Bölüm 65

118 21 0
                                    

Bölüm Müziği: Titanic: Rose's theme



-65-
Çocukların eve gelmesinden sonra sessizce bir köşede oturmakta olan Demir ve Anıl,Erdem'in de yanlarına gelmesi üzerine başlarını hafifçe ona çevirmişlerdi. Genç adam,yorgunluktan kapanan gözlerini ovalayarak yanlarına oturduğunda iki arkadaşının da kendisine dik dik bakması üzerine "Hadi anlatın. Neler oluyor?"diye sormuştu.
Anıl arkasına yaslanarak ofladı ve Demir'e bakarak "Sen söyle."dedi.
Erdem "Neyi söyleyecek? Bade'ye bir şey mi olmuş? Ne? Çatlatmasanıza adamı!"dedi sinirle.
Demir arkasına yaslanarak "Ahmet hani şu Derin'in peşinde dolaşıp duran adam."dedi.
Erdem kaşlarını çatarak "Şoför mü? Ne olmuş ona?"diye sorunca Demir "O... Derin ve Bade'nin öz abisiymiş."dedi.
Erdem bir süre önce aynen Demirin yaşamış olduğu şoku yaşadıktan sonra toparlanmış ve "Şaka mı bu? Eğer o adam kızların öz abisiyse,Bade'nin bahsettiği kim?"diye sordu.
Demir içini çekti ve "Bilmiyorum. Ama aklımı kurcalayan bir şey var"dedi.
Anıl "Sanırım benim de."dediğinde Erdem irkilerek geriye çekti kendisini. Gelecek olan soruyu biliyordu çünkü. Demir ona bakarak "Eğer Ahmet denen o adam Derin ve Bade'nin abisiyse eğer,nasıl oluyor da Bade ve Derin kuzen oluyor? Yani bu durumda ikisi kardeş olmuyor mu?"diye sordu.
Anıl da bunun üzerine "O zaman Osman Kohen de onların babaları mı?"diyince Demir "Of,aklım karıştı. Ama her şey o kadar bulanık ki. Eğer Osman Kohen,Bade'nin babası ise neden kendi öz kızına zarar vermek istesin? Yani onu koruması gerekmez mi?"diye sordu.
Erdem,gerçeği bilen tek kişiydi ve bunu onlara söyleyip söylememe konusunda kararsızdı. Ama bir şeyden emindi o da Osman Kohen,ne Bade'nin ne de Derin'in öz babasıydı. Konuyu dağıtmak için ellerini birleştirdi ve konuşmaya başladı.
Erdem "Bence Ahmet denen o adam sadece Derin'in abisi. Bade'yi de belirtmiş olması onun öz abisi olduğunu göstermez. Zaten arada akrabalık varsa kan bağından dolayı kardeş sayılıyorlar."dediğinde Anıl ve Demir kendisine bakakaldı.
Anıl geriye yaslanarak "Mantıklı."dediğinde Demir "Olabilir."dedi. Erdem,rahatlayarak içini çektiğinde gözlerini kapadı ve başını yere eğdi. Bir süre sessiz kaldıktan sonra gülümseyerek "Hey! Anko,Nefes'in Osman Kohen'e tokat atması Oscar'lıktı dostum."dediğinde Demir "Ne? Nefes,Osman Kohen'e mi vurdu? Ne zaman?"diye sordu.
Anıl gülerek "İşte bizim Nefes'imizde böyledir. Duygularını hep uç noktalarda yaşar. Pek belli etmez ama damarına basıldığı zaman da hiçbirimiz onu durduramayız."dedi.
Demir "Tüh ya!"dediğinde Erdem "Keşke fotoğraf çekseydik"dedi gülerek ve kaşlarını çattı.
Anıl "Ne oldu?"diye sorunca Erdem "Bade nerede? Neden ona ulaşmamıza müsaade etmiyorlar."dedi.
Demir başını çevirerek gözlerini yanmakta olan şömineye odakladığında Anıl'ın elini omzunda hissetti ve ona döndü. Yutkunarak "Ona bir şey olsun istemiyorum. Kuş kadar canı var zaten."dediğinde gözleri dolu doluydu. Anıl gülümseyerek "Merak etme. Onu sağ salim bulacaklar."diyerek genç adamın omzunu daha da sıktı destek olmak isteyerek.
