-54-
Genç adam,bir haftadır her sabah uyandığından beridir midesinin bulanmasına bir anlam veremiyordu. Boynu ağrıyor ve gözleri yanıyordu. Düzenli olarak uyumasına,ilaçlarını zamanında almasına rağmen neden bu şekilde ağrılar çektiğini anlamıyordu. Yılbaşı çoktan gelip geçmişti ve bu durumunu doktoru soğuk havaya bağlıyordu ve yaklaşmakta olan sınavına!
Ama görünenin altında bu oldukça fazlaydı. Kendisi bile bu duruma anlam veremezken doktorunun da bu duruma uygun bir teşhis koymasını beklemesi imkansızdı. Bunun için onu suçlamıyordu. Kahvaltı etmeden geçirdiği günlerin sayısı giderek artıyordu. Yediği ne varsa çıkarıyor ve sürekli halsiz bir şekilde ortalıklarda dolaşıyordu. Babası pek belli etmiyordu ama o da en az kendisi için endişeleniyordu. Bir süredir Poyraz ile görüşmemişti ve İstanbul'dakilerle de. Kendisini buraya o kadar hapsetmişti belki biraz hava almak iyi gelebilir diye düşündü.
Merkez parkın oraya geldiğinde banklardan birine oturdu ve ellerini birbirine vurarak, ceplerine soktu. Ayakları ile yerdeki su birikintisine vurduğu sırada tepesinde beliren karaltı ile kaşlarını çatarak başını kaldırdı. "Günaydın" diyen arkadaşı Erdem'den başkası değildi. Elindeki kahve bardağı ile kendisine gülümseyen arkadaşına bakan genç adam tebessüm ederek "Günaydın."dedi.
Erdem, yanına oturduğunda beresini kulaklarına indirdi ve göveren ellerinden bir tanesinde tutmakta olduğu kahveyi Doruk'a uzattı.
Genç adam "Canım istemiyor" dediğinde Erdem ona baktı ve "Hamile misin Doruk?"diye sordu. Genç adam, bu söz üzerine gülümseyerek arkadaşına baktığında "Olmayı isterdim. En azından neden böyle olduğuma bir isim bulmuş olurdum" dedi. Sesi oldukça donuk ve yorgun çıkıyordu. Erdem gibi biri için bile bu hiç hayra alamet değildi. Doruk, sessiz olmuştu ama bu kadar bitkin ve solgun hiç olmamıştı. Ve o bile bu durum için oldukça endişeleniyordu.
"İç hadi."diyerek kahveyi burnuna dayayarak ona uzattığında kendisi de Latte'sinden bir yudum aldı ve ileriye bakarak "Neyin var Doruk? Tam bir haftadır ortalıklarda ölü gibi dolanıyorsun. Kimseye bulaşmıyorsun. Beril ile kavga etmiyorsun. Bana takılıp, Demir'i sinir etmiyorsun. Derin ile bile uğraşmıyorsun" dedi. Doruk, sesini çıkarmayınca da devam etti "Senin için endişeleniyorum dostum."dedi.
Doruk, kahvesinden bir yudum alıp zorla yuttu ve "Hımmm" dedi başını sallayarak. Sonra "Ben de bilmiyorum" diyerek devam etti.
Erdem "Nasıl yani?"
Doruk "Bir sabah bir kalktım bir önceki günkü adam ben değilim sandım. O kadar yorgun ve bitkindim ki, sanki külçe taşımış gibiydim. Sürekli midem bulanıyor. Başım ağrıyor. Gözlerim acıyor. Daha önce bu kadar battıklarını hissetmemiştim. Deli gibi uykum geliyor. Ne zaman bir şeyler yapmaya kalksam başım dönüyor. Bilime göre hamileyim ama aslen bu mümkün değil. Kahretsin, şuramda bir ürperti var Erdem. Tam şuramda."dediğinde eliyle boynunu gösteriyordu.
Erdem, onun gösterdiği yere baktığında Doruk "Ters giden bir şeyler var sanki. Ya da oluyor. Ya da olacak. Ve bu her neyse beni kötü etkiliyor."dediğinde Erdem kanı çekilmiş bir halde Doruk'a baktı. Doruk'un sezgileri güçlüydü. Kendisini bildi bileli tehlikeyi hep hissetmişti ama bu seferkini hissedemiyordu. Nereden geleceğini kestiremiyordu.
