-72-
Genç adam, hışımla odasına girdiğinde eliyle ağrımakta olan bacağını tuttu ve acıdan inlememek için dişlerini sıkmaya başladı. Lavaboya doğru ilerleyip, elini ve yüzünü yıkarken kapının açılması ile olduğu yerde doğrulan genç adam ifadesiz bir yüzle içeri girene baktı. Arkasını dönerek yatağına doğru yürüdüğünde gözlerini zorla arabaya bindirilmekte olan Esmer'e kaydırdı. Genç kız, ortalığı yıkarcasına ağlıyor ve kendisine dokunanlara direniyordu.
Bir elini yumruk yapan genç adam, kaşlarını çattığında sesini çıkarmadı.
"Gitmek istemiyor." Diyen kadının dönüp yüzüne baktığında baştan aşağıya onu süzdü ve "Dışarı çık!"diye söylendi.
Afra "Poyraz,bak.."dediğinde genç adam daha da sinirlendi ve buz gibi bir sesle "Sana dışarı çık dedim!"dedi.
Afra "Öfken sadece sana zarar veriyor."
Poyraz "Yalandan ve yalancılardan hoşlanmam Didem Hoca! Pardon, adın Afra idi değil mi?"dediğinde Afra bir kaşını kaldırıp ona baktı ve gülümseyerek başını önüne eğdi.
Afra "anlıyorum." Diye cevap verdiğinde Poyraz "Hiçbir şey anladığın yok senin! Dışarı çık!"dedi yeniden.
Afra "Sen ve ilkelerin."dediğinde Poyraz ona doğru öyle bir adım attı ki; Afra geri adım atmak zorunda kaldı. Poyraz "Sen, benim için bir hiçsin! Yalansın! Diğerleri gibisin! Ve ben yalana tahammül edemem! Şimdi, dışarı çıkıyor musun? Yoksa ben mi çıkartayım?"dediğinde gözlerini kısmış kesik kesik soluyordu.
Afra, başını eğerek onu selamladığında kapıya doğru döndü. Dışarı çıkmadan önce "Babanı ve diğerlerini suçlamadığını biliyorum Poyraz Kılıç. Bunun için fazla özverilisin çünkü. Ancak bu öfkenin de ne sana nede diğerlerine bir faydası var. Onları senden ayırarak bir yere varamazsın."dediğinde Poyraz'a döndü. Ama gördüğü tek şey kendisine kızgınlık ve nefretle bakan bir çift yeşil gözdü. Yutkunarak başını salladığında kapıyı açtı ve dışarı çıktı.
Dışarıdan gelen çığlığı duyunca cama doğru ilerleyen genç adam, Senem'in hala arabaya bindirilmediğini görünce gülümsedi ve içini çekerek "Esmer..."diye fısıldadı.
****
Serap ve diğerleri arabalara bindirilip Rıza'nın arkasından bulundukları yerden ayrılırlarken gözleri bağlanmıştı. Nerede olduklarını bilmemeleri gerekiyordu. Serap,söylenerek Volkan'ın elini tuttuğunda karşı koltuğunda oturmakta Rıza'nın homurdanmasına aldırmadan ona doğru bacağını uzattı ve "Kırmızı ha?"dedi.
Gözleri bağlı olan Rıza,Volkan'a doğru "Karına sahip çık dostum. Yanlış yerlerde."dedi sesinin sertleşmesine aldırmayarak. Yanlarında oturmakta olan korumalar "Sessiz olun!"diye bağırdığında Serap içini çekti ve "Didem ve diğerleri, Cüneyt ile birlikte havaalanına varmışlardır değil mi?"diye sordu.
Korumalardan biri "Gidecekleri yere kadar bizim özel uçaklarımızla gidecekler."dediğinde Serap dudaklarını büzdü ve "Akıllı çocuk."diyerek ayağa kalktı. Volkan, onun ayağa kalktığını hissettiğinde gülümsedi ve Rıza "Başlıyoruz."dedi.
Korumalardan biri "Yerine otur. Daha gelmedik mi?"dedi surların arkasına girerken. Şoför bulundukları yerden uzaklaşınca Serap korumanın üzerine düşermiş gibi yaptı. Adam, onu tutmak isterken kızın kalçalarına dokununca irkilen Serap "Kocam bundan hiç hoşlanmayacak!"dedi ve adama kafa attı. Ellerinin serbest olmasından yararlanıp gözlerini açtığında eline almış olduğu kuşakla adamın boğazına asıldı ve "sesini çıkarma yakışıklı" diyerek Rıza'nın ön koltuğa ilişmesini izledi. Adamların tabancalarını camdan aşağı atışını izledikten sonra başını çeviren genç kız, Volkan'ın yanında bulunan korumanın bayıldığını gördü ve "Aşkım, ama bacaklarını adamın boynuna dolarsan olmaz ki."dedi gülerek. Volkan, başını sallayarak gülümserken araba durdu ve Rıza "Aşağı in kovboy!"diyerek şoför ile birlikte arabadan aşağıya indiler. Bir anda etraflarında binlerce kişiyi görünce ıslık çalan Serap, "Lan görevimiz tehlike bile bu kadar heyecanlı değildi arkadaş."dedi ve gidip Volkan'ı dudaklarından öptü.