****
Eve hışımla girdikten sonra eline ne geçirdiyse Osman Kohen'e fırlatmaya başlayan genç kız sinirden gözlerini iri iri açmış öfke nöbetleri geçiriyordu. Osman Kohen,kendisini darbelerden korumaya çalıştıkça Derin daha da hiddetleniyor ve var gücü ile Osman Kohen'e saldırıyordu.
"Seni öldüreceğim! Senin kafanı gövdenden ayıracağım!"diyerek şöminenin demirini eline aldığında Osman Kohen'in üzerine doğru yürümeye başladı. Adamın, korumaların birkaçı kızı durdurmak için üzerine yürüdüğünde Derin "Geri çekilin sizi köpek sürüsü!"diye tısladı. Göz bebekleri o kadar büyümüştü ki genç kız sanki kendisini kaybetmiş gibiydi.
Var gücü ile Osman Kohen'in baldırına vurduğunda yaşlı adam inleyerek tek dizinin üzerine düştü. Derin "Kardeşim nerede?!"diye bağırınca Osman Kohen "Bilmiyorum! Ben bir şey yapmadım!"diye bağırdı ve eliyle adamlarına işaret etti.
Derin, ensesine almış olduğu darbe ile serseme dönerken elindeki demiri bir an olsun bırakmadı ve var gücüyle ona vurmakta olan adamlara doğru savurdu. Yeni kapanan yaraları yeniden açılıp kanamaya başlayınca, nefesi kesilen genç kız durmadı. Öfke o kadar kuvvetliydi ki içinde hissetmiş olduğu nefretle birleşince, onu durdurulamaz kılıyordu. Osman Kohen, iki adamının da yardımı ile evden kaçarken hızla arabaya bindirildi ve oradan hemen uzaklaştırıldı. Yolda giderlerken eline almış olduğu telefonu ile Kenan'ı arayan yaşlı adam bağırarak ve çokça da küfür ederek "Seni o***u çocuğu! Amacın ne senin? Ben sana Derin'i hallet demedim mi? Bade'yi kaçırmakta nereden çıktı?"dedi.
Kenan Altuğlu kahkahalar atarak telefonu kapadığında Osman Kohen ilk defa Altuğlulardan korkması gerektiğini anladı. Araba hızla karanlığın içinde kaybolurken Derin cehennem yerine dönen evde kan revan içinde kendisine saldıranlarla savaşıyordu. Ahmet,nihayet eve ulaşabildiğinde arabayı durdurmadan içinden çıktı ve eve doğru koşmaya başladı. Kırılan cam parçaları ve bağıran insan seslerini duydukça kanındaki adrenalin seviyesi daha da yükselen genç adam,belindeki silahı çıkartarak Derin'in etrafındaki adamları tek kurşunla başlarına isabet alarak vurmaya başladı. Hepsi birer domino taşı misali peş peşe yere yığılırken Derin kaşlarını çatmış nefes nefese onlara bakıyordu.titreyerek gözlerini kapadığında sinirle dudaklarını ısıran genç kız,yerinde sallanarak çığlık atmaya ve bağırarak ağlamaya başladı.
Ahmet,ona doğru bir adım atmak isteyince kendisini geri çeken genç kız hıçkırmaya benzeyen bir sesle "Bade yok! Yok! Onlar aldılar! Ne yapacaklarını düşünmek bile istemiyorum!"dedi.
Ahmet,ona doğru yürümeye başladığı sırada ona dönen Derin "Onu öldürecekler! Bu sefer onu öldürecekler!"dediğinde dizlerinin üzerine çöktü. Ellerinin avuç içlerini Ahmet'e göstererek "Hepsi benim suçum! Benim! Benim!"diyerek alnına vurmaya başladığında genç adam ellerini tutarak "Hayır..."diye fısıldadı zar zor. Boğazına oturan yumruyu göndermek o kadar kolay değildi. Kardeşi acı çekiyordu... Derin'i... Küçüğü...