Erdem içini çekerek ona baktığında "Hadi kalk, bize gidelim."dedi. doruk "İstemiyorum. Sen git. Ben bugün Gemlik'e ya da Trilye'ye uğrarım belki. Bilmiyorum. Kafam nereye eserse oraya."dediğinde Erdem ayağa kalktı ve başını sallayarak "Dikkatli ol Doruk. Hepimiz senin için endişeleniyoruz."dedi ve arkadaşının omzunu sıkarak arkasını döndü ve yürümeye başladı. Doruk,bir süre onun arkasından baktıktan sonra yanında durmakta olan küçük çöp kutusuna önce elindeki kahve bardağını attı daha sonra da kendisini. Kusmaya başladığında boş olan midesinden çıkanlara küfür etti sesli olarak. Midesi acıyarak banka geri oturduğunda ayağa kalkacak gücünün bile olmadığını anladı.
****
Genç kız, sıkıntıyla iç geçiriyor ve bu işkencenin bitmesi için dua ediyordu. Arkadaşının yurt dışı maceralarını dinlerken eskisi gibi eğlenmiyor ve anlattıkları ile ilgilenmiyordu. Çilem gelip yanına oturduğunda "Kurabiye yaptım. Hadi biraz ara verelim."dedi ama Seçil oralı bile olmadı. Siyaha boyatmış olduğu sarı saçları beyaz tenine gotik bir hava katarken rakun makyajı hafif metal esintisi yaratıyordu.
Derin, atkuyruğu yapmış olduğu saçları ile oynarken gözüne takmış olduğu geniş çerçeveli siyah gözlükleri mavi gözlerini ön plana çıkarıyordu. Seçil'in karşısında oldukça sade bir görüntü çizen genç kız, bu yeni halini sevmeye başlıyordu. Rahat ve doğaldı. Çilem'in de kendisi ile hareket etmesine sevinen Derin ona arada kaçalım bakışları atıyor ama yapamıyordu. Seçil, ikisinin bu gizli bakışmalarını fark edince "Benim gitmem size yaramamış belli. Bu ne hal Allah aşkınıza? Paspas gibisiniz. Makyaj yok, saç desen kendinden geçmiş. Nerede o şık şıkır şıkır elbiseleriniz?"dediğinde Derin "yaktık" dedi.
Çilem "Ben de attım."dedi.
Seçil "Hep şu çocuklar yüzünden değil mi? doruk ve Erdem. Hayır, onlardan nefret etmiyor muydunuz siz?"dediğinde Çilem cevap vermek için dudaklarını araladı ama kapısının çalması üzerine "Geliyorum."diyerek kızların yanından ayrıldı. Mutfaktan çıkan yardımcısına bakarak "Ben bakarım. Sen işine devam et."dedi ve kapının koluna uzanarak kapıyı açtı. Verandanın altında saçları ıslanmış bir şekilde kendisine bakan adamı görünce kalbi tekleyen genç kız şaşırarak "Erdem?"diye söylendi. Genç adam, kızın bu tavrına gülümseyerek "Merhaba Çilem. Nasılsın?"diye sordu. Çilem "İyiyim de sen?"dedi.
Erdem "Ben de iyiyim teşekkür ederim."dedi ve beklemeye başladı. Çilem "İçeri gelmek ister misin?"diye sorduğunda Erdem "Şey, aslında ben Derin'le konuşmak için gelmiştim. Evde olmadığını söylediler ben de buraya geldim. Onunla konuşmam mümkün mü?"dediğinde Çilem hayal kırıklığına uğradı ama belli etmeyerek "Elbette, ben çağırayım."dediğinde erdem uzanıp elinden tuttu ve "Cumartesi günü bir planın var mı?"diye sordu. Çilem gülümseyerek "Şimdilik yok. Neden?"dediğinde Erdem "Sen o gün plan falan yapma."diyerek göz kırptı ve Çilem'in gülümseyerek içeriye girişini izledi.