Rıza, başına silah doğrulttuğu korumaya diz çöktürüp diğerlerini de yanına getirdiğinde onu almak için gelen arkadaşlarına baktı ve "Eyvallah çocuklar. Şimdi kendimize bir sığınak bulalım ve oraya yerleşelim."diyerek şoförün başına vurdu ve kendisini almaya gelen kırmızı Audi'lere doğru yürüdü.
Başını sallayarak "Ah Kılıç" dediğinde arkadaşlarına döndü ve "birkaçınız o lanet hapishanenin etrafında olsun. Poyraz'ı görmeden hiçbir şey yapmak yok."dediğinde kaldıkları yere doğru yola çıkmak üzere arabalarına bindi arkadaşları ve hızla oradan uzaklaştılar. Serap ve Volkan da, kendilerine bir araba seçip arka koltuğa yerleştiklerinde Rıza'nın arkadaşına baktı ve "Hey! Önce bizi şehreminiye götür. Almamız gereken biri daha var."dedi ve içini çekerek başını Volkan'ın omzuna yasladı.
******
İki gündür Anıl'dan bir haber alamayan genç kız delirmek üzereydi. Eli sürekli telefonda sürekli onu arıyordu. Geçen iki gün içinde ne Poyraz'a ne Doruk'a ne de Senem'e ve diğerlerine ulaşabilmişti. Sanki koca şehirde yalnız başına kalmış gibi sürekli okulun bahçesine girip oturan genç kız,Anıl'dan bir haber gelmesi için dua ediyordu.
Erol hoca'nın gelip yanına oturması ile yerinden sıçrayan genç kız altın sarısı saçlarını gelişi güzel bir şekilde tepesinde kalem ile tutturmuş kızaran gözleri ile yaşlı adama bakıyordu.
Erol Hoca "Hadi seni evine bırakayım."dediğinde genç kız ayağa kalktı ve pilili eteğini düzelterek "Ben kendim giderim."dedi. Okuldan çıkmak için yürümeye başladığı sırada demir kapıların içinden okulun içine giren kırmızı Audi'leri gören genç kız gözlerini kırpıştırdı ve olduğu yerde durdu. Önünde duran kırmızı arabanın arka kapısı açılıp en az kendisi kadar sarı saçlara sahip olan Serap'ı görünce çığlığa benzer bir ses çıkardı ve ona doğru koşarak "Anıl yok Serap! Hiçbiri yok."dedi.
Genç kız, Ebru'ya bakınca içini çekti ve "Evine uğradık ama orada değildin. Biz de buraya geldik."diyince Ebru'nun kaşları çatıldı.
Ebru "Ne oldu? Anıl iyi mi? bir şey mi oldu? Söylesene!"diye bağırınca Serap "Bir kaza oldu."dedi. Bunu ona nasıl anlatması gerektiğini bilmiyordu. Ebru, heyecanla gözlerinin içine bakarken genç kız yutkundu ve "Anıl şu an hastanede. Yani hastane gibi bir yerde ama bundan sonra senin yardımına ihtiyacı olacak" dedi.
Ebru, söylenenleri algılamaya başlamadan önce kızın yüzüne baktı ve "Sana ne oldu? Kaza mı geçirdin? Kavga mı ettiniz?"dedi ve gözlerini iri iri açarak "Benim yüzümden mi oldu? Kabul etmedim diye mi?"dedi hıçkırmaya başlayarak.
Serap, uzanıp kıza sarıldığında "Sana ihtiyacı var."dedi. Gerçekten de ihtiyacı vardı çünkü durumu en kritik olan oydu. İki bacağı da kırıktı ve hala uyanmamıştı. Ebru "Beni ona götür."dediğinde Serap başını salladı ve "Hayır, o sana gelecek."diyerek Erol hocanın meraklı bakışları altında kızın elinden tutup arabaya bindirdi ve oradan uzaklaştılar.
***
Senem ise iki güçlü adam tarafından kalmış olduğu yerden çıkartılırken tüm gücünü kullanıyordu. Çığlık çığlığa geçen her an orada bulunan herkesin içini parçalıyordu. Genç kız "Bırakın beni! Gitmek istemiyorum! Anne!"diye sürekli bağırıyordu.
