte bana geleceksin babacığım ve ben de seni hak ettiğin gibi yaşatacağım."dediğinde Derin "Hayır."dedi.
Osman Kohen "Anlamadım?"
Derin "Hım,belli oluyor. Anlama kıtlığı yaşadığın bir gerçek ama ortada öyle bir gerçek var ki o da benim her şeyi hatırladığım sevgili Osman Kohen! Üvey abimi öldürürken yada Bade'ye zarar verirken beni nasıl uyuşturduğunu hatırlıyor olmam. Beni nasıl zehirlediğini senelerce. Üzerimde işkencelerini uygularken bir babanın nasıl oluyor da öz kızına bunu yapabildiğini durup düşündüm yıllarca ve ne sonuca vardım biliyor musun?"
Osman Kohen konuşmuyordu.
Derin gülümseyerek "Çünkü sen benim babam değilsin! Sen benim öz babam değilsin! Eğer öyle olmuş olsaydı Bade'de senin kızın olurdu ama değiliz! İlhan Kohen, evet orada Fas'ta. İlhan Kohen, elindeki bıçağı Bade'ye doğrulttuğunda duymuştum olanları. Bade'nin bakışlarında görmüştüm yatan gerçeği. Ve şimdi sen kalkmış bana... Bana... Seni bir adımda öldürecek olan kişiye kız kardeşimi ve onu koruyan insanları yok etmemi söylüyorsun. Niye? Beni daha iyi yaşatabilmek için? Sana bir şey söyleyeyim mi Osman Kohen, ancak sen öldüğün zaman ben iyi yaşayabilirim. Ancak sen yok olduğun zaman ben iyi olabilirim."dedi ve eliyle kapıyı göstererek "Şimdi dışarı çık ve benimle iyi geçinmeye bak!"dedi.
Osman Kohen, yüzüne çarpan kapıyla olduğu yerde kaldıktan bir süre sonra sinirle evin dışına çıktı ve telefonunu eline alarak onu aramaya başladı.
"Ne var?"
Osman Kohen "Bu kız uyanmış! Ne yapacaksan bir an önce yap artık!"dediğinde Kenan Altuğlu güldü ve "Tamam."diyerek telefonu kapattı. Ahmet,Derin'in odasının kapısının önünde barikat kurmuş otururken genç kız bedeninden aşağıya süzülen sıcak suya gülümseyerek eşlik ediyordu. Açık olan yaraları bile umurunda değildi artık. Hepsini iyileştirecekti ve buradaki işi bittiğinde herkesi ardında bırakıp gidecekti...
***
"Bunun olduğuna inanamıyorum! O kız nişanlı!"diye bağırıyordu Dağhan Pehlivan. doruk,karşısında oturmuş canı sıkkın bir şekilde kendisine bakarken Dağhan "Oğlum... Yapma bunu. O kız nişanlı"dedi
üzerine basa basa.
Doruk "Artık değil."dediğinde Dağhan "Ne yapmaya çalışıyorsun Doruk? Beni öldürmeye mi?"
Doruk "Hayır. Ama senin ne yapmaya çalıştığını anlamıyorum. Derin'in nesini istemiyorsun? Sakın bana onun nişanlı olduğunu söyleme! Çünkü buna inanmıyorum! Bir Kohen olması mı?"dedi.
Dağhan düzenli nefes alıp vererek "Hayır! Bade'ye zarar vermiş olmaları. Ve sen onu ailemizin içine sokuyorsun. Bir düşünsene Bade öğrendiği zaman ne kadar kırılacak."
Doruk "Bunun farkındayım."
Dağhan "Öyleyse niye yapıyorsun? Niye bile bile kendini ateşe atıyorsun oğlum?! Neden?"
Doruk,sesini çıkarmadı ve aksi bir suratla ayağa kalkarak "Yapmak zorunda olduğum için! Bunun için Bade acı mı çekecek? Yada sen? Ya da diğerleri? Umurumda değil!"diyerek odasına çıkan merdivenlere doğru yürümeye başladı. Dağhan,oğlunun arkasından bakarken olduğu yere çöktü ve "Ah,ah oğlum ah. En çok acıyı sen çekeceksin haberin yok!" dedi sıkıntıyla.
Odasına çıktığında kalbi sıkışan genç adam "Yapmak zorundayım.."diye fısıldadı ve içinde hissettiği ağrı ile "Baba!"diye bağırdı. Yere yığılıp kalırken gözleri yeniden boşlukla buluşuyordu şimdi...
-İSTANBUL-
Genç kız, kurstan çıkışta doğrudan eve gitmek istemişti. Çok fazla dışarıda kalmak istemiyordu. Hemen gidip kendisine yiyecek bir şeyler hazırlayacak, sonrasında da ders çalışmaya başlayacaktı. Şehremini parkın oraya geldiğinde karşı tarafa geçen genç kız, ara sokağa saptığında mahallenin ışıklarının yanmadığını gördü. Bir an irkilse de üzerinde durmayan Bade adımlarını hızlandırdı ve koşarak eve gitti.
Anahtarı ile apartmanın kapısını açıp içeri girdiğinde ışıkların yanması için bekledi ama yanmayınca elektriklerin olmadığını düşünerek yukarı çıktı temkinli adımlarla. Anahtarını çıkarıp, kapıyı açmak istediğinde evin kapısının aralık olduğunu gördü ve korkarak geri adım attı. Arkasını dönüp kaçmak isterken bileğine yapışan bir el çığlık atmasına neden oldu. Hızlı bir şekilde içeri çekilirken ağzı büyük kirli eller tarafından kapandı. Gözleri iri iri olup, yaşlar sicim gibi boşalmaya başladığında titremeye başladı.
Kalbi yerinden çıkacakmış gibi atarken bir el uzanıp göğsünü kavradı. Uzun tırnaklarını göğsüne dokunan ele sapladığında adamın genzinden boğuk bir hırlama sesi çıktı. Bilinci yavaş yavaş kaybolurken korkusu da azalıyordu. Kulağında duyduğu sesle bedeni kaskatı kesilirken genç kız sadece duyduklarını anlamaya çalışıyordu.
"Yaşamak istiyorsan sesini çıkarma Bade Kohen..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TUTKU OYUNU (ESMER SERİSİ-4)
Roman pour AdolescentsDoruk Pehlivan, İstanbul'dan Bursa'ya gelirken hayatında yepyeni bir sayfa açılacağını düşünür. Burada tanışacağı insanların tüm hayatını etkileyeceğinden habersizdir. İnandığı tüm değerler bir bir yok olurken, sevdiklerini ve kendisini hayatta tuta...