Derin "Melikshah... Melikshah ağabey eğer yaşıyor olsaydı... Allah'ım lütfen,hepsi benim suçum... Çok özür dilerim... Çok özür dilerim..."dedi.
Ahmet daha fazla dayanamadı ve iki damla yaşın gözlerinden akıp gitmesine müsaade etti. Derin'in kanlı yüzünü ellerinin arasına alarak "Eğer Melikshah yaşıyor olsaydı her şey bundan daha kötü olurdu. Ve hayır,hiçbir şey senin suçun değil. Seni kandırdı. Çocuktun daha unuttun mu?"dediğinde Derin "Annemi istiyorum ben..."dedi. Ahmet "Yapma bunu..."diye fısıldadığında Derin "Şuram çok acıyor. Kötüyüm ben. Çok kötüyüm."dedi.
Ahmet,onu kendisine çekerek sımsıkı sarıldığında Derin içli içli ağlıyordu şimdi. Genç adamın,içi sönmeyecek bir ateşle yanıp tutuşurken nefreti benliğini ele geçiriyor ve herkesi,ona zarar veren,vermek isteyenleri yok etmek istiyordu. Derin kollarında hıçkırarak kendisini bırakırken o da onunla birlikte ağlıyordu.

*****
Birkaç gün sonra
Nefes ile Anıl'ın eve dönmesinden sonra Doruk yavaş yavaş kendisine gelmeye başlamıştı. Hala hastanede kontrol altında tutulan genç adam kimseyle konuşmuyordu. Bade'nin kaçırıldığından haberi olmayan Doruk,her şeyden habersiz göğsündeki ağrıyla başa çıkmak zorunda kalıyordu.
Okulda ise herkes sessizdi. Beril,müzik odasında Rüzgar'ın kollarının arasında otururken genç adam kızı neşelendirmek için bir şeyler anlatıp duruyordu. Beril,dış dünyadan kendisini soyutlamış gibi sürekli olarak ileriye bakarken bedeni Rüzgar'ın bedenin sıcaklığında yıkanıyordu. Genç adam,onu daha çok kendisine çekerek sımsıkı sardığında genç kız küçük bir kız çocuğu gibi ağlamaya başladı yeniden. İçi gidiyordu Rüzgar'ın ona yardımcı olamadığı için. Hissettiği acıyı dindiremediği için kendisine kızıyordu. O acı çekerken o da onunla çekiyordu ama onunki kadar yaralanmıyordu. "Beril..."diye fısıldadığında genç kızın parmakları daha da sığındı sıcak göğsüne. "Üşüyorum..."diyerek genç adamın göğsüne gömüldüğünde Rüzgar var gücüyle onu sardı ve hiç bırakmayacakmışçasına öyle oldukları yerde kalakaldılar.
***
Demir ve Eylül ise; okulun bahçesinde ayaza kesen havada yan yana oturmuş duruyorlardı. Demir,hem Bade hem de Doruk için endişelenirken yumruk yapmış olduğu ellerini daha da sıkıyor ve bekliyordu. Beklemekten başka çaresi yoktu. Hiç bu kadar korktuğunu hatırlamıyordu. Hiç bu kadar çaresiz kaldığını. Badesi bir yerlerde işkence görüyor olabilirdi ve o gidip onu kurtaramıyordu. Eylül,ellerini ellerinin arasına koyup ona baktığında genç adam başını çevirdi usulca. Artık dirayetinin son raddelerindeydiler.
Başını hayır anlamında sallayarak dudaklarını ısırdığı vakit,gözlerinden pıt pıt damlamaya başladı yaşlar. Başını geriye atarak gri bulutlarla kaplı olan gökyüzüne baktı ve "Ölüyorum Eylül. Nerede benim kardeşim? Ne yapıyorlar ona?"dedi.
Eylül yutkunarak onu kendisine çevirdiğinde elleri ile yüzüne dokundu genç adamın. Her bir gözyaşını dudakları ile silen genç kız ağlayarak "Gelecek. Sağ salim gelecek. Lütfen ağlama... Demir,ağlama ne olur."dedi ona sarılarak.