Mehir, elleri ağzında kızına cevap vermemek için kendisini sıkarken gözlerinden akmakta olan yaşları durduramıyordu. Dizlerinin bağı çözülüp yere düştüğünde Nermin ve Talu Hanım, gelip onu tuttular. Genç kadın, hıçkırıklarının arasında kaybolurken Senem'in çığlığı her yeri inletiyordu.
Arabaya bindirilirken babasının yakasına yapışan genç kız "Baba..."diye mırıldandı. Konuşacak dermanı kalmamıştı. Mert Bey, kızın kimliğini ve diğer lazım olacak eşyalarını adamlara uzatırken Senem'e baktı bir an. Kız ona doğru uzanıp ağlamaya başlayınca kızın ellerini tuttu ve "Orada iyi olacaksın" dedi.
Senem arabaya doğru çekiştirilirken adamların bir anlık zayıflığından yararlandı ve ellerinden kurtularak aksi yöne doğru kaçmaya başladı. Mert Bey, adamlara bakıp başıyla işaret ettiğinde hepsi kızın peşinden koşmaya başladı. Senem,kaçamayacağını anlayınca adamların ortasında durmuş omuzları sarsıla sarsıla ağlıyordu. Kapana kısılmış bir fare gibi hissediyordu kendisini. Adamlardan biri ona uzanmak isteyince boynundaki zinciri koparıp eline aldı ve nefretle adamın yüzüne vurdu. Adam acı ile inlemeye başlayınca hırlamaya benzer sesler çıkaran genç kız, gözyaşlarının arasında direnmeye çalışıyordu. Belinden yakalanıp yaka paça oradan götürülürken "Dorukkkk!"diye bağırdı.
Başı önüne düşüp "Anıl! Anıl uyan! Ayvaz!"diye bağırıyordu birinin gelip onu alması için. Yalvarıyordu artık. Dişlerini sıkıp ellerini yumruk yaptığında "Poyrazzzzzzzzzzzzzzz!"diye bağırdı. Onu duyduğunu biliyordu ve gelip onu alsın istiyordu. Arabanın içine doğru götürülürken babasına baktı son kez ve "Senden nefret ediyorum! Senden de annemden de nefret ediyorum."dedi hıçkırarak.
Mert Bey katı bir yüzle kızına baktı ve "Buna mecburum kızım."dedi. Senem "Seni hiç affetmeyeceğim!"diyerek arabaya bindirildiğinde bir anlığına sustu. Siyah camlarla kaplı arabadan dışarıya bakarken "Bu kadarmış."diye düşündü ve yeniden ağlamaya başladı.
Mert ve diğerleri büyük bir hızla içeri doğru yürürken güçlükle ayakta duruyordu. İçeri bir adım attığı sırada gözleri kararan Mert, Dağhan'ın kollarının arasına yığıldığında "Yapmak zorundaydık değil mi Dağhan?"dedi sesi titreyerek.
Dağhan "Dinlen ağabey."diyerek adamı sırtına aldığında o da diğerleri gibiydi şimdi.
*****
Afra, yalın ayak beyaz mermerlerden yapılma koridorda dolaşıyordu. Yorgun ve tükenmek üzereydi artık. Elindeki kutuyla yatağının içinde oturmuş dışarıyı izleyen Doruk'un odasına girdiğinde camdan kapı kendiliğinden açılıverdi. Genç adam, ona bakmadan olduğu yerde dururken genç kadın "Nasılsın?"diye sordu. Ateşi sönen gözleri ani bir parıldamayla Afra'yı gördüğünde az da olsa canlanan Doruk, hızla ona dönmüş ve acıyan yaralarına aldırmayarak "Afra!"demişti. Genç kadın, elini uzatıp Doruk'un yüzüne dokunduğunda Doruk "Senem gitti."diyebildi. Göz göze geldiklerinde Afra "Biliyorum. İzledim olanları."dediğinde Doruk "Anıl'ın uyanmama ihtimali var mı?"diye sordu.
Afra"Henüz Anıl'ı göremedim. Önce Poyraz'ı sonra da seni görmeye geldim."dedi.
Bir eliyle genç adamın yaralı yüzünü okşuyordu. Doruk, küçük bir çocuk gibi boynunu bükmüş ileriye bakarken Afra "Doruk..."diye fısıldadı.
Genç adam ona bakmadan "Her şeyi mahvettim hocam. Her şeyi. Nefes'i koruyamadım. Bade'yi yok ettim."dedi. Gözleri dolu doluydu. Afra, diğer elini de onun yanağına koyup tamamen kendisine çevirdiğinde alınlarını birbirine değdirdi ve genç adamı alnından öperek "Hiçbir şey senin suçun değil Doruk. Nefes'i hiçbirimiz koruyamadık. Hiçbirimiz"dedi.
