Cassy ağlarken düşünselinden çıktı. Hala Sırlar Odası'ndaydı. Gözyaşları ardı ardına akıyordu. Karışık duygular içindeydi. Hem huzurlu ve mutlu hissediyordu hem de üzgündü. Gözyaşları sadece üzüntüsünden değil mutluluğundan da akıyordu. Asasını elinde sıktı ve kaldırıp salladı. Güçlü, sert, otoriter bir sesle konuştu.
"Expecto Patronum!"
Asasının ucundan gümüşi bir sıvı akıp odanın içinde bir sis oluşturdu gümüş sıvı toparlanıp odanın içinde dolaştı, dolaştı, dolaştı. İyice toparlandı ve devasa büyüklükte bir leopara dönüştü.
Cassy sol eliyle yanaklarını silerken burukça gülümsedi. Asasını hala tutuyordu. Leopar, karşısında eğilerek koruduğu cadıyı selamladı. Çok güçlüydü. Cassy başını eğerek patronusunu selamladı ve asasını indirdi. Gümüş sıvı yavaş yavaş yok oldu.
"Yüce varisimi selamlıyorum. Yüce varisime peçete getirdim." Dedi odanın içinde tiz bir ses. Cassy sıçradı ama buraya özel olarak hizmet eden ev cinleri olduğunu tahmin etmişti. Burası düzenli olarak temizleniyordu belli ki.
Cassy yavaşça ev cininin elinden peçeteyi alıp gözyaşlarını sildi. "Teşekkür ederim." dedi yavaşça.
"Adını öğrenebilir miyim?""Benim adım Sili saygıdeğer yüce varisim."
Cassy başını aşağı yukarı salladı.
"Artık buralarda olacağım. Etraftaki biraz atıştırmalık ve içecekler olursa güzel olur."
"Sili sizin için lezziz atıştırmalıklar hazırlayacak yüce varisim."
Cassy Sırlar Odası'ndan çıkıp Hogwarts koridorlarına adım attı. Kafası çok dolu olduğundan öylece geziniyordu. Hala aldatılmış hissediyordu. Babasına çok kırılmıştı.
Eğer onu almasaydı Potter'lar ile büyürken nasıl bir hayatı olacağını düşünmeden duramıyordu. Ama o hayat ona çok yabancı olurdu. Küçük bir evde küçük bir odada, kimsenin özel alanı olmayan bir yerde büyürdü.
James'in, Tom'un ona sağladığı imkanların çeyreğini sağlayamayacağını biliyordu.
Büyük ihtimalle sihrin büyük bir kısmını da öğretmeyeceklerdi.
Düşündükçe delirecek gibi oluyor, başına ağrılar giriyordu.
Potter'lar ile büyüseydi, nasıl düello edileceğini bile öğrenemezdi. Her ne kadar James bir seherbaz da olsa ona öğretmeyeceğine adı gibi emindi. Onun yerine aptal süpürgelerle oynanan aptal bir oyunu öğretirdi.
Patronusu hala aklından çıkmıyordu. Mutlu anıları hiç gitmiyordu gözünün önünden.
14 Yıl boyunca her günden bir anı görmüştü. Her günden...
"Cassy... Biraz konuşalım mı?"
Henry'den gelen sesle başını kaldırdı Cassy. Tamam anlamında kafa salladı ve onunla tenha bir yer bulup oturdu.
"Şuan çok karışmış, kandırılmış, kızgın ve kırgın hissediyorsun biliyorum..."
Cassy bir şey demedi.
"Bak Cassy, ben uzun yıllardır babanla birlikte çalışıyorum. İkisini de kastediyorum." dedi bir süre bekleyip Cassy'e baktı.
"James... James işte yani. Onu az çok tanımışsındır." derin bir nefes aldı şimdi zor kısma geçiyordu.