Kendisini sıkan genç adam,kıpkırmızı olan suratı ile genç kızı daha çok sarıyordu destek almak ister gibi. Eylül,kollarının arasında hıçkırarak ağlarken boynuna,yüzüne öpücükler konduruyor ve Demirin ağlamaması için onu teselli edecek bir şeyler arıyordu. Odasının penceresinden kızının halini izleyen Ekrem Bey ise acı içinde iç geçiriyordu.
Erdem ise bir süredir okula gelmeyen Derin'i arıyor ve nerede olduğunu bulmaya çalışıyordu. Herkes sanki anlaşmalı olarak çıkıyordu hayatından. Önce Bade sonra Doruk şimdi de Derin... Onlar farklı zamanlarda farklı dünyalarda dünyaya gelmiş aynı acılara sahip olan insanlardandı. Genç adamın içi o kadar çok acıyordu ki her gün düzenli olarak gidip akşamları havuzun kenarında Derin'i bekliyordu. Osman Kohen, o gün hastaneden çıktığından beri ortalıkta görünmemişti. Ve Derin'de o zamandan beri ortalıkta yoktu. Evlerine gittiğinde her şey düzenli hiçbir şey yaşanmamış gibi duruyordu ama görünenin altında yatan acının derinliğini içinde hissediyordu genç adam.
Şimdi yine havuzun başında, elleri kucağında başı eğik bir şekilde bekliyor ve dua ediyordu. En azından birinin dönmesini istiyordu. En azından birinin sesini duymak istiyordu. Bade'ye ulaşamıyordu... Doruk uyanıklık ve bayılmak arasında gidip geliyordu sürekli ve hiçbir şeyden haberi yoktu. Taşıması ağır olan yüklerin altında küçücük bedeni ve yüreği sıkışıp kalıyordu artık. Delirmenin eşiğindeydi. Gece yarısını haber veren saat sesini duyduğunda ayağa kalkan genç adam,cebindeki bozuk paralardan bir tanesini yine suyun içine attı,diledikleri gerçek olacakmış gibi.
Arkasını dönüp başını kaldırdığında onunla karşılaşan genç adam,bir süre kabuk bağlayan yüze baktı. Gözlerini harap olan giysilerin üzerinde dolaştırdığında gülümseyerek ona doğru bir adım attı ancak kızın elini dur yapması üzerine gülümsemesi yavaş yavaş soldu.
Erdem "Dönmüşsün! Nasılsın?"diye sorduğunda Derin buz gibi bir sesle "Buraya neden sürekli geliyorsun?"diye sordu.
Erdem "Senin için."dediğinde Derinin buz tutan gözleri erimeye ve sulanmaya başladı. Başını dikleştirerek "Gelme! Bir daha buraya gelme! Dilek de dileme! Sen söyledin unuttun mu? Sen ve ben diye bir şey yok!"dedi.
Erdem "Bunu biliyorum."dedi ona doğru bir adım atarak.
Derin "Dur orada." Dedi ama Erdem dinlemiyordu. Yavaş yavaş "Bade'ye ulaşamıyoruz. Demir aklını kaçırmak üzere,annem her ağlıyor. Bense ne yapmam gerektiğini bilmiyorum"dedi çaresizlik içinde. Derin o an ona dokunmak istedi ama yapmadı. Kendisine engel oldu. Erdem "Sizin eve gittim ama kimse yoktu. Herkes babandan şüpheleniyor ama kimse bunu dile getiremiyor. Bade yok! Hiçbir yerde yok! Doruk desen kimsenin anlamadığı bir şeyle mücadele ediyor. Ve Bade'nin kaçırıldığından haberi yok! Sen yanında değilsin!"dediğinde gözleri dolmuştu genç adamın.