Çilem, gülümseyerek oturma odasına doğru ilerlediğinde arkadaşları kendisine merakla baktı ve "Derin, Erdem seninle konuşmak istiyor."dedi. Derin, şaşkınlıkla kendisine bakınca genç kız "Nedenini söylemedi. Kapıda seni bekliyor."dediğinde derin ayağa kalktı ve sehpaların arasından geçerek kapıya doğru yürümeye başladı. Seçil de peşinden kalkınca Çilem oturma odasının kapısını kapadı ve "Derin ile konuşmak istediğini söyledi. Seninle değil."diyerek arkadaşına oturmasını söyledi ve kendisi de onun karşısına oturarak önündeki kurabiyeden bir ısırık aldı.
Derin,aralık olan kapıyı eliyle tutup açınca dışarıda kimseyi göremedi. Kapıyı tam kapatmak üzereyken eliyle kapıya dayanan Erdem yaslandığı yerden doğrularak Derin'e baktı. Genç kız,sesini çıkarmadan ona bakarken Erdem "Doruk bu aralar kötü. Fark etmişsindir."dediğinde Derin başını salladı usulca. Erdem içini çekerek ağaçlarla dolu olan bahçeye baktı ve "Hiçbir şey yemiyor ve içmiyor. Sürekli kusma falan. Az önce yanındaydım."dedi.
Derin "Neden geldin?"
Bu sefer kapıdan çıkan Derin olmuştu. Yağmurun altına girmiş saçlarının ıslanmasına aldırmayarak karşıya bakıyordu. Erdem "Demir senden nefret ediyor. Ailenden. Seninle konuşmayacağıma dair ona söz verdim."dedi. derin ifadesiz bir yüzle "Öyleyse buraya neden geldin?"diye sordu.
Erdem "Doruk için! Desteğe ihtiyacı var. Bak,o bile senin değişmiş olduğuna inanıyor. İlk geldiğin zamanki gibi olmadığını söyleyip duruyor."
Derin "Ve?"
Erdem "Ve ben de belki buna inanabilirim. Eğer ona yardım edersen..."dediğinde kaşlarını çattı ve ıslanan beresini başına geçirerek "Merkez park'taydı en son. Gemlik ya da Trilyeye uğrayabilirim dedi. Ama bu bünyeyle gitmesi imkansız."dedi.
Derin "yanlış kişiye gelmişsin. Ona yardım edebilecek tek kişi Bade! Onu çağır!"
Erdem "Hayır. Bade'nin buraya gelmesi tehlikeli!"
Derin "Ben Doruk'a yardım edemem..."
Erdem "Edersin! Etmelisin!" dediğinde kıza bir adım yaklaştı. Derin "Nereden biliyorsun?"dedi.
Erdem "Çünkü onu seviyorsun. İnkâr etsen de bu böyle."dediğinde Derin "Boş laflar bunlar."dedi.
Erdem içini çekerek, gözlerini kapadı. Derin ona bakarken yutkundu. Erdem "En azından dene lütfen. Lütfen..."dediğinde kızın ellerini tuttu. Bunu yaptığı için pişman olacak ve Demir öğrendiğinde ağzını burnunu kıracaktı belki de ama arkadaşı için bunu yapmalıydı. Yapmak zorundaydı. Derin sesini çıkarmadan ona bakarken Erdem, tutmuş olduğu ellerini biraz daha sıktı ve ona bakarak "birkaç hafta önce havuzun terasında gördüğüm kişinin hayal olmadığını kanıtla. Yalan söylemediğini. Bana bir sır daha ver. Benim için..."dediğinde kapısı kilitli olan dudakların mührü açıldı ve Erdem'e bakarak, hiç düşünmeden "tamam."dedi.
Erdem, derin bir nefes alarak başını dikleştirdiğinde "Tamam."dedi ve kızın ellerini bırakarak oradan hızla uzaklaştı. Derin, arkasını dönerek içeriye girdiğinde kapısı kapalı olan oturma odasına girdi ve oturduğu yere geri oturarak ılıyan çayından bir yudum aldı.
Seçil "Islanmışsın" dediğinde sesini çıkarmadan çayına baktı bir süre. Seçil, uzanıp çantasından bir ilaç torbası çıkardığında küçük kırmızı hapları Derine uzattı ve "Baban almanı söyledi. Hadi iç."diyerek kıza uzattı. Derin ona bakarak ilaçları elinden aldı ve ağzına atarak yuttu. Dakikalar sonra ayağa kalkıp gitmesi gerektiğini söylediğinde paltosunu alarak evden çıktı ve görüş alanından uzaklaştığında dilinin altında saklamış olduğu hapları eline alarak yere fırlattı. Gülümseyerek kapıdan çıkarken artık Osman Kohen'in üzerindeki etkisinden kurtulduğu için seviniyordu. Bedeni ve zihni,küçük hatıraları hepsi artık onundu. Hiçbir şeyi unutmayacaktı.