"Senden önce de onunlaydım, senden sonra da... Bunları sana anlatmayacaktım ama sanırım anlatsam daha iyi olacak. Burada babana canavar dediklerini duymuşsundur. Senden önce Tom Marvolo Riddle diye biri yoktu. Bu isim sadece bizden çok önce Hogwarts'ta okumuş bir öğrencinin adıydı. Sonra da unutuldu gitti. Babanda Lord Voldemort, Karanlık Lord olarak bilinmeye başlandı. Baban senden önce onların dediği kadar kötü biriydi. Aklına hayaline gelmeyecek şeyler de yaptı. Çünkü öfkeliydi. Herkese öfkeliydi, başta Dumbledore olmak üzere. Merak etmesi kara büyüye meyilli olmak oldu, yalnız bırakıldı. Sırf yetimhanede büyüdü diye herkes onu aşağıladı ve dışladı. Yetimhanede adı ucube oldu. Burada ise bir kofti olması gerektiğini söylediler, burada olmaması gerektiğini haykırıp durdular. Çok kısa süre sonra ise o gücün hayattaki her şeyden daha önemli olduğunu düşünmeye başladı. Aynı zamanda sihrin safkanlar ile sınırlı kalması gerektiğini de düşünmeye başladı. Çünkü kendini çok büyük bir hata olarak görüyordu. Kendi... Şey ebeveynlerinin yaptığını bir hata olarak görüyordu. Güç sahibi olup ona yapılanların hesabını sormak istedi. Ve Lord Voldemort oldu. Sonra bir gün onu devirebileceği kehanet edilen bir çocuğu öldürmek için gittiğinde hayatında ilk defa biri ona dokunmak istedi. Küçücük, minnacık bir bebek koskoca Karanlık Lord'dan onu kucağına almasını istiyordu. Oradaydım Cassy, karşı evin çatısından Lordumu izliyordum. Sana nasıl baktığını gördüm. Seni kucağında eve götürürken o kadar korkuyordu ki! Hayatında hiç bir şeyden korkmadığı kadar çok korkuyordu seni incitmekten. Sen saraya getirildiğinde o iğrenç, kasvetli, intikam hırsından başka bir şey hissetmeyen sarayda mutluluk yayılmaya başladı. Koridorlarda bir bebeğin neşeli kahkahaları duyulmaya başlandı. Küçücük bir bebek Karanlık Lord'un en iyi adamlarıyla, hepimizle oyun oynuyordu. Tanrı aşkına Cassy bana büyüyünce benimle evleneceğini söyleyip dururdun! Baban kıskançlıktan deliye dönerdi! Sen benden nefret et diye elinden gelen her şeyi yapardı. Baban seninle birlikte değişmeye başladı. Birini sevebileceğini, birinin onu sevebileceğini anlamaya başladı. O kadar sevgi dolu bir çocuktun ki! Bellatrix, o da baban gibi birinin onu gerçekten sevebileceğine inandı. Lord Voldemort, yıllardır gözlerinin önünde olan bir kadını sevdi. Sen geldikten sonraki ilk Ölüm Yiyen toplantısını o kadar iyi hatırlıyorum ki! Baban birilerine ceza vermeden önce duraksadı Cassy. Seni düşündü. Onun da çocuğu var mıydı diye düşündü. Eğer babasını öldürürsem o küçük çocuk ne yapar, karısı onsuz ne yapar diye düşündü! O adama değil ama onun çocuğu olma ihtimaline acıdı. O gün hiç kimseye zarar vermedi. Ve o günden sonra, senden sonra yasalarını belirlemeye başladı. Hangi durumların ceza gerektirdiğini belirledi. Senden sonra hiç kimsenin canını boş yere yakmadı..."
Henry durup Cassy'e baktı, ağlıyordu. Devam etti.
" O gazetedeki muggle'ları diyorsan bil diye söylüyorum baban hala öfkesini tam olarak kontrol edebiliyor değil. Yani ona günlerce senin uzakta, hasta, yaralı, zorbalığa maruz kalıyor olduğun haberlerini verip durduk. Onu suçlayamazsın. Çok uzakta canından çok sevdiği kızı acı çekiyordu ama o hiç bir şey yapamıyordu. Dumbledore'a, James'e seni koruyamadıkları için öfkeliydi."
Durup Cassy'nin ağlayan yüzünü kendine çevirdi.
"Bir seçim yapmak zorunda değilsin. İki aileden birini seçmek zorunda değilsin. Sırf daha 1 yaşında bile değilken kendi babanı seçtiğin için şimdi de bir tarafı seçmek zorunda değilsin. Sen kendine üçüncü bir seçenek yaratabilirsin... İkisini de seçebilirsin. Aydınlıkla karanlığı bir araya getirebilirsin. Baban hep kendinin hep birlikte var olabilmemizi sağlayabilmek için çok öfkeli olduğunu söyler. Bunu senin başaracağına inanırdı... Onun sana olan sevgisi gerçek ve inancı tam... Bunu boşa çıkarma."