Doruk yutkunarak başını salladığında Afra "Bade'ye kimse ulaşamıyor. Evi darmadağın edilmiş, savaş alanına çevirmişlerdi ben gittiğimde. Babanın adamları boğuşma izine rastlamadıklarını söylemişler."dediğinde sustu genç kadın.
Doruk sesini çıkarmadan içinde kopan fırtınaları dindirmeye çabalıyordu ama başaramıyordu. Afra "Doruk, Bade ile ne oldu?"diye sorduğunda genç adam bir kere daha yutkundu. Canı o kadar yanıyordu ki aldığı nefes bile ona dar geliyordu artık...
Sessiz kendisinden beklenmeyecek şekilde "Beni sevdiğini söyledi hocam... Beni sevdiğini söylediği... Ondan uzak durmama, telefonlarına çıkmamama rağmen beni sevdiğini söyledi..."dedi.
Afra, sesini çıkarmıyordu. Öylece Doruk'un içindeki acıyı anlatmasını dinliyordu.
Doruk " O kadar temizdi ki... Kendimi yeniden doğan bir bebek gibi hissettim... Hiçbir şey diyemedim Hocam... Gözlerinde gördüğüm benden o kadar etkilendim ki sesimi dahi çıkaramadım... Kaşlarımı çattım... Sanki... Sanki ona dokunacak olursam ya da bir şeyler söyleyecek olursam masumiyetini yok edecekmişim gibi geldi... Konuşamadım... Bütün kelimeleri unuttum... Konuşmadığımı görünce korktu... Kızdığımı sanıp geri adım atmaya çalıştı... Bileklerinden yakalayıp durdurdum onu... Ellerimin altında tir tir titriyordu..."dedi yutkunarak.
Afra "Doruk..."
Doruk "Orada olmalıydınız... Orada öylece durup onu izlemeliydiniz... Elimden gelen tek şeyi yaptım izledim... Ne kadar uzun sürdüğünü bilmiyorum sonra hayatım boyunca yaptığım en aptal şeyi yapıp yine onu öptüm... Bu seferki farklıydı... Oyun oynamadım ilk defa... Beni ele geçirmiş gibiydi... Gözlerimi açtığımda yanımda değildi..."dediğinde Afra'ya baktı ve "Beni hiç affetmeyecek" dedi.
Sıkıyordu kendisini genç adam. Damarları patlayacak gibi şişmiş derisinde dışarı çıkmak için mücadele ediyordu. Afra, uzanıp onun ellerini tuttuğunda "Sen de onu seviyorsun ama yine de senin bir suçun yok Doruk. Bazılarımız gözümüzün önünde duran şeyleri çok sonra fark ederiz. Senin de Bade'yi sevdiğini kabullenmen onun seni sevdiğini söylediği zaman olmuş o kadar."dedi.
Doruk "Nerede peki? Ne yapıyorlar ona? Nefes'i de aldılar! Şimdi de o! Nasıl bulacağım Hocam? Nasıl kurtaracağım? Kapana kısılmış gibiyim!"dediğinde Afra "Bekleyeceksin. Önce iyileşecek ve ayağa kalkacaksın. Gücünü yeniden kazanacaksın. Birimiz Nefes'i ararken sen Bade'yi arayacaksın." Dedi.
Doruk "Ya bulamazsam?"
Afra gülümsedi. Yutkunarak "Elbette bulacaksın. Sen Doruk'sun unuttun mu?"dedi ve arkasındaki yeşil kalpli kutuyu Doruk'un kucağına bıraktı. Doruk "Bu nedir?" diye sorunca Afra gülümsedi ve "Bu... Bade'nin kalbi. Sanırım içinde sen varsın."diyerek Doruk'a uzattı. Doruk, kutuyu eline alınca neden kendisine tanıdık geldiğini anladı. Gözlerini kırpıştırarak Afra'ya bakan genç adam Afra'nın "İyi dinlenmeler."diyerek odadan çıkışını izledi ve kucağında duran kutunun üzerinde parmaklarını gezdirdi. Kapağı yavaşça açıp bir sürü mektupla karşılaşınca kapağın iç tarafında onun el yazısıyla "Okunmayan Mektuplar"adlı yazıyı gördü ve ilk mektubu alıp okumaya başladı.
"Doruk..."
-bölüm sonu-
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TUTKU OYUNU (ESMER SERİSİ-4)
Novela JuvenilDoruk Pehlivan, İstanbul'dan Bursa'ya gelirken hayatında yepyeni bir sayfa açılacağını düşünür. Burada tanışacağı insanların tüm hayatını etkileyeceğinden habersizdir. İnandığı tüm değerler bir bir yok olurken, sevdiklerini ve kendisini hayatta tuta...