****
Doruk,uzunca bir müddet parkın karşısındaki kafede oturmuş ve bulunduğu durumdan sıkılarak eve gitmek için yola çıkmıştı. Yürüyerek sokak aralarından geçtiğinde sitelerin olduğu ana caddeye çıktı ve karşı kaldırıma geçti. Az ilerisinde birkaç sarhoş gencin birbirlerine küfür ederek konuştuklarını duyan genç adam,kulaklarını tıkayarak ara sokağa girdi ve yürümeye başladı. Evine giden yola az kaldığında o gençlerin arkasında olduğunu anladı ve durdu. Kavga etmeli miydi onu bile bilmiyordu. Hoş bu halde galip gelir miydi orası da meçhuldü ya?
Var gücüyle arkasını döndüğünde "Beyler,başka sokağa gidin!"dedi. adamlardan iri olanı gülerek ağzındaki birayı döktüğünde diliyle parmaklarını yaladı ve "evine koş cin ali."dedi. doruk,sinirlendiğini hissediyor ama sesini çıkarmıyordu. Söylenerek arkasını döndüğünde çocuklardan biri "Hadi ama güzelim eğlenelim biraz."diyerek ona elindeki bira kutusunu fırlattı. Güçsüz bedenine şiddetle çarpan kutu sanki tüm kemiklerini kırmış hissi yaratırken sinirle yüzünü onlara döndü ve "Pişman olacaksın hayatım!"diye söylendi.
***
Genç kız ise İstanbul'un karanlık sokaklarında evine gitmeye çalışıyordu. Kursu geç biten ve eve tek başına gidebileceğini söyleyen kendisi olmasaydı eğer bu durumdan hiç bu kadar nefret etmeyebilirdi. Karanlıkla bir derdi yoktu ama uzun zamandır izleniyormuş hissine kapılıyordu ve şu saat o kadar tehlikeliydi ki eğer biraz daha hızlı olmazsa nefes alamamaktan ölecekti. Uzun zamandır uyuyamıyor ve sürekli ağlıyordu. Gözleri sanki hiç ağlamamışçasına sağlamken uyku düzeninde hiçbir sorunun olmamasına şaşırıyordu.
Sonunda evin olduğu sokağa girdiğinde adımlarını yavaşlattı ve elini eldiveninden kurtararak, anahtarını çantasından çıkardı. Sokağın yanmakta olan loş ışığı önünü görebilmesi için ona rehber olurken sağ salim evine gelebildiği için haline şükretti ve anahtarı sokak kapısına sokarak apartmana girdi.
***
Doruk ise üzerine yürüyen adamlardan birini haklamış doğrulmaya çalışırken diğer ikisinden iri yarı olanı ellerini iki yana açarak üzerine doğru koşuyordu. Kararmakta olan gözlerini ovalayıp bir adım geri sıçradı ve adamın dengesini kaybedip yere düşmesini izledi sersem bir şekilde. Yerde yatan adam sarhoşluğun getirdiği hantallıktan dolayı ayağa kalkamazken diğeri elindeki şişeyi kırarak ona doğru geldi. Doruk,ona doğru bir adım atacağı sırada öğürerek kusmaya başladığında elleri ile başını tuttu ve deli gibi bağırmaya başladı.
Derin,seslerin geldiği yöne doğru deli gibi koşarken elinde kırık şişe parçası ile Doruk'un başında beklemekte olan adamın üzerine doğru atladı ve kolları ile adamın boğazını sıkıp yere serdi. Kırık cam şişenin koluna gelmesi ile yaralanan genç kız acı içinde kıvranan Doruk'a doğru koştuğunda onu kucaklamak istedi ama yapamadı. Genç adam başını taşa vurduğunda alnından aşağı süzülen kan ile durdu. Cenin pozisyonunda yere kıvrıldığında Derin ona doğru uzandı. "Doruk..."diye fısıldadığında genç adam gözlerini açıp deli gibi bağırmaya başladı. Göğsünün ortasında kocaman bir boşluk açılıyordu sanki. Korkuyu deli gibi hissediyor ve zihninin içindeki çığlığı bastıramıyordu.
****
Bade,dairesine çıkan merdivenleri tırmandığında ölüm soğuk bir şekilde etrafında kol geziyordu. Çürümüş et kokusu ve korku gelip bedenine yerleştiğinde titremeye başladı. Bir bataklığa saplanmış olan ruhu deli gibi çırpınırken hipnotize olan ayakları sanki içerde ne olacağını tahmin edermiş gibi ilerlemeye devam ediyordu. Titreyen elleri,dur diyen aklına inat kapının kilidini açıp,zorla içeriye girdiğinde ayakları onu oturma odasına sürükledi. Televizyonun ışığı karanlık odayı aydınlatırken dadısının korku filmi izlediğini sandı önce ama seslerin canlı olduğunu anlayınca boğazına takılan yumru ile durmak zorunda kaldı ve elleri ışığı açmak için düğüye gitti.
Eline gelen yapışkan şeyle neye uğradığını şaşırsa da ışığı açtı ve eline bulaşan kırmızı şeye bakarken zihni görüntülerle gidip gelmeye başladı.
Çığlıklar ve hıçkırıklar beyninde yankılanırken gözleri tam karşısında duran şeye odaklandı. Elleri ile başını tutup ileri geri sallandığında gördüğü manzara karşısında çığlıklarını gizleyemedi ve var gücüyle hıçkırarak bağırmaya başladı.
"Hayır! Hayır! Hayır!"
Zihninin gerisinde bir ses "Abiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiii!"diye bağırırken genç kız "hayırrr!"diye hıçkırıyordu. Dadısının kesik başı kesilen gövdesi ile yan yana beyaz koltuğa iliştirilmiş gözleri açık bir şekilde kendisine bakarken Bade korkudan ölüyordu şimdi. Biri göğsünü açmış nefes almasını engellerken çığlığı tüm geceyi delip geçmişti.
Bade "Dorukkkkkkkkkkkkkkkkkkkkk! Yardım edin!"
****
Doruk ise karanlık bir gecenin koynunda Derin'in kollarında başını ellerinin arasına almış deli gibi bağırırken içindeki korkuyu durduramıyordu. Ona uzanamıyordu. Ölüyordu onunla birlikte... Çığlıklarını ve hıçkırıklarını duyuyordu. Gözleri yavaş yavaş kapanırken gerçeklikten de o kadar sıyrılıyordu şimdi... Anlamıyordu bir türlü bedeni... Üzülüyordu ruhu... Anlatamıyordu hissettiklerini... Aklı ne kadar siyah dese de kalbinin kızıla bağlı olduğunu göremiyordu... Karıştıkça karışıyordu... Acılar içinde yok oluyordu onunla beraber... Ağlıyor ve bağırıyordu sessiz hıçkırıklarla...
DORUK
Her yerde beni arıyorlardı... Sesleri duyabiliyordum... Dahası onun hıçkırıklarını bile duyabiliyordum... Zihnimin içinde... Konuşamıyordum... İlk defa kendimi bu kadar güçsüz hissediyordum... Uzanamıyordum ona... Deli gibi ağlıyordu... Hissettiği korku o kadar büyüktü ki ben de hissediyordum... Kızıyorum kendime yanında olamadığım için... Adımı her haykırışında benden her yardım isteyişinde ona olan uzaklığım için kendimden nefret ediyordum! Beynimden aşağı doğru yayılmakta olan sıcak sıvı beni yavaş yavaş karanlığa çekiyordu...Sonunda gözlerimi kapayıp bilincimi kaybettiğim de tamamen onu gördüm...
Bade "Dorukkkkkkkkkk!"
-bölüm sonu-
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TUTKU OYUNU (ESMER SERİSİ-4)
Novela JuvenilDoruk Pehlivan, İstanbul'dan Bursa'ya gelirken hayatında yepyeni bir sayfa açılacağını düşünür. Burada tanışacağı insanların tüm hayatını etkileyeceğinden habersizdir. İnandığı tüm değerler bir bir yok olurken, sevdiklerini ve kendisini hayatta tuta...