Kolunu Cassy'nin omzuna doladı.
"Hadi ağlama artık. Eh müstakbel gelinimin sulu göz olmasını istemem herhalde." dedi.
Bu laf üzerine ikisi de güldü.
"26. Yaş doğum günümde bana küçük bir kız çocuğu için olan bir gelinlik hediye etmiştin hatırlıyor musun?"
Cassy güldü. Başını iki yana salladı.
"Düğünümüzde bunu giyeceğim Henry sakla tamam mı?"
"Onu hala saklıyorum."
Cassy yavaşça Henry'e sarıldı.
"Teşekkür ederim Henry."
***Cassy bir kaç saatin ardından yeniden Sırlar Odası'na döndü onu karşılayan ev cinine gülümseyip Salazar'ın çalışma odasına geçti. Masanın üzerinde hazır duran yeni parşömen parçalarından birini önüne çekti ve ağır tüy kalemi mürekkebe batırarak yazmaya başladı.
Sevgili anneciğim ve babacığım,
Nasılsınız? Umarım iyisinizdir. Ben Hogwarts'da güzel vakit geçirmeye çalışıyorum. Size son zamanlarda gelişen bir kaç şeyden bahsetmek istiyorum.
Profesör Dumbledore, benimle bir yürüyüş yapmak istediğini söyledi. Utana sıkıla onunla gittim. Çilek tarhında olgunlaşan çiçekleri toplarken benden özür diledi. Buna oldukça şaşırdım. Bana karşı önyargılı ve kaba davrandığı için özür diledi. Beni ailemden koparmaya çalışmanın da bir hata olduğunu söyledi.
Ona fikrini değiştirenin ne olduğunu sordum. O ise bana, benimle ilgili çok önemli bir sorusunu çözüme kavuşturduğunu söyledi.
Benim özel bir bebek olarak doğduğumu ve çok özel bir sihri içimde taşıdığımı açıkladı.
Onun söylediğine göre ben Yardım Sihri'ni içimde taşıyormuşum.
O bunu söyleyince bir an şaşırdım ama aslında çok mantıklı. Hayvanlarla hep iyi anlaştım biliyorsunuz. Aslında onlara yardım ediyordum. Nasıl ama? Harika değil mi!
Benden ona karşı önyargılı olmamamı rica etti. Bunu kabul ettim. Gerçekten onu tanımak istiyorsam önyargılı davranmak hiç de faydalı olmayacaktır.
Bende ondan bana patronus büyüsünü öğretmesini istedim ve bunu kabul etti!
Ödev olarak en mutlu anımı düşünmemi istediği için düşünseline girmiştim. Ve çok önemli bir şeyi fark ettim:
Sizinle geçirdiğim her anım, en mutlu anılarım.
Ayrıca Henry ile konuştum, kafamın karışıklığını biraz daha gidermeme yardımcı oldu. Yaptığınız kötü şeyleri ve bana yalan söylemenizi onaylamıyorum ve onaylamayacağım. Ama siz benim ailemsiniz. Ve bunu ben seçtim. Hem de daha bebekken.
Sizden ricam büyücülere ve muggle'lara zarar vermeyin. İlerlemeye devam edin. Özgür bir Büyücülük Dünyası istediğimiz konusunda hemfikirim.
Sizi seviyorum. Bol öpücükler...
~Cassy
Parşömeni katlayıp mühürledi. Rufus'a mektubunu verirken onu sevmeyi ihmal etmedi. Rufus havalanmadan önce onu kocaman öptü. Ve üzerine koruyucu tılsımlar koydu.
Rufus gökyüzünde yükselirken o Sırlar Odası'ndan çıkıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karanlığın İçinde 〈Harry Potter AU〉
Fiksi PenggemarKİTAP DÜZENLENİYOR (20.BÖLÜMDEN SONRASI BAŞTAN YAZILIYOR) Harry Potter kurgusal evreni Rowling'e aittir! ÖNEMLİ NOT: BU KİTABI SADECE CANIM SIKILDIĞINDA VEYA KAFAM ÇOK MEŞGUL OLDUĞUNDA RAHATLAMAK İÇİN YAZIYORUM. DÜZENLİ BÖLÜM GELMEYEBİLİR. Alışılmı...