Derin gülerek "Ne? Bunu söylemek için mi bekliyordun onca saat!"dediğinde Erdem kızın kollarına tuttu ve sarsarak "Hayır,senin için bekliyordum! Hayatıma birden girip birden çıkamayacağını söylemek için bekliyordum! Eğer gerçekten bizleri seviyorsan kötü de olsan yanımızda durmak zorunda olduğunu söylemek için bekliyordum! Çünkü ben dayanamıyorum! İnsanları tek başıma idare etmekten yoruldum! Herkes acı çekiyor. Hepimiz ölü birer beden gibi oradan oraya savuruluyoruz."dediğinde Derin "Bırak beni!"diye bağırdı ve Erdem'in kollarından kurtuldu. Üzerindeki kıyafetleri düzelterek "Bade'yi arıyordum. Onun için ortalıklarda yoktum."dediğinde Erdem "Bu şekilde mi arıyorsun? Öldürerek?"
Derin "Ben buyum!"dedi.
Erdem "Hayır,sen olmalarını istedikleri için böylesin!"dediğinde Derin Erdem'e tokat attı. Başı yana düşen genç adam sinirle ona döndüğünde o da Derin'e vurdu. Neye uğradığını şaşıran genç kız Erdem'in kendisini tutması ile gözlerini kırpıştırmak zorunda kaldı. Genç adam "Ölmek mi istiyorsun! Bunun için çok geç kaldın güzelim! Senin ölmek gibi bir lüksün yok! Hayatıma girip hiçbir şey olmamış gibi davranmana müsaade edeceğimi mi düşünüyorsun?"dediğinde Derin "Beni Doruk'a ittin!"dedi.
Erdem başını hiddetle salladı ve "evet! Evet,ittim! Ama senin iyiliğini düşündüğüm için! Yapmak zorunda olduğum için!" dedi.
Derin "senden yardım isteyen mi oldu? Ben olduğum yerde iyiydim! Doruk'u hiç istemedim ki! Ona zarar vereceğimi bildiğim için hep ondan kaçtım ama sen bile bile beni ona ittin!"dediğinde Erdem'e vurmaya başlamıştı.
Erdem,sesini çıkarmadan kızı bıraktığında kolları iki yana düştü. Eğik başı ve yorgun gözleri ile kıza baktığında Derin elleri ile ağzını kapattı. Yaraları,bedeni her yeri çok acıyordu ama o karşısında kendisine böyle bakarken kalbinden çok ruhu yok oluyordu. Gözlerinden akan yaşlara aldırmadan "Bade'yi bulacağım."dediğinde Erdem sesini çıkarmadan bir adım geriye gitti. Arkasını dönüp gitmek istediğinde Derin'in onu tutmasıyla içindeki öfkeyi bırakan genç adam ona bir kez daha vurdu. Derin de bu sefer ona karşılık vermeye başladığında şimdi ikisi de yumruk yumruğa içindeki acıyı dışarı çıkarıyorlardı. Genizlerinden gelen seslerle birbirlerine her vuruşlarında kan akıyor ve daha da hızlanıyorlardı. Derin ardı ardına indirdiği yumruklarla Erdemi kan içinde bıraktığında genç adam kızı tutup ileri fırlattı. Doğrulup ellerini yere koyduğunda kendisine doğru gelmekte olan kızın bacaklarından tuttu ve sırt üstü canının yandığını açıkça anlayacak şekilde onu yere düşürdüğünde Derin'in dudaklarının arasından tiz bir çığlık sesi yükseldi.
Genç adam bir süre ona bakıp ayağa kalktığında gülümsemeye çalıştı ve arkasını dönerek topallamaya başladı. Bir süre sonra "Erdem!"diyen kızın sesini duyduğunda ellerini yumruk yapan genç adam ona doğru döndüğünde kucağına atlayan kızla göz göze geldi. Bacaklarını beline dolamış,alnını alnına dayamış bir halde gözlerinin içine bakan genç kızı sımsıkı tutup ona sarılmıştı. Derin,onun kucağında oldukları yerde birbirlerine kenetlenmiş bir halde dururken dudakları ile adamın boynunda dolanıyordu. Hızlı hızlı nefes alıp vererek ona baktığında ikisi de ağlamaya başladı ve gözyaşlarının etkisi ile Erdem'in dudakları kızın gözleri ile buluştu...

-bölüm sonu-

TUTKU OYUNU (ESMER SERİSİ-